Balkan ve Balkanlar sözü Türkçedir. Balkanları gezdiğinizde insanlarla Türkçe konuşur, anlaşır ve dertleşirsiniz. Balkanlar’da Osmanlı’nın yıkılan ve silinen izlerinden geri kalan ne kadar tarihî eser varsa onları bulabilir, Türk, Türklük ve İslâm kokan cami, han, hamam, türbe ve kale taşlarına el sürebilir, evlâd-ı fatihan torunlarını rahmetle yâd edebilirsiniz.
Balkanlar “Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Slovenya, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Yunanistan ve Trakya’yı” içine alan Türkiye coğrafyası büyüklüğünde bir bölgenin adıdır. Balkan, “sarp ve ormanlık sıradağ; sık ormanla kaplı dağ, sazlık…” demek. Kâmûs-ı Türkî adlı ünlü sözlükte ise “Sarp ve müselsel veya ormanla mestur dağ, silsile-i cibal” şeklinde ifade edilir. Balkanizasyon ise, siyasî literatürde “bölünmek, parçalanmak ve dağılmak” demek. Bir başka ifadeyle göç; “acı, dram, açlık, zulüm, kan, gözyaşı ve ölüm” demektir. Biz Balkanları, Rusya ve Avrupa tarafından estirilen etnik veya mikro-milliyetçilik rüzgârlarıyla birlikte 93 Harbi ve Balkan Savaşlarıyla kaybettik. Balkan Bozgunu ise, Osmanlı’da büyük bir şok etkisi yaratmıştır. Tahsin Paşa, Selanik’i tek bir kurşun atmadan teslim etmiştir. Bulgar komitacıları tarafından işgal edilen Edirne’de ise açlıktan 250 bin Müslüman Türk kırım kırım kırılmıştır.
***
Türkiye Maarif Vakfı’nın öncülüğünde ve Konya Büyükşehir Belediyesi’nin sahipliğinde Selçuklu Kongre Merkezi’nde uluslararası düzeyde dördüncüsü yapılan “Balkanlarda Türkçe ve Türkoloji Sempozyumu” gayet iyi, güzel ve verimli geçti. Bilgi Şöleni’ni tertipleyen Türkiye Maarif Vakfı Başkanı Mahmut M. Özdil ile Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay’a hassaten teşekkür ederim.
Taş Bina’da gerçekleştirilen sempozyumu açış panelinde ise, Balkanlar’da Göçün İzleri konuşuldu. Prof. Dr. Mustafa İsen, Balkan ülkelerinin AB’ye girmesiyle birlikte nüfus ve ekonomik olarak hangi durumlara düştükleri konusunda Bulgaristan örneğini verdi: “Avrupa Birliği, bölgenin işe yarayan çalışır nüfusu teknisyeninden mühendisine ve sağlık memuruna varıncaya kadar bütün gençlerini çekmiş vaziyette. Bulgaristan beyni olmayan, kolları ve bacakları olmayan bir vücut durumunda. AB’den gelecek üç-beş kuruş parayla hayatını idame ettirme aşamasında hiçbir şey üretmeyen bir ülke konumunda.”
Avrupa Birliği’nin hem cazibesini hem de otoritesini kaybettiğini belirten eski Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri İsen, “Balkanların bu anlamda nereye gittiğini çok net göremiyoruz. Karadağ’da ortaya çıkan hadisenin aynısını biz, bir sabah kalkıp Kosova’da görsek, Bosna-Hersek’te görsek hiç şaşırmam. Hava puslu ve kıvılcım havadaki malzemeyi tutuşturmaya yetecek kadar! Bu yapı sürdürülebilir bir yapı değil. Geniş ve yeni bir Balkan tahayyülüne ihtiyacımız var. Yeni Balkan tahayyülünün oluşumunda bu bölgeyi 500 yıl idare etmiş Osmanlı tecrübesinden mutlak surette yararlanılması gerektiğini düşünüyorum” dedi. Tanıştığım Gazeteci-Yazar Mehmet Türker ise, Bulgaristan’da Türkçe yayın olmadığını, tv. programının ise 10 dakikayla sınırlı olduğunu belirterek “Bulgaristan bizim memleketimizdir. Türkiye ise anavatanımızdır.” dedi. Belene Kampı’nda 485 gün kaldığını belirterek “Benim için göç ateşten gömlektir” dedi. Belene Adası’ndaki kampta yaşadıkları acı, dram, işkence ve zulüm dolu günler ise ayrı bir yazı konusu. Kuzey Makedonya’dan katılan şair ve yazar Leyla Şerif Emin de, “Balkanlar’da biz başların ayak, ayakların baş olduğunu gördük” diyerek vatanın içinde gurbeti yaşadıklarını dile getirdi. Panel, Leyla hanımın sınır kapısında yaşadığı duygular üzerine yazdığı “Eyvallah” adlı şiirini okuyarak duygusal bir atmosferde sona erdi. İşte salonu gözyaşlarıyla ıslatan o şiirden bir bölüm:
“İçim gurbet uğultularıyla dolu gümrük odası
Sandık sandık dert taşıyorum
Mühürlendikçe bir bir hatıralar
Uzaklardan duyuluyor davul sesleri
Elvedalar yakışmadı sana
Sevinçler gözyaşlarına boğulmuş birer düğüm
Kapılarda askerler kimlik soruyor
Ben kimim ki, ben neyim...
Sabahın ilk ışınlarıyla parlıyor bir vatan
Hem de ne vatan
İçinde dedem var yatan
Gemim var batan
Ardımda bıraktım koskoca bir Balkan
Eyvallah size de bitmemiş çığlıklarım.”
***
Ben Kırım kökenliyim. Atalarımız “93 Harbi” de denilen 1877’deki Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra Balkanlar’a göç etmişler. Romanya Dobruca-Köstence’den Bulgaristan’a, oradan da Türkiye’ye gelerek Konya’da Muhacir Pazarı, Yağlıbayat ve Yıkık (Ahmediye)’a iskân edilmişler. Kırım Tatarlarının yaşadığı on dört köy arasında Süleymaniye, Seçme, Erdoğdu, Fethiye ve Konar köyleri de var. Dedemin adı ise Ali Balakan. Bulgaristan’daki Kırım Tatarları Pazarcık, Balçık ve Şumnu’da yaşamaktadır.
Balkanlar’da Konçe (Konya) köyleri var.
Bir anlamda Konya Balkanlar, Balkanlar Konya demektir.
Balkanlar bizim “kızıl elma(mız)”dır.