1925 Ermenek doğumlu Şair Yazar, Hisarcılar akımının kurucusu Mehmet Çınarlı, 19 Ağustos 1999’da aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun.
Yazarın Gerçek Hayali Aştı (Şiir), Bir Yeni Dünya Kurmuşum (şiir), Söylemek Yaraşır(deneme) gibi eserlerinin yanı sıra; Altmış Yılın Hikâyesi, Hatıraların Işığında gibi hatırat türünde kitapları da var.
Şimdi, Altmış Yılın Hikâyesi’nden, önemli bir meseleyi dile getiren bir bölümü sizinle paylaşmak istiyorum.
Çınarlı, askerlik hizmetini, Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı Muharebe Bölüğü’nde, “omuzlarına asteğmen rütbesi takılmış” olarak yapacaktır.
“Müstahkem Mevki Muharebe Bölüğü’nün o zaman 180 mevcudu vardı. Komutandan başka, bir üsteğmenle birkaç astsubay bölükte görevliydi. Ama, bölük komutanı erlerin eğitimiyle ilgili işleri, büyük ölçüde bana ve öteki asteğmen arkadaşıma bırakmıştı. İkimiz her sabah bölükteki erleri talime çıkarır, onlara -erbaşların da yardımıyla- telefon hattı çekme, haber merkezi ve santral kurup çalıştırma gibi muhabere ile ilgili konularda ders verir, tatbikat yaptırırdık.
Kıta hizmetine yeni başladığım günlerin birinde, yüzbaşı, öğleden sonraları erlere bir buçuk saat kadar kültür dersleri verilmesi gerektiğini söyledi ve bu dersleri benim vermemi istedi. Büyükçe bir dershanede toplanan er ve erbaşlara acaba neler anlatsam diye düşünüp, ilk derste İstiklâl Savaşı’ndan bahsetmeye karar verdim. Birinci Dünya Savaşı sonunda uğradığımız yenilgiden ve Yunanlıların İzmir’e, Atatürk’ün Samsun’a çıkışından başlayıp, Millî Mücadele’nin kısa bir özetini yaptım. Anlattıkça coşuyor, konuşmamı şiirlerle de süslüyordum. Erlerin, gözleri iri iri açıp beni can kulağıyla dinlemeleri de şevkimi artıyordu. Nihayet, düşmanı denize döküp, konuşmama noktayı koyduktan sonra, söylediklerimin ne derece anlaşılmış olduğunu öğrenmek istedim. Bu maksatla, ön sırada oturan ve beni büyük bir dikkatle dinleyen erlerden birini ayağa kaldırıp, konuşmamdan hatırında neler kaldığını sordum. Er, hazır ol vaziyetinde put gibi duruyor, bir kelimeyle bile cevap vermiyordu. Sorumu çeşitli şekillerde tekrarlayıp yine cevap alamayınca öfkeye kapılıp, ‘be adam, bâri hiçbir şey kalmadığını söyle’ diyerek” üzerine yürür gibi yapınca, çavuşlardan biri telâşla bağırdı: ‘Asteğmenim o hiç Türkçe bilmiyor!’
Birden üzerime kaynar sular dökülmüş gibi oldu. Muhabere bölüğünde Türkçe bilmeyen biri! Olacak şey miydi? Şaşkınlığım biraz geçtikten sonra, acaba aynı durumda olan başkaları da var mı diye merak edip, Kürtçe bilen çavuş aracılığıyla, dilimizden anlamayan erlerin ayağa kalkmasını istedim. Bölüğün üçte biri ayağa kalktı. Okuma yazma bilmeyenleri de öğrenmek isteyince, bu nispet üçte ikiye çıktı. Bu durumdaki bir topluluğa hangi kültür dersi verebilirdim? İlk yapılacak şey, onlara bu memleketin dilini ve yazısını öğretmekti. Yüzbaşının da tasvibini alarak, o günden sonraki çalışmaları bu amaca doğru yönlendirdim. Bölüğe, bir kısmının parasını benim ödediğim bir sürü alfabe alındı. Türkçe bilenler bilmeyenlere, okuyup yazması olanlar olmayanlara, çavuşların gözetiminde, bir çeşit öğretmenlik yapmakla görevlendirildi.
Bu çalışmalardan kaç kişinin ne ölçüde faydalandığını bilmiyorum. Ama, yapılması mümkün olan o idi.” (Mehmet Çınarlı, Altmış Yılın Hikâyesi, Kitabevi,1999, s. 181-182)
“Türkçe Bilmeyen Muhabereciler” başlığı altında Mehmet Çınarlı, çok önemli bir noktaya temas etmiş ve sıkıntılı zorlu zamanlar, istikbal için âdeta uyarmış.
***
Bugün ise tehlikeli sonuçlar doğurabilecek sorun nerelere kadar uzanıyor.
Türkçe’yi ehemmiyetsizleştirme faciası; en hayati konularda, merkezlerde bile anlaşmayı iletişimi sağlayamamak, alî özlü kültürü aktaramamak felâketi, sürüp gidecek yayılacak olan problemler dizisi, devlet iktidar güçsüzlüğü, en hafif deyimle karmaşa, zulmet sarmalı, kendi elimizle başa sardığımız, akla sığmaz belâ.
Memleket maazallah sanki her kafadan bir ses çıkan, giderek ayrışan, yamalı bohça.
Yıkılıp giden fakat bir manada Türkiye Cumhuriyetinde varlığını devam ettiren akîl Osmanlı Çınarı da; kimliğimize, ille de Türkçe’ ye sahip çıkıp bize birlik beraberliği salık veriyor ve Çınarlı’yla benzer şeyleri söylüyor olsa gerek.
Türkçeye, milletimize yönelik terörden, “belâ ender belâlardan” Allah bizleri korusun.