Beş Koldan Kuşatılıyoruz

Nevzat Laleli
Nereye gidiyoruz yazı serisi


Ülkemizde bazı önemli olaylar halkın dikkatlerinden kaçırılmakta, her gün icat edilen ve bazıları kısa, bir kısmı da uzun vadeli değişik “uydurma (sanal) gündemlerle” her gün yatıp kalkmamız sağlanmaktadır.
O buna şunu söylemiş, bu ona bunu söylemiş… Olaylara bizim gözlüğümüzle (pembe) bakarsanız işlerin iyi gittiğini görürsünüz!.. Benim takım şunu yaptı, senin takım bunu yaptı… Bu benzeri daha birçok yardımcı ve gerçek gündemden uzak konuşmalar her gün zamanımızın uzun bir bölümünü meşgul etmekte ve bizleri oyalamaktadır.
Günlük hay – huy’lardan başımızı kaldırarak durumumuza bir göz atarsak “olayların hiç de iç açıcı…” olmadığını görürüz. Gelecekte çocuklarımıza ve torunlarımıza altından kalkamayacakları büyük yükler yüklemekte olduğumuzu anlarız.
Yarın, “Bizim, çocuklarımızın ve torunlarımızın çekeceği acı ve ızdırapları, “Ah ne olurdu bugünden görebilseydik de gelecekte bu acıları çekmeseydik” dememizin bile o gün hiçbir değeri olmayacağını anlayabilseydik.
Milletimizin geleceğini karartanlar aslında gönül vererek seçtiğimiz ve yönetimi ellerine teslim ettiğimiz insanlarla, kötülüklerin üstlerini kapatarak ortalığı “gül pembe” gösteren medya (gazeteler ve televizyonlar) olduğunu bir bilebilseydik.
Biz, bu gazete bizdendir zannıyla her gün ödediğiniz paraların o gazetelerin hayatını sürdürmeye yaradığını, onların ise görevinin patronlarından aldıkları emirler doğrultusunda sadece bizi uyutmak olduğunu bir kavrayabilseydik.
“İş işten geçince, ahlayıp, oflamanın, dizlerimizi dövmenin…” hiçbir manası kalmayacak. “Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacak”
En yakın örneklerden biri Filistin’dir. Artık geri dönülebiliyor mu? İşte Irak… Biz eski günlerimizi istiyoruz, deseler kim onlara bu haklarını iade edecek? İşte Afganistan… İçine düştüğü çıvgardan (uzun süre Rusların, şimdi BM adına Amerikalıların işgali altında) nasıl kurtulacak?
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
Geçtiğimiz dönemlerdeki iktidarların hataları sebebiyle bizim can damarlarımıza kadar giren Batılılar (özellikle ABD) şimdi artık bütün ülke vücudunu ele geçirmek istemektedir.
Yaptıkları değişik tekliflerle bizden büyük tavizler koparan, sonra da yeni sıkıntı ve buhranlar oluşturarak bunları aşabilmek için yardım teklif eden ama hemen arkasından yeni tavizler koparmayı başaranlar hep yöneticilerimizin zafiyetinden yararlanmışlardır.
PKK ve Kuzey Irak Kürt devletinin kurulması, ABD’nin “Çekiç gücü” vasıtasıyla hazırlanmış ama bundan önce de “barış gönülleri” adıyla ülkemizin güney ve güney doğusuna birçok Batılı ajan girerek “sosyal haritamızın hazırlanması” sağlamışlardır. Sosyal farklılıkları ortaya atılarak (Türk – Kürt, Alevi – Sünni gibi) insanları ve toplumları birbirine düşman etmişlerdir.
Devlet su işleri eski Güney Doğu Anadolu Bölge müdürü ve ilk mühendisliğim yıllarında benim Genel Müdürüm olan Yük. Müh. Recai Kutan’dan bu konularda birçok hatırasını dinlemişimdir.
Bu düşmanlığı o kadar ileri noktalara taşıdılar ki, futbol gibi güya centilmenlik gösterisi olması gereken sporda bile futbolcular ve şehirlerarasında kavgaların çıkmasını sağlamışlarsa varın gerisini siz hesap edin. Diyarbakırspor, Bursaspor futbol karşılaşmasında yaşanan olaylar bu düşmanlığın hangi boyutlara vardırıldığının sadece bir örneğidir.
KUŞATMA NASIL YAPILIYOR
Bugün ülkemiz ve milletimiz beş ayrı koldan çepeçevre kuşatılmaya çalışılmaktadır. Ve maalesef bu kuşatma hareketine daha önceleri olduğu gibi bilerek veya bilmeyerek bizim yerli “işbirlikçiler” alet olmaktadırlar.
Birinci kol kuşatma bankalar kanalıyla yapılmaktadır.
Bildiğiniz gibi ülkemizde bir müddetten beri bir “Özelleştirme” furyası estirilmekte, “Yabancı sermaye de olsa, Yahudi sermayesi de olsa başımın üstüne… Babalar gibi satarım” diyen bir yönetim, bankalarımızı yapancı sermaye sahiplerine satmakta bir sakınca görmemişlerdir.
Bir İstanbul gazetesi (ne yazık ki sadece bir gazete) 15 Mart 2010 tarihli sayısında konuyu başlık üzerine taşıyarak verdiği resimli haberinde;
“Topraklarımıza el koyuyorlar” başlığını kullanmıştır.
Sür manşette ise “YABANCI BANKALAR, ÇİFTÇİMİZİ ÖDEME GÜÇLÜĞÜNE DÜŞÜRÜYOR” ifadesine yer vermiştir.
Ziraat Mühendisleri Odası’nın 42. Olağan Genel Toplantısı sonuç bildirisinde ele alınan bir açıklamasını yer veren gazete; “Yabancı sermayeli bankaların, çiftçinin ödeme gücüne bakmaksızın ve kasıtlı olarak üretime değil tüketime yönelik kredi verdiklerini belirterek, çiftçileri ödeme zorluğuna düşürmekte ve onlara haciz uygulamalarıyla topraklarına el koymaktadırlar” demiştir.
Ülkemizde il ve ilçelerde birçok şubeleri bulunan bu bankalar, bilhassa Ege köylü ve çiftçilerine verdikleri şartlı kredileri ödeyemeyince, onlardan ipotek olarak alınan arazileri, tarlaları, evleri icra yoluyla ellerinden alınarak bankaların eline geçmektedir.
Dün denize döktüğümüz Yunanlıların bu yollarla tekrar ülkemize gelerek yerleşmeyeceklerini kim garanti edebilir? Önce çiftçilerimizin ve genelde milletimizin Ege’de hayat hakkının kalacağını artık kim garanti edebilir.
Kaldı ki toprak ve arazi devirleri, sadece bankaların ayak oyunları ile sınırlı da değildir. AKP hükümetinin “Yabancılara toprak satma” programı çerçevesinde ülkemizde binlerce dönüm arazi zaten yabancıların mülkiyetine geçmiş bulunmaktadır.
Bir başka yazımda da ülkemizde yabancılara satılan arazilerin ve arsaların nerelerde ne kadar olduklarını ve bunların hangi yabancıya satıldığının listesini veririm.
“Vatan elden giderken, ölü yüzü pudralamanın bir faydası olur mu?”
Kuşatmanın diğer şekillerine de bakacağız, inşallah…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.