Bukalemun

Hüzeyme Yeşim Koçak
Hiçbir yerde duramazsınız, çünkü anlamı yoktur. Sınırlarınız bulunmaz.
El çabukluğu marifetinize, ayak oyunları maharetinize kimse ayak uyduramaz. Hemen hevesle ayakkabı dahil her şeyi, her boyayı boyamış; gözünüzün tuttuğu her kalıba girmiş, önünüze çıkan bütün yolları, uzun kısa çıkmaz demeden hünerle izlemiş, her sözün peşinden gül(dür)e oynaya gitmiş, her söylenileni tutmuşsunuzdur.
 Değiştiğinizde yüzünüz kızarmaz, üzülmeye gerek yoktur; çünkü suratsızsınızdır. Ânın adamısınızdır. Bukalemunlara şapka çıkartırsınız.
Onlar ki sizi derin bir hayranlıkla izlerken, siz de mukabele edersiniz dâhice. Ve dahi üstün kişiliğiniz sebebiyle; selâmlama için başınızı çıkartır verirsiniz cömertçe, şapka niyetine. Bu bakımdan kafanızın uçsuz bucaksız “hava(lı) meydanlarında”, püfür püfür samyelleri eser; siz tevazuunuzdan övünmeseniz de.
 Uzaktan; değil insan bakışı, kuşbakışıyla size bakan bile, öyle şeyler görür ya da göremez ki; manzaranın neye delâlet ettiğini, nasıl karar vereceğini bilemez. Çünkü bir gün çimen yeşili, bir saat sonra zifiri;  gideceğiniz mekâna, başınızı sokacağınız kuma, keyifle düştüğünüz kuyuya, uçağınızın gideceği keçi yollarına göre hedef saptırır, sil baştan yaparsınız.
Hiç darda, yolda belde kalmazsınız. Sizi gören herhangi bir “Büyükbaş” yeter ki iri olsun, sizi dilediğince sürebilir. İşte böylece.. kendinize “koşulursunuz.”
Şimdiye kadar değerlendirilmemiş, yeterince kullanılmamış kabiliyetlerinizden taklit yeteneğiniz de eşsizdir. Konu üzerinde araştırma yapan bazı bilim filimadamları, bukalemunlar ile maymunların akrabalığı üzerinde hararetli tartışmalar yapmaktadır. Yeni bir “açılım paketinin” süratle gelmesi beklenmektedir.
Utanmanıza gerek yoktur, zira utanmak uzatmalı, anlaması yaşatması uzun sürecek, bir parça kesintisizlik icap ettiren, eksik eteklere has bir duygudur. Sizinse kendinize yönelik kaldıraçlarınız,  kandırma yöntemleriniz pek çoktur.
Kimliğinizin çetelesini tutmak kabil değildir. Hepsinin cazibesi vardır, bütün canlı türlerine özenirsiniz. Binaenaleyh insandan hayvanata, cansızdan nebatata yüksek sıçramalarınızın haddini, hesabını bilmek kolay değildir. Dibinizden ayrılmayan uzman danışmanlarınız, yapışkan tutkallarınız bile; her an kiminle konuştuğunu, esrarengiz hüviyetinizi kestirememektedir.
Fala bakar değişirsiniz, atmosferi koklar değişirsiniz, Washington portakalına bakar değişirsiniz, hele şair oldunuz mu Allaaaahhh….Hudutlara ah vah ederek bakar; Ani’ye, Yani’ye, Mani’ye “Ne şirin, ne çapkın komşumuzdun sen fahriye Abla!” türünden diller döker; ayakaltına inci mercan, bakan çakan döşersiniz.
Bir tarihiniz, hikâye ve geçmişiniz yoktur. Yapış yapış, vıcık vıcıksınızdır. Geriye bir jel, tortu ve her zaman katmanlı bir çamur kalır. Kemik yalayıcılar, pilli bebekler, bata çıka yürür.
Mevcudiyetinizde, civarınızda yükseklik belirtisine rastlanmaz. Çünkü anneniz kızar; gıy gıy edemez, damdan düşersiniz. Yükseklik ne de olsa, bir dikelmeyi hatıra getirir. Baş kaldırmak, ağrılı, azaplı bir süreçtir. Siz ancak genişleyebilirsiniz; yumuşar yumuşar, yatarak uzar gidersiniz...
Derhal kabul etmelidir ki, bukalemunluğun hızı, fikir ve hareket oynaklığı, seçkin bir kıvraklık önemlidir. Oyna(t)ma sürati falan evde test edilmelidir ki, kamuoyuna mahcup olunmasın. Ahestelik, teenni, yöntem usul; zinhar ha uygun değildir.
Ki bu sayede alınır satılır, hibe edilir;  kişiliğinizin gelişimi, ABD düzeyine çıkması mümkünleşir. Zemberekleriniz iyice kurulur, paslanma ihtimaline karşı yıkanır yağlanır, siz de Şark ve Garb Fatihi olaraktan, adamakıllı kurulur yaylanırsınız. Koltuklar, kanepeler almaz olur.
Hem sonra, kadriniz kıymetiniz bilinmese de, siz tarih yazarsınız a canım. Bir defa değil, her salise. Değiştiniz ya bir kere. Politikanın gelmişini geçmişini, validesini.. kral sülalesini, Asya’sını Avrupa’sını, imparator bıyıklarınızla fethedersiniz.
Değişkenliğinizden flörtleriniz sevgilileriniz de çoğalır. Kime “yüz vereceğinizi”, hangisiyle koltuğa gerdeğe gireceğinizi bilemezsiniz. Yazı tura atacaksınızdır, lâkin -Tühh kahretsin- vakit yoktur. Angelina mı, Hülya mı, Michel mi…….Nerden başlasam, nasıl anlatsam…
En yiğit, bahadır sesinizle zamanları durdurur, çakmak ateşin gözlerinizle ve yakıcı yakışıklılığınızla özür diler, tehdit edip yalvarır, izin ister, kös kös geri döner, mühürlü kapılar önünde bekler, eser yağar gürler, dakikasında çark eder, barbarları tarumar edersiniz.
Fakat bakın artık sizden de, kendimden de şüphelendim.. dim dim.
Yoksa bu dünyadan değil;  “uzaylı” bir robot muydunuz Bukalemun Başı Bey(ini)m?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.