AŞKIN KANATLARI

Hüzeyme Yeşim Koçak

   “Bu kadar ayrılığın içinde kalbimi bulmadan ölmeyeceğim”

         Sahura Yağmur Arıcan, Aşkın Kanatları

“Aşk” çok çiğnenmiş bir kavram olmasına, ismin özellikle yazılı ürünlerde artık geri durma hissi yaşatmasına rağmen, Sahura Yağmur Arıcan’dan başarılı bir ilk kitap.

 Bir kere yazarı evvelâ cesareti için tebrik etmek gerekiyor. Daha önce de önemli yazarlarla işlenmiş, klasik bir konuyu yüreklilikle ele alıp, sadakatle sevgiyle, yepyeni bir havayla ifadelendirdiği, edebiyat dünyamıza kazandırdığı için.

Aşkın Kanatları, Hz. Âdem’le Hz. Havva’nın Cennet ve dünya serüveninde aşkı anlatıyor.

Arıcan’ın yazarlık coşkusundan öte bir sevda, esinlenme ve samimiyetle, konusuna eğildiği görülüyor. İlk erkek ve kadının şahsında; mağlubiyetle yeryüzüne düşüş hikâyemizi, insan olmanın anlamını, dâhilî güzelliği, İlâhi Rahmeti, günahı ve yolculuğu; son derece şiirsel, edebî bir dille aktarıyor.

İlk kitap olmasına rağmen, mesela ustalıkla âyetleri, kitabın içine yerleştirmiş, metnin tabîliğini korumuş.

Her bölümün sonunda, okuduğum romanlarda şimdiye kadar rastlamadığım bir uygulamayla “Satırarası” kısmı eklenerek, o bölümün özü ortaya konmuş. Yazılanlar pekiştirilerek, anlam kaymalarına, okurun belirlenen yoldan çıkmasına müsaade edilmemiş.

Yalnız bu küçük bir mahzur da taşıyabilir.  Aynı güzel cümleye, peşpeşe ikinci kere rastlamak, hoşunuza da gidebilir; ama “vurgu”, ilk karşılaşmanın tadını bozup ters tepki yaparak, çarpıcılığın uçuculuğun etkisini de azaltabilir.

Aşkı yorumlamak, zahmetli zor iş. Sahura Hanım, aşkı kanatlandırmak için ne mümkünse yapıyor. Bir sevgi bestesi gibi; Nurettin Topçu, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, H. Nihal Atsız, Halil Cibran, Şemsi Tebrizi, Ömer Hayyam gibi isimlerden şiirler, vecizelerle; Şeyh Galip, Feridüddin Attâr gibi zirvelerin eserlerine göndermelerle, lezzet çeşitlendirmesiyle, geniş bir yelpazede romanı zenginleştirip, kavîleştiriyor.

Gene Âdem’den, Havva’ya, Yasak Ağaç’a, Arafat’a kadar anlatıcıları farklılaştırarak, kitaba soluk ve hız kazandırıyor.

Hz. Havva’nın çile yüklü sesinde, modern çağların kadınları da izleniyor. Zira bizim Anamız o:

Fotoğraflar kadar tenha ruhumu bakışlarının duvarına as.”

Esasen Hz. Âdem’de de bazen günümüz dili, tabirleri, bir bakıma yüzyıllar ötesine sesleniş yahut kucaklayış görülüyor. Bütün kelimeler, isimler O’nda yazılı, oradan geliyor ne de olsa.  Çünkü Atamız Babamız o.

Aşkı kanatlandırmak için derinleşmek lâzım. Yazar aşkın katmanlarına inmeye çalışıyor; kalemine âşıkların gözyaşları, âhları, doğum sancıları dolanıyor, hakikî aşkın neşvesi birikip taşıyor.

“Ben henüz doğmamıştım. Ellerimi bilmiyordum hiç. Menekşelerin rengini bilmiyordum. Renk neydi ki zamansızlığa boyanıyordum. Gidebilir miydim, gelebilir miydim bilmiyordum ama sen de kalabileceğimi seziyordum Rabbim. Deniz nehirlere sarılıyordu ben sana. Yalnızca bunun için bile doğmalıydım artık. Yürüyebilir miydim kesik iplerinde kâinatın, uyuyabilir miydim göklerin beşiklerinde bilmiyordum. Büyüyebilir miydim ağaçlar gibi göklere doğru. Köklerimle sana tutunabilir miydim? Yalnızca sorular vardı ben doğunca benimle birlikte doğar mıydı cevaplar da. Adımı bilmiyordum kendimi  bilmiyordum belki ama senin kudretini biliyordum.. Tüm sebeplerin ötesinde, ‘niçin’in ve ‘nasıl’ın ötesinde seviyordum seni.  Seviyordun beni hissediyordum. Sana sevdiğimi söyleyebilmek için bile olsa doğmak istiyordum artık. Bekledim ve henüz doğmadan öğrendim beklemeyi. İlk öğrendiklerim ilk unuttuklarım olacaktı. Senin ‘Ol’ emrinle yoktan var olmayı bildim. Beni yoktan var eden sendin oysa varlığımı kaybeden yine ben olacaktım.”(Kitaptan)

Aşkın Kanatları, güçlü, yetenekli bir yazarın doğuşunu müjdeliyor.

Sahura Yağmur Arıcan, Aşkın Kanatları Bookcase Yayınevi, 2013

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.