Bir Duygu Biçimi Olarak Sanat

Tuba Subaşı Adıbelli

İçimizde büyük zenginlikler yatarken, küçük hesaplarla ömrümüzü harcamışız hissi duyar mısınız?

Her şey fark etmekle başlıyor galiba.

Bu yazım bir melankolinin iç dökmesi olacak sanırım. Dertleşmeye hazır mısınız?

Etrafımızda, hayatı bulanık, sıkıcı ve renksiz bir perde arkasından görenlere tek çare sanattır. Sanat bu perde arkasındaki güneşi görmeye zorlar. İyi ki…

***

Çağımızın en büyük keşmekeşi, ölmüş zamanlar, yığınla hayalin içinden çıkamayan yaşanmamışlıklardır. Farkında mıyız acaba, ömrün içinde bir hiçliğin sarraflığını yaparken doğmadan ölüyoruz.

Ömür geniş, ferah ve neşeli ise bereketlidir. Hangi alanda ne kadar haz verdiği kişiye göre değişen sanat, bu ferahlık hissini sanatçıdan çok o sanatın kullanıcısına verir. Çünkü eser icra edildikten sonra artık sanatçının olamaz. Onu anlayanındır.

Yani anlaşılmak hissi insanı farklı arayışlara sürükler. Dinlenmek, dinlendirilmek, anlaşıldığını hissetmek insan ruhuna biraz önce bahsettiğimiz neşeyi sağlar. Neşe ömrü uzun ve bereketli bir ortama sürükler.

***

Hiçbir saadet hissi, mesut olma çaresini kendinde bulan kişinin zirvesine ulaşamaz.

Estetik zevklerimiz, zihni hazırlıklarımıza bağlı olduğu kadar hayat duruşumuzu etkileyen en önemli zemindir. Bu zevkler beslenme kaynağını sanattan alır.

Sanatçı daima yeni bir fikrin hücumu altında değildir şüphesiz. Fikri hazır bulunuşluluk estetik temelli entelektüel altyapı ile mümkündür.

İnsan yaşadığı anı bir uçurtma gibi havalandırmalı, bir türkü gibi tekrar tekrar aynı heyecanla söylemeli, rüyasız uykular gibi dinlenerek geçirmeli, ama nasıl?

***

Gözlerimizin önünde gayrişeni bir halı gibi dokunur ömür, mehtaplı gecelerin iç ısıtan sabahlarına uyanır, kokusunu aldığımız dallardan bin bir çeşit meyveler sunar bizlere; özlemini çektiğimiz iklimlere sürüklenirken kendiliğinden açan çiçekler gibi beklentisiziz.

Fikri terbiyemizin baş ucu musahibi Tanpınar, yazılarında sanatsal tasvirlere çokça başvuran bir zadegandır.

Bizi daima etkisinde bırakan betimlemelerinden tadımlık bırakalım; “….saatlerimi karanlık bir kumaş gibi o dokudu, çocukluğumu usta bir kuyumcu gibi o işledi, gençliğimi bir mimar gibi o kurdu.. O, hayatıma kudretinden hiçbir şey kaybetmemek şartıyla kıyafetini değiştiren zalim bir hükümdar gibi girmişti…”

***

Somurtmuş şikayetçi suratlar, daha gençken ihtiyarlamış, kalbinde bir emel besleyemeyen ruhlar; bahar dalının umutla dolu gençliğini anlayamazlar. Kimsenin o dalı incitmesine izin vermeyin. KALKANIMIZ SANAT OLSUN.