Bir öğretmen hikâyesi

Hüzeyme Yeşim Koçak

“60 lı yıllar. Sınıfın kimi 50 li yıllar doğumlu kimi 40 lı yıllar.  Atatürk Lisesi. Arslan ERGÜÇ Okul Müdürü. Allah sağlıklı ömür versin. Bir ADAM. Gencecik bir hanım girdi sınıfa. "Edebiyat Öğretmeni "dedi Müdür.  Biz kadar veya biraz daha büyük. Hoş, zarif. "İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi" dedi. Ama bu bizim kızımız değil. Bir İstanbul Hanımefendisi. Vurgu, tonlama, aksan. Akıcı bir üslup.

Esma BÖREK. Böreklerin kızı. Hemen öğretmen oldu. Yılları yakaladı. Yıllardır öğretmen olamayanlar vardı okulda. Edebiyatı doyasıya yaşadım sayesinde. Aşık oldum şiire, romana, öyküye. Ben de edebiyat okudum yabancı dilde. Yıllarını verdi memleketine.” (Ahmet Başaran)

***

   “Tavşanlı’da Edebiyat denilince öğretmenlerden Esma (Börek) Canıaz akla gelir. Bu sevgili öğretmenimiz varlığıyla, duruşuyla, Türkçe’yi harika konuşmasıyla, verdiği derslerle her öğrenciyi kendine hayran bırakırdı. Çok insana da edebiyat sevgisini aşılamıştır. Sadece derslerine girdiği öğrenciler değil, benim gibi dersine girmediği öğrenciler de büyük saygı duyardı. Duruşu, konuşması, varlığıyla etkilenenlerdendim bende. Dolayısıyla yazarlık hayatıma varlığıyla dolaylı da olsa etkili olmuştur. İlk çalışmalarımı gösterip değerlendirmelerini aldığım başlıca kişilerdendi. Desteği ve yönlendirmesiyle hayatımı şekillendirmişti diyebilirim. Diğer öğretmenler de, veliler de Esma hocamıza büyük saygı duyarlardı” (İsmail Fatih Ceylan)

   …….

Hiç hoşlanmazdım; son derece otoriter, hendesesi, adesesi, rakamdan elbisesi, gizli işkence âletleriyle pek cebrî, pek kibirli bulduğum Matematik Bey’den.

Bu ölümcül, âfet ders, temsilcileriyle birlikte üzerimde mutlak bir yara açardı. Genelde başarılı oldukları için, aralarından su sızmadığı bazı oğlan çocuklarından da fazla hazzetmez; kendimi aciz, pek sönük, kafasız görürdüm.

Hayatımdan matematik çıkmalıydı. Ağzını burnunu kırmalı, çarpıtmalıydım. Fakat her defasında O; büyük bir disiplinle toplanır düzenlenir gelirdi; yaşantımdaki ağırlığı bir türlü eksilmezdi.

Her köşeden daireden umacı bir sayı ortaya çıkardı. Hazret, adını belletmeden geçmezdi;  1 2 3 4 5 6 %.

Hâlbuki zevkli yanları da vardı, başlar önünde sayfalara eğilseydi. O yaşlarda Matematik değerleri bir anlaşılabilseydi.

Ah büyüyünce, elimdeki kelimelerle “Cebir’e” bir saydıraydım. Yeni(den) hepten A, B, C, D.. desem, sözcüklerden evler, kaşaneler kursaydım.

Matematiğin aksine Edebiyat, Türk’çe, Kitap Dünyası, hece ise bambaşka izler taşırdı. Uçsuz bucaksız bir ülke olarak, hayatımda kasılırdı. Gönlümü çekiştirir durur, asılırdı.

 Bilhassa da bazı öğretmenleriyle dev(asa)  bir izlek, görüntü olarak yürütür koşturur; kalbime kazılırdı.

Neden bazı öğretmenler hayatımızda unutulmazdı. Öğrenciliğin süresince pek az beraber olmuştunuz hâlbuki. Oysa diğer meslektaşlarından sıyrılır, üzerinizde tatlı bir hâkimiyet kurardı.

 Lisanı, sedası, davranışları, yaklaşımı, izahı mizahıyla hep hatırlanırdı.

Belki bazı zamanlarda kendinizi kötü hissedersinizdir. O kişi size yönelik, güçlü yanınıza, kabiliyetinize işaret eden şifalı cümleleriyle, meslekî yeteneğiyle öne çıkar veya muhtemelen hayatınızdaki bazı pürüzleri de bir nebze giderir, özellikle o dönemdeki varlığıyla bir farkındalığa yol açardı. Tekdüze bir nizamı bozardı.

Edebiyat Öğretmenim Esma Canıaz, diğer öğrencilerinin de ittifak ettiği gibi, bu cümleden parlak bir öğretmendi.

Yıllar evvel küçük bir ilçede Tavşanlı’da Tercüman Gazetesi’nin açtığı Türkiye çapındaki, inceleme araştırma dalındaki bir yarışmada “Birinci” olmuştu mesela.

1987’de;  Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkiye’de yılın öğretmeni olarak Tavşanlı Atatürk Lisesi Edebiyat öğretmeni Esma Canıaz seçilmişti... Altın harflerle yazılmıştı hafızama zaferi.

Sevdiğim için, özel hayatıyla bile ilgiliydim. Yaşı geçiyordu, neden evlenmiyordu. Tasalanırdım. Mutlu bir yuva kurmasını, umumî kurulu bir düzene uymasını beklerdim.

 Bilmiyorum, şimdiki çocukların böyle dertleri(!) var mıdır? Sevdikleri öğretmenlerin parmaklarını kontrol eder, hayali çöpçatanlıklar yaparlar mı? Galiba daha o sıralar da biraz anormal bir gençtim. “Biraz mı(!)”?

Bir gün Esma Hoca’nın parmağında o nazenin halkayı gördüm. Ancak damat namzedinin ismini, “Matematik Öğretmeni Ramazan Bey” adını duyunca, bir lahza çocuk ruhumla endişelendim.

 Sayıların acımasız egemenliği, Matematiğin köşeli, sert sureti; bizi diyardan diyara uçuran hülyalı edebiyatçı hanımı acaba incitir üzer miydi? Ürperdim.

Fakat Bay Matematikle bu izdivaç, Hocam’a yaradı. Sanırım iyi bir evlilikti.

 Esma Hanımefendi ise dalgalanmalara, yaşamın bin bir haline karşı zaten her zaman güçlü, dirençli müstesna bir kişilikti.

Yaş ilerledikçe, devirler geçtikçe onun gibi nitelikli, nadide öğretmenlerin kıymeti daha ziyade anlaşılıyor.

Çünkü sayıları giderek azalıyor ve öğretmenliğe, bilgiye, emeğe gösterilen saygı sevgi; hayatımız boyunca ki talebeliğin anlamı, “bayrak değerler” gün geçtikçe kayboluyor.

Hürmet ve derin bir muhabbetle selamlıyorum O’nu.

Hep yanımda, bilsin istiyorum. Seviyorum O’nu.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.