Yeni hikâyemize yine, ‘Selam duâsı’yla başlamak istiyoruz efendim.
‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Evet, bugün Mesnevinin ikinci hikâyesi olan meşhur ‘Papağan ile Bakkal’ isimli hikâyeye başlıyoruz. Bakalım neler çıkacak karşımıza! Vira Bismillah;
“Bir bakkal vardı. Ve güzel sesli, yeşil renkli, konuşabilen bir tûti kuşunun sâhibiydi.”
Hikâyemizde ‘tûti kuşu’ komik mizaçlı insanları temsil etmektedir. Bilindiği üzere papağanlar taklit özelliği olan kuşlardır. Maymunların nasıl insanları taklit etme yönleri varsa bunlar da öyledir. Tûti kuşunun karşısına bir ayna koyarlar, karşısına geçenler ne söylerse o da onu taklit eder, kişiler de onun bilerek konuştuğunu sanırlar. O ancak kısa birkaç söz söyleyebilir, hepsi bu. Eskiler bu konuyu abartarak; ‘Tûtînâme’ diye kitaplar yazmışlardır. Hakikatte ise insanlar kaderinde kendileri için ne düzenlendiyse dünyâda sâdece onu yaşıyor ve aslında herkes kendi yaşantısının ezel şarkısını söylüyor.
“Tûti dükkanın koruyucusuydu. Alış verişe gelenlere nükteli ve güzel şeyler söylerdi.”
Bakkal sâhibinin kuşu olan tûti, dükkana gelen müşterilere nükteli sözler söyleyerek onları güldürür, dükkan sâhibiyle müşterilerin muhabbetine sebep olurdu.
“Bu tûti birine hitap etse insan gibi konuşurdu. Tûtilere mahsus ötüşünde de üstüne yoktu.”
Tûti, sahasında gâyet mârifetli, sâhibiyle arası iyi bir kuştu. Muhabbet severlerin sözlerini duyar, onlara cevap yetiştirirdi, iyi de taklit yapardı. Bu sebeple zaman zaman dükkanın önü onu seyreden insanlarla dolardı.
“Efendi bir gün evine gitmişti. Tûti dükkanda bekçilik yapıyordu.”
Sâhibi bir gün evine gitmişti. O da dükkana göz-kulak olarak, bekçilik görevindeydi.
“Bir kedi fare tutmak için ansızın dükkana sıçradı. Tûticeğiz korkusundan yerinden fırladı.”
Bu temsili durumdan maksat şudur ki, dükkana âniden giren fâre, aslında dükkan sâhibinin gizli sır ve düşüncelerini araştırmak için zararlı ve aldatıcı biri, mizahçıları simgeleyen tûtinin yanına âniden gelip, onu korkuttu ve gizli sırlara ortak olmak istedi.
“Tûti dükkanın bir tarafından diğer tarafına kadar sıçradı, bu sebeple, telaşla gülyağı şişesini devirdi, döktü.”
‘Gizli fikirleri çalmak isteyen desisecinin şerrinden kurtulmak ümidiyle biçâre mizahçı bir kelamdan diğerine geçti. Ne kadar çabaladıysa da, sonunda hatâen, söylenmeyecek gizli ve mühim bir şeyi söyleyiverdi. Kendini kötü duruma düşürdü. Şişeye benzeyen o kelam içinde gülsuyuna benzeyen saklı mânâ ve sırları açıkladı, saklı kalması gereken gevezelik ayağa düştü.’ (Abidin Paşa, Mesnevî Şerhi, Sadeleştiren Mehmet Said KARAÇORLU, İst, 2007, s.95) Bakkal tûtiyi yalnız bıraktı. İnsanın da aslında yalnız kalmaması lâzım. Nefis kalpte yalnız kalınca şeytan vesvese verir. Bu sebeple, kalbi vesveselerden korumak gerekir. Gerçekte herkes de can korkusu vardır. O korku insana pek çok yapmayacağı şeyi yaptırabilir. Herkesin canı neresiyse, yâni gönlündeki değerlisi neyse can odur. Papağan can korkusundan dolayı gülyağı şişesini kırdı. İnsanlarda can korkusundan dolayı böylesi yanlışlıklar yapabilirler.
“Tûtî’nin efendisi evinden döndü. Dükkanda olanlardan habersiz efendi gibi rahatça oturdu.”
Dükkan sâhibi, sâkin ve vakur bir şekilde geçti yerine oturdu.
“Bir de gördü ki, dükkanı yağ içinde, elbisesi de yağa bulanmış. (Kızdı) Tûtinin başına vurdu. Tûti bu vurma yüzünden kel kaldı.”
‘Efendisi dükkana geldiğinde mizahçının bâzı sırları ifşa ettiğini işitti. Gizli olması gereken durumun herkese yayılmış olduğunu, dükkanın işleyişine zarar ve leke geldiğini fark eden efendi, öfkeyle mizahçının başına vurdu. Şiddetini ortaya çıkardı.’ (Abidin Paşa, Mesnevi Şerhi, a.g.e. s.95) Yanlış işler yapan tûti şeriat tokmağını kafasına yemişti.
“Tûti darbeden dolayı birkaç gün sözü kısa kesti. (konuşamadı) Efendisi olan bakkal, pişmanlığından ah etmeye başladı.”
Bu hâdisenin aslını insana benzeterek olayı değerlendirdiğimizde, cereyan eden hâdise ne kadar problemli bir hal olsa da vurma, dayak ve darb işlemi, cezâ uygulananı değersizleştirir, onuru zedelenir. Ayrıca Hak Teâlâ hazretlerinin yaratığına zarar vermiş olunur. Cezâya müstahak olanın, aklı ve rûhu incinir. Öfke, kızgınlık ve şiddet vesilesiyle hak-hukûkun dışına çıkmak insanlığa yakışmayan bir durumdur. Burada verilen abartılı cezâdan dolayı efendi de pişmanlık oluşmuştu.
“Bakkal üzüntüsünden sakalını yoluyor ve ‘Ah yazık nimetimin güneşi bulut altına girdi’ dedi.”
Papağanın ötmesi dükkanın neşe kaynağıydı. Hatta dükkana gelenler bile artık gelmez oldular. Bakkal hatâsını anladı, üzülmeye başladı, sakalını yoldu ve nimet güneşim bulutların altına girdi, diyordu. Burada nimetin elinden alınması bulutun gölgelemesi, anlamındadır.
Sevgili okurlar burada kalalım. İnşallah nasip olursa haftaya devam ederiz. Hayırla kalın efendim. Cumânız mübârek olsun.