Çakaralmazın bile yoksa!

Recep Çınar
Son yazımın bir bölümünde, “Konyaspor’un kaybetmesi kolay, kazanması olay olur” demiştim… Ne yazık ki, Şükrü Saraçoğlu stadında “iyi iş”, Kadıköy’de de “olay!” çıkarmaya gücü yetmedi Konyaspor’un…
Yeşil-beyazlılar, ne Kadıköy’deki Fenerbahçeli dostum Eren Uludağ’ı ne de Üsküdar’daki Konya’nın eniştesi Barış Kaya’yı üzmedi… 
Dolayısıyla Kadıköy’de yas tutulmadı…
Okullar tatil edilmedi…
Mağazalar, alışveriş merkezleri kepenk kapatmadı…
Bağdat caddesinde yer yerinden oynamadı…
İslam Çupi’nin “Fenerbahçe Cumhuriyeti”nde de bayraklar yarıya indirilmedi…
Kısacası; Fenerbahçe, Konyaspor’un kazanmasına ve Kadıköy’de yangın çıkarmasına izin vermedi Pazar günü…
22’ye 1’di, 23’e 1 oldu…
İstatistikler gerçekleri haykırırken, biz  “At’ın önüne et, it’in önüne ot atsak yer mi, yemez mi?” diye papatya falları açtık…
“Deniz yanar mı, yanar”ın hayalleriyle beslendik maçtan önce…
Deniz’in yanmayacağını da bilmemize rağmen…
“Umut fakirin ekmeği ye Mehmet ye” hesabı, kimimiz Yılmaz Vural’ın şansına, kimimiz Fenerbahçe’nin eksiklerine, kimimiz de futbola ve kendilerine “Fransız” kalmış “Arap” askeri kılıklı, korkak, ürkek, özgüvenini ve savaşma melekelerini zayi etmiş bu oyuncu topluluğuyla, “Fenerbahçe Cumhuriyeti”nde “ihtilal” gerçekleştireceğimizi, “Şükrü Saraçoğlu” denilen futbol mabedinin göbeğine yeşil-beyazlı sancağı dikeceğimizi sandık…
Anlayacağınız başı olmayan bir vücuttan hedefi vurmasını,  komutanı olmayan bir ordu’dan zafer kazanmasını bekledik…
Cephanemiz, yani kıytırık da olsa bir “çakaralmaz”ımızın olmadığını da bile bile üstelik…  Aç tavuk misali kendimizi darı ambarında gördük…
xxx
Mustafa Denizli’yi günahım kadar sevmem… Ne adamlığını ne de teknik adamlığını… Lig TV’de Konyaspor’la ilgili bir gerçeği dile getirdiğinde burnumun direği sızladı… Denizli, benim de işaret ettiğim “çakaralmazlar”dan bahsetti programda…
“Konyaspor nasıl oldu da, nasıl becerdi de bu oyuncu gurubunu bir araya getirdi” diyerek, bu kulübün geleceğini “ipotek” altına alanlara göndermelerde bulundu…
Alman hakeme ne demeli ya… Markus Merk, “Konyasporlu oyuncular Fenerbahçe ile Şükrü Saraçoğlu’nda oynamaktan çok mutlular, onlar için bu stat da oynamak bir velinimettir” demeye getirdi…
Elin gavuru söyledi bunu…
Lig TV’de alay ettiler Konya ile…
Konyaspor’un düştüğü hale bir bakın…
Bizimkisi de çıkıp “bu takım düşerse sorumlusu benim” diyor…
Öyle ya, Konyaspor’un senin babanın malı…
Tüyü bitmemiş yetimin hakkını çarçur et, sonra da hiçbirşey olmamış gibi git tenis oyna…
Oldu…
Nasıl bir yüz varsa.
xxx
Maçın gelince…
Ziya Doğan’ın 1-9-1’inden sonra, Yılmaz Vural’ın hücumu, yani golü düşünmesine, özellikle de Kadıköy’de bunu yapmasına bazıları, “Yel değirmenlerine saldıran Don Kişot” benzetmesi yapabilir…
Açık futbolu tercih etmesi, hem de Fenerbahçe gibi “atanı, tutanı, havada uçanı, yerde kaçanı” çok olan bir takım karşısında bunu uygulaması “çılgınlık” olarak nitelendirilebilir… Her yiğidin bir yoğur yiyişi vardır… Buna da saygı duymak lazım…
Mesele Konyaspor’un açık ya da kapalı oynaması değil… Kapalı ya da çakılı savunmayla oynasa, skor daha mı iyi olacaktı… Adamın elindeki malzeme bu… 3-5 Arap, 3-5 Çin askeri kılıklı bu oyuncu topluluğu ile Kadıköy’ü mü fethedecekti Yılmaz Vural?
Konyaspor’u yönetenler, “uçacağız, kaçacağız” derlerse kimse itibar etmesin buna… Sivas’ı mı, yoksa Buca’yı mı altına alacak bu ruhsuzlar topluluğu?