"Bir Ne Yapalım? Meselesi

Nesrin Ercan

Bazı kelimeler vardır insan hayatında, kendinden öte anlamlar ifade eden. Söylenişi ile yaşanışı arasında dağdağalı farklar olan. İnsanı insan yapan, ona kendi benliğini bulduran, onu olduran, güçlü ya da aciz kılan, yaşatan ya da yaşatamayan...

İnsan olarak var olduğu için şükrettiren ya da insan olmaktan utandıran bazı kelimeler vardır. Tuhaftır ama şaşırtıcı değildir ki; bize bu, kendimizi bulduran ya da tamamen kayboluşumuza sebep olan kelimeler de hep insan kaynaklıdır. İnsanın bizzat kendinden ötürüdür. Derler ya hani; “ İnsanın en büyük düşmanı kendisidir. “ ya da tam zıttı “ İnsan ki o; eşref-i mahlukattır. Yaratılanların en üstünüdür. “ diye. İşte tam da öyle. Nitekim sözünü ettiğimiz, bizi biz yapan ya da bizi varlık hakikatimizden uzaklaştıran bu kelimeler, aslında neredeyse hepimizin aşina olduğu kelimelerdir. Mesela vicdan gibi, mesela merhamet gibi, saygı, benlik, şuur, dürüstlük, yardımlaşma, nezaket, doğruluk, şefkat, kişilik, iyilik gibi.

Güven, adalet, anlamak, yaşamak, yaşatmak gibi. Yahut unutmak, yok saymak, acziyet, zulüm, korku, katliam, kaçış, gözyaşı, suskunluk, yoksunluk gibi... Gördük ki insan, bunlardan ibaret. Tüm bu kelimelerin hayat buluşundan, hayata dahil oluşundan ibaret. Ve bütün bunların yanı sıra, son günlerde çokça işittiğimiz öyle bir kelime de var ki, aslında hepsine binaen, bu yazının amacını da oluşturmakta..

Evet belki tahmin ettiniz. Belli aralıklarla veya sadece gerekli olduğu düşünüldüğü zamanlarda duysak da bu kelimeyi, esasen tamamıyla yaşantımızla bütünleşmesi gereken, ‘ insan’ ı ve insani duyguları önemli sayan her fikir için, hayatın merkezine konulması icap eden ve hatta zaruri olan bir kelime bu.

‘Boykot!’

Lütfen aklımıza gelen kalıplaşmış cümleler ve çoğu zaman kendimizi dahi inandıramadığımız sudan sebeplerle, sıradan bahanelerle basitleştirmeye çalışmayalım bu kelimeyi hemen. Görmek istediğimiz gibi görüp, duymak istediklerimizi işitmeyelim sadece. Bazı şeyleri artık lütfen kabul edelim. En azından insanlık adına... İki heceden oluşan basit bir kelime değil çünkü boykot. Bir tercih meselesi değil.

Aslında boykot;

Başkalaşmamak, bayağılaşmamak, belirginlik, birlik, birliktelik, bilinç. Onurlu bir dik duruş, ortaklaşa olmak, onarmak, omuzlamak, olağanüstülük.

Yaklaşmak, yakınlaşmak, yardımlaşmak, yalnız bırakmamak, yaşatmak, yadsımamak, yanıtlamak, yanıltmamak, yenilmemek, yetişmek, yermemek, yıldırmak, yılmamak, yorumlamak, yorulmamak, yükseltmek, yüreklendirmek.

Kabullenmemek, kaçmamak, kaçınmamak, kanmamak, kanıksamamak, kanıtlamak, kenetlenmek, kırımı kırmak, kuklalaşmamak, kontrol, kişilik, kimlik.

Olmak, olgunlaşmak, olmayanı oldurmak, olumlamak, oluşturmak, onaylamamak.

Tamah etmemek, tahlil, tahrif, tanımak, tanıtmak, tanık olmak, tarafsız olmamak, tavır takınmak, tecrit, tedbir, tehdit, tekzip, tenkit, temsil, teşhir ve tepkidir.

Anlayacağımız insani bir sorumluluktur, zorunluluktur. Kabul etsek de, etmesek de... Öğrenilmiş, daha doğrusu öğretilmiş çaresizliğe karşı kararlılıktır. Esaret zincirlerini kırmaktır. Rahatımızdan, konfor alanımızdan vazgeçmek istemeyip, gözümüzü kulağımızı ne kadar kapatsak da, hiç susmayan vicdanımızın sessiz çığlığıdır.

Gerek bilinçaltına gerek doğrudan düşüncelerimize dayatılan zorbalıklara karşı, sinmişlik hissinden kurtulmaktır. Boykot daima güçtür. Kasıtlı yapılanlara karşı, kasıtlı bir güç yetirmedir. Farkındalıktır. Önce ‘ insan ‘ olmanın ve daha da önemlisi Müslüman olmanın gereğidir. İmanın tezahürüdür.

Yüce dinimizin en temel gayesi olan, “ iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak” ; Müslüman kimliğe sahip herkes için geçerlidir. Bu doğrultuda dini, ahlaki, insani, vicdani, hukuki ilkelerin çiğnendiği durum veya durumlarla karşılaştığımızda; düzeltebiliyorsak elimizle, değilse dilimizle, hiç olmazsa kalbimizle Allah için buğzetmeyi, düstur edinerek; bu konuda kendimizi vazifeli olarak görmeliyiz. Nitekim kardeşliğe ve yardımlaşmaya dayalı İslam ahlakı ve adabı da bizlere bunu emretmektedir.

Sevgili Peygamberimiz (SAV) bir hadisinde; yarım bir kelime ile dahi caniye, zalime destek verenin kıyamet gününde, alnında “ Allah’ ın rahmetinden mahrumdur.” yazılmış şekilde Allah’ ın huzuruna çıkacağını bildiriyor. Yani onların yaptıklarına sessiz kalmak, olup bitenleri sükûtla geçiştirmek veya acımasızca yapılanlar karşısında haklı olan tarafı suçlamak, asla Müslümanla denk düşen bir tavır değildir. Bu sebeple verdiğimiz her türlü mücadelenin sonuna değil, başlangıcına ve gidişatına odaklanalım. Unutmayalım, bizler sonuçtan değil, süreçten mesulüz. Neyi, ne için, ne zaman, ne kadar yaptığımızdan mesulüz. Çünkü insanız ve varlığımızın temel maksadı bu. İnsanlık; molası, durakları olmayan bir yolculuk. Son nefese kadar yaradılışımıza yaraşır bir şekilde yürünmesi gereken zorlu, bir o kadar da kıymetli bir yolculuk...

En büyük yol gösterici ve yardımcı olan Yüce Rabbimiz (CC), her birimizi bu yolu layıkıyla yürüyenlerden eylesin. Amin.

Evet. Toplumumuz ve hatta tüm insanlık için her yönüyle büyük anlam ifade eden, çok çok önemli bir konu olan boykotu, insani yönüyle değerlendirmeye çalıştık elimizden geldiğince. Okumuş olduğumuz bu başlığın ikinci bölümünde ise konuyu ekonomik etkileri yönüyle ele alacağız inşallah.

Görüşmek üzere.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.