Bizim Medyamız

Nevzat Laleli

Gençlik inceleme yazı serisi(3)

Milli değerlerimizin halkımıza özellikle de gençliğimize tanıtılması, onların bu değerlerin kıymetini anlayarak milli değerlerimiz yanında yer alması, haksızlılara karşı çıkması çok önemli bir husustur. Milli değerlerimize inanan bir gazeteci yalan haber yazamaz, yalan haber basamaz ve yalan haberlerle dolu gazeteyi dağıtamaz. Milli değerlerimize inanan hiçbir okuyucu sermayesi yalan ve karalama olan bu gazeteleri almaz, okumaz ve abone olmaz. Bu gazete promosyon olarak “altın köşk” dağıtsa bile.
Bu gün ülkemizde milli değerlerimizi tanıtma iddiasında daha doğrusu milli değerlerimizden sulandırmadan onda eksiltme ve artırma yapmadan ve onu her sahada olduğu gibi tanıtan” birkaç gazete ve birkaç televizyon kanalı ve bir o kadar da dergi olduğunu bilmekteyiz.
DEĞERLERİMİZİ SULANDIRANLAR
Bir gazetemiz, “biz, milli ve manevi değerlerimize bağlıyız” dedikten, bu değerlere uygun kalın kalın kitaplar hediye ettikten sonra haber, resim ve yorumlarında Batı yanlısı, batı kafalı bir takım insanları okuyucularına, seyircilerine “Bunlar iyi insanlardır. Şöyle uçarlar, böyle kaçarlar…” diye tanıtırsa, bunun milli değerlerimize bağlılığı nerede kalır? Yapılan yayınlar ancak “milli değerlerimize ve milletimize yaptığınız bir ihaneti olmaz mı?” Nitekim milletimiz bu yanılmanın acısını her sahada (ekonomik, ahlaki, hukuki, ilmi sahalarda, dış politika da, iç politikada) acı acı çekmektedir. Bu sizin çok iyi insanlar değiniz insanların yıllardır yanlış yollarda at sürdüren insanlardan farkı nedir? Bilmez misiniz ki atalarımız; “Ayinesi (aynası) işidir kişinin, laf’a bakılmaz” demişlerdir.
YANGIN VAAARRR…
Milli değerlerin tanıtılması iddiasında ki bir başka gazetemiz, milli değerlerimize ters bir olayı çok abartarak ve olduğundan yüksek sesle bağırarak okuyucularına vermekte, vakitli-vakitsiz “Yangın vaaarrrr (!)” diye bağırmaktadır. Doğrudur, ortada bir yangın vardır. Bu yangın siyasette, ekonomide, dış politikada, eğitimde, hukukta ve diğer sahalarda sürmektedir. Haber ve yorumlarda yangına ait ayrıntılar anlatılmaktadır.
Ancak unutulan ve okuyucunun gözünden özenle saklanan şey; “Bu yangını kim veya kimlerin çıkarmış olduğu ile bu yangının bu gün bile körüklenmekte olup olamadığıdır” “Bu yangını kim veya hangi kadrolar bu söndürecektir?” sorusu da yine cevapsızdır.
Biz biliyoruz ki bir kötülük ve bir haksızlık (yangının çıkış sebebi) önce milli değerlerimizden uzak insanların, hataları veya ihaneti neticesidir? O halde yangının söndürebilmenin asgari şartı milli değerlerimize bağlı olmakla mümkündür? Sonra yangın söndürme bilgisi ve tecrübesi olması gelir.
Mesela terörizmi devlet politikası olarak benimsemiş ve milyonlarca Filistinliyi soykırım da yaparak katletmiş İsrail’il Devlet Başkanı Şimon Perez 2007 yılı sonunda Türkiye’ye gelir. Çeşitli ziyaretler ve görüşmeler yaptıktan sonra TBBM’ne getirilir, orada konuşturulur ve milletvekillerince ayakta alkışlattırılır. Bu gazetenin manşeti; “Katil Perez Defol” olarak çıkmıştır. Hâlbuki Perez’i davet edenler vardır, meclisimize götürülüp konuşturanlar vardır. Ama ne hikmetse o davet edenler hiç mi hiç gündeme getirilmezler.
BİZ İPEK ÜRETİRİZ
Bir gazetemiz ve TV’miz de; “Biz ipek üretiriz yani yayınlarımız bir ipek gibi değerlidir, kıymetlidir” iddiasındadır. İpeğin ne kadar önemli, ne kadar kıymetli olduğunu anlata anlata bitirememektedirler. Ancak bunu biz üretiriz, bizden başkası da bunu üretemez diye eklemektedirler. Doğrudur ve ipek gerçekten çok kıymetli bir dokuma ürünüdür ve onlardan başkası da bu ipeği üretmemekte olabilir.
Ancak olayı tam anlayabilmek-tamamlayabilmek için olayın bütününe bir göz atmamız yeterli gerekir.
İpeği, ipek böceği üretir. Yumurtadan çıkan tırtıllar birkaç hafta dut yaprağı yedikten ve geliştikten sonra vücutlarından çıkardıkları o kıymetli iplikler ile bir koza örmeye başlarlar. Kozanın örülmesi bitince, kendileri kozanın içerisine girerek kozanın ağzını kapatırlar. Tırtıl koza içinde değişime uğrar ve kelebek haline gelir. Bir müddet sonra da kelebek kozayı delerek dışarıya çıkar. Ama bu esna da ipek kozası delinmiş ve ipek işe yaramaz olmuştur.
İşte bu noktada böceğin ördüğü ipek kozasına göz diken ve o maksatla kendilerini besleyen “İpek üreticisi veya ipek tüccarı” kozadan sağlam ipek alabilmek için, kozalar delinmeden önce onları bir kaynar su kazanına atar ve ipek böceğini koza içerisinde haşlayarak öldürür. Daha sonra da kozalardaki ipeğe sağlam olarak el koyar.
Ürettiği ipek ile övünen bu gazetemizin yetkililerine, çalışanlarına ve okuyucularına soruyoruz. “Kardeşim, seni haşlayarak öldürmek üzere başında hazır bekleyen “İpek tüccarı” ve adamlarının niçin elini sıkıyor, niçin onların ellerini öpüyorsunuz?” Bunlar sizden evvelki kardeşlerinizi haşlamadılar mı? Şimdi de haşlayıp öldürmüyorlar mı?
Bize diyorlar ki; “Biz onlarla dinler arası bir diyalog kurarsak ve ılımlı İslam tezini ortaya sürersek onlarla anlaşabiliriz ve bizi öldürmezler”
Peki, “size ve neslinize hayat hakkı tanıyacak, sizi “İpek tüccarlarının” elinden kurtaracak milli değerlere bağlı bir kadroyu okuyucularınıza tanıtsanız, onların taraftarlarını artırsanız da bu türlü felaketlere düşmeseniz olmaz mı?” denilince; “Biz siyasetten ve şeytandan Allah’a sığınırız” diyorlar.
Bu insanlar ne yaparlarsa yapsınlar, bunlar değil midir ki İpek gibi değerli bir malzemeyi hazırlamaktadırlar… O halde İpek’ten çıkarı olan “İpek tüccarları” bunlara elini sıktırsa da sıktırmasa da, öptürse de öptürmese de akıbet değişmeyecektir. Bunların ve bunlara kananların akıbetleri kaynar suda haşlanıp öldürülmek olacaktır. Tıpkı Siyonistlerin Filistinlileri öldürdükleri gibi. Tıpkı Amerikalıların Irak ve Afganistan’da ki masum insanların üzerine alevler yağdırıp onları öldürdükleri gibi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.