Türk çini sanatının tarihi ilk Müslüman Türk devletlerinden Karahanlılara kadar dayanıyor. Bin yılı aşkın bir geçmişe sahip olan Türk çini sanatı, Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçuklular devrinde mimari süslemelerde sıkça kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmasından sonra çini sanatı Osmanlı Devleti’nin kuruluşuyla yeni bir döneme girmiş ve günümüze kadar Anadolu’da varlığını sürdürmüştür.
ÇİNİ SANATI ORJİNAL HALİYLE YAŞATILIYOR
Konya’da da çini sanatını Azref Çini adı altında Leyle Betül Küçük ve Zehra Küçükçeşmekaya yaşatıyor. Azref Çini'nin genel müdürlüğünü Leyla Betül Küçük, hocalığını ise Zehra Küçükeşmekaya yapıyor. Tamamen klâsik usul ve anlayışla yaptıkları çinilerle geçmişten geleceğe bir köprü vazifesi gören Leyle Betül Küçük ve Zehra Küçükçeşmekaya, çini sanatının samimiyetle gideceğine inanarak, gelecek nesillere de çini sanatını yaşatmak için özveriyle çalışıyor. Azref Çini sayesinde çok sayıda ev hanımı ve güzel sanatlar bölümü öğrencileri de çini sanatının inceliklerini öğrenme fırsatı buluyor. “Eser görünen değil, görünenin ardındaki gizli olan güzel ya da güzelliklerdir” diyen Leyle Betül Küçük, sanatçının eserlerine yüklediği anlam ve iletmeye çalıştığı mesajların çok daha önemli olduğunu belirtti. Çinin sanatının kendisi için geçmişi yanında özellikle maneviyatıyla ilahi güzelliği bulma, arama, öğrenme ve öğretme adına söz veya düşünceler olduğunu ifade eden Küçük, “Dolayısıyla çini sanatı ilahi aşkı hatırlatma, aşinalık kesbetme, nasibdar olma adına vesile olmasını temenni ettiğim, inandığım güzeller arasındadır. Bu nedenle çini sanatını yapan olabilmek için insanın öncelikle kendi iç dünyasında yukarıda çok cüzi miktarda isimlerini sıraladığım kılavuzlarla derin bir yolculuğa çıkması gerekmektedir. Sonrasında bu son derece meşakkatli yolun dertleri benlikte kolaylıkla sindirebilir ve asıl maksada ulaşma yolunda yeni yolculuklara çıkılır” dedi.
SELÇUKLULARDAN İTİBAREN ANADOLU’DA ÇİNİ GELİŞTİ
Çini sanatının çok uzun bir zaman dilimini kapsadığını anlatan Küçük, şöyle konuştu: “Selçuklular döneminde küçük kap, kase, vazo gibi eşyaların yanında, türbe, han, hamam, saray gibi mekanların çoğu yeri çinilerle kaplanmıştır. Daha sonraları çini sanatında geometrik desenlerin yanı sıra natüralist üslup daha ağır basmıştır. Renkler artmış, desenler çiçeklerle, Rumilerle zenginleştirilmiştir. Bu kapsamda Rüstem Paşa Camii ya da Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi çinileri ve Harem Dairesi Altın Yol koridoru da mutlaka görülmelidir.” Küçük, çok sayıda tarihi cami, medrese, saray gibi yerlerdeki çinilerin örneklerini de yaptıklarını aktararak, bu sayede tarihin güzelliklerini Konya’da da yaşattıklarını söyledi.
ÇİNİNİN YAPIMI ÇOK ZAHMETLİDİR
Çini yapımının çok zor olduğunu ve büyük zahmet istediğini dile getiren Zehra Küçükçeşmekaya da bu nedenle çok sayıda güzel sanatlar öğrencisinin işi tam öğreneceği sırada bıraktığını söyledi. Çinide yeni başlayanların öncelikli bozuk bisküvi kalıplarında çizimler ve boyamalar yaparak kendilerini alıştırdıklarını aktaran Küçükçeşmekaya, “Bu sayede çizime ve boyamaya alışarak, önemli çalışmalarda hata oranını ortadan kaldırıyorlar. Çok sayıda ev hanımı ve öğrenci ise bisküvi kalıbına çizimini atölyede yapıp, boyamasını ise evinde yapıyor. Böylece evlerinde de çalışabiliyorlar. Çünkü bizim amacımız çini sanatını Konya’da tüm güzellikleriyle tekrar yaşatmak. Bunun için de elimizden geldiği kadar çini sanatını öğrenmek isteyenlere yardımcı oluyoruz” diye konuştu. Çininin, çiziminden pişirilmesine kadar zahmetinin büyük olduğunu aktaran Küçükçeşmekaya, şöyle konuştu: “Bir çini sanatının ortaya çıkarılması deseninin zorluğuna göre değişmektedir. Bu işlem bazen aylarca sürmektedir. Bunun yanında aylarca hazırladığınız bisküvi kalıpları fırınlama aşamasında kırılabilir ki bu gerçekten üzüntü verici bir durumdur. Onun için bu sanatta tüm olumsuzlukları göze alacaksınız. Fakat yaptığınız emeğin sonunda ise gözlerinizi ayıramayacağınız bir güzellikle karşılaşıyorsunuz.”
n HASAN AYHAN
ÇİNİ SANATI ORJİNAL HALİYLE YAŞATILIYOR
Konya’da da çini sanatını Azref Çini adı altında Leyle Betül Küçük ve Zehra Küçükçeşmekaya yaşatıyor. Azref Çini'nin genel müdürlüğünü Leyla Betül Küçük, hocalığını ise Zehra Küçükeşmekaya yapıyor. Tamamen klâsik usul ve anlayışla yaptıkları çinilerle geçmişten geleceğe bir köprü vazifesi gören Leyle Betül Küçük ve Zehra Küçükçeşmekaya, çini sanatının samimiyetle gideceğine inanarak, gelecek nesillere de çini sanatını yaşatmak için özveriyle çalışıyor. Azref Çini sayesinde çok sayıda ev hanımı ve güzel sanatlar bölümü öğrencileri de çini sanatının inceliklerini öğrenme fırsatı buluyor. “Eser görünen değil, görünenin ardındaki gizli olan güzel ya da güzelliklerdir” diyen Leyle Betül Küçük, sanatçının eserlerine yüklediği anlam ve iletmeye çalıştığı mesajların çok daha önemli olduğunu belirtti. Çinin sanatının kendisi için geçmişi yanında özellikle maneviyatıyla ilahi güzelliği bulma, arama, öğrenme ve öğretme adına söz veya düşünceler olduğunu ifade eden Küçük, “Dolayısıyla çini sanatı ilahi aşkı hatırlatma, aşinalık kesbetme, nasibdar olma adına vesile olmasını temenni ettiğim, inandığım güzeller arasındadır. Bu nedenle çini sanatını yapan olabilmek için insanın öncelikle kendi iç dünyasında yukarıda çok cüzi miktarda isimlerini sıraladığım kılavuzlarla derin bir yolculuğa çıkması gerekmektedir. Sonrasında bu son derece meşakkatli yolun dertleri benlikte kolaylıkla sindirebilir ve asıl maksada ulaşma yolunda yeni yolculuklara çıkılır” dedi.
SELÇUKLULARDAN İTİBAREN ANADOLU’DA ÇİNİ GELİŞTİ
Çini sanatının çok uzun bir zaman dilimini kapsadığını anlatan Küçük, şöyle konuştu: “Selçuklular döneminde küçük kap, kase, vazo gibi eşyaların yanında, türbe, han, hamam, saray gibi mekanların çoğu yeri çinilerle kaplanmıştır. Daha sonraları çini sanatında geometrik desenlerin yanı sıra natüralist üslup daha ağır basmıştır. Renkler artmış, desenler çiçeklerle, Rumilerle zenginleştirilmiştir. Bu kapsamda Rüstem Paşa Camii ya da Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi çinileri ve Harem Dairesi Altın Yol koridoru da mutlaka görülmelidir.” Küçük, çok sayıda tarihi cami, medrese, saray gibi yerlerdeki çinilerin örneklerini de yaptıklarını aktararak, bu sayede tarihin güzelliklerini Konya’da da yaşattıklarını söyledi.
ÇİNİNİN YAPIMI ÇOK ZAHMETLİDİR
Çini yapımının çok zor olduğunu ve büyük zahmet istediğini dile getiren Zehra Küçükçeşmekaya da bu nedenle çok sayıda güzel sanatlar öğrencisinin işi tam öğreneceği sırada bıraktığını söyledi. Çinide yeni başlayanların öncelikli bozuk bisküvi kalıplarında çizimler ve boyamalar yaparak kendilerini alıştırdıklarını aktaran Küçükçeşmekaya, “Bu sayede çizime ve boyamaya alışarak, önemli çalışmalarda hata oranını ortadan kaldırıyorlar. Çok sayıda ev hanımı ve öğrenci ise bisküvi kalıbına çizimini atölyede yapıp, boyamasını ise evinde yapıyor. Böylece evlerinde de çalışabiliyorlar. Çünkü bizim amacımız çini sanatını Konya’da tüm güzellikleriyle tekrar yaşatmak. Bunun için de elimizden geldiği kadar çini sanatını öğrenmek isteyenlere yardımcı oluyoruz” diye konuştu. Çininin, çiziminden pişirilmesine kadar zahmetinin büyük olduğunu aktaran Küçükçeşmekaya, şöyle konuştu: “Bir çini sanatının ortaya çıkarılması deseninin zorluğuna göre değişmektedir. Bu işlem bazen aylarca sürmektedir. Bunun yanında aylarca hazırladığınız bisküvi kalıpları fırınlama aşamasında kırılabilir ki bu gerçekten üzüntü verici bir durumdur. Onun için bu sanatta tüm olumsuzlukları göze alacaksınız. Fakat yaptığınız emeğin sonunda ise gözlerinizi ayıramayacağınız bir güzellikle karşılaşıyorsunuz.”
n HASAN AYHAN