Asiler

Ayşe Aslı Duruk

Karanlık, dar ve rutubetli bir odaya geçmem gerekiyordu. Geçtim.

En fazla 3 4 metrekare genişliğindeki bu odanın orta yerinde ağır bir masa duruyordu. Ağırlığını, sandalyeye otururken onu biraz ittirmeye çalışıp da yerinden oynatamayınca anladım. Zira sandalye ile arkamda duran duvarın arasındaki mesafe de oldukça azdı. Dedim ya, dar ve küçük bir odaydı bu.

Masanın etrafında, bir başkasının gelip de onların 'suçlular' olduğunu söylemesine gerek bırakmayan; suçlu ve özellikle de asi oldukları zaten her hallerinden belli olan iki kişi oturuyordu. "Bir insanın suçlu olduğu, nasıl olur da halinden belli olur ki?" demeyin. Oluyordu işte! Gözlerinin içindeki yenik ama canlı bir öfkenin ateşiyle cayır cayır yanan ifade, duruşlarındaki ehlileşmemiş, evcilleşmemiş, vahşi ama bir şekilde boyunduruk altına alınmış apaçık isyan ve suskun duran dillerinin altındaki, her biri külçe ağırlığındaki baklaların varlığını görüp sezen herkes bunu kolayca anlayabilirdi: onların 'suçlular' olduklarını...

İşledikleri farklı farklı suçların, aslında ortak bir paydada buluşuyor olmasından dolayı ikisi de aynı odaya konulmuştu. Ya da nezaketi elden bırakıp daha dürüstçe söylemek gerekirse, oda değil de nezarethane demeliydim oraya aslında.

İçlerinden daha çocuksu ve masum görüneni, öyle, teklifsizce, kendiliğinden konuşup anlatmaya başladı. "Benim suçum..." dedi. "Öyle yenilir yutulur cinsten değil. Yıllarca içimde biriken cümlelerin cümlesini, bir gece vakti dağın tepesine çıkıp, tek seferde döküp haykırdım. Öyle, dümdüz. Dağın tepesine çıkmak, ortadan kaybolma ve gizlenme güdüsüyle de değildi üstelik. Aksine, sesim yankılanıp çoğalsın ve herkes işitebilsin diyeydi bu. Arkasında koskoca bir toplumun durduğu; benimsenip kabul görmüş kutsallarına sövdüm onlarin: annelik kavramına. Annelik, diyorum. Boru değil, af edersin! Kutsal, yıkılmaz, sarsılmaz ve dil uzatılamaz bir şey hakkında, dilimin altındaki tüm baklaları korkusuz, cüretkar ve belki de aptalca bir halde çıkarttım. Yapılır mi hiç? Tabi toplumun huzurunu bozma ve kutsal değerlere sövme suçlarından dolayı da apar topar yakalanıp buraya tıkıldım işte."

Kişisel hikayesini, geçmişini ve ona bunları yaptıran gerekçeleri dinleyip anlamak istesem de, artık bunun kimseye bir faydasının olamayacağını biliyordum o sırada. Suçu büyüktü gerçekten de. Çok büyüktü. Aslında idam edilmesi gereken bu kişinin, ömür boyu hapis cezası alacağını şimdiden kestirmek, pek de zor değildi.

Diğerine döndüm sonra. En başından sonuna kadar, vücudunu bana doğru bir döndürüp çevirmeden oturan; beden dilinin söylediğine göre de zaten anlama, anlaşılma, anlatma ve anlaşma konularıyla pek işi olmayan; daha kızgın, cevval ve cebbar görünenine. İlkinin yaptığı gibi, kolayca söze girmek şöyle dursun, ağzını bıçak açmayan bu bıçkın delikanlının isyan gerekçesini, dışarıya çıktığımda, bir başkasından dinleyip öğrenebildim ancak. Meğer, tıpkı ilkinin yaptığı gibi, toplumun bir başka kutsalına sövmüş o da: bayramlara, bu kez. Bayramlarda bayram etmediğini; herkesin o kadar doğal ve kolay bir şekilde yaşadığı, 'bayram sevinci'ni hiç bir zaman yaşamadığını ve bunun zaten 'zorlama' bir durum olduğunu anlatan bir yazı yazıp broşürlere bastırmış. Bunları da kentin en kalabalık caddelerinde dağıtmış! Kaldı ki, bahsettiği dini bayramlar, çok sağlam sütunların arasında ve kalelerin içinde korunmaktayken, boyuna posuna bakmadan yaptığı bu akılsızlığın cezası da, tıpkı ilkininki gibi ama belki 'ağırlaştırılmış' şekliyle olacaktı. Hatta, annelik konusunun arkasında da dini kavramlar vardı zaten. Bilmem... Belki ilk kişinin cezası da 'ağırlaştırılır'.

Onun kişisel gerekçelerini, hikayesini ve geçmişini dinlemeye de fırsatım olmadı. Zaten ilki gibi konuşkan olmayan bu kişi, ser verip sır vermeyen, daha karanlık ve ağır bir ruh haline sahip birisi gibi görünüyordu. İsmi Bayram'mış. İlkinin ismini de kimse bilmezmiş ama geceleri uykusunda "Neredesin anne?" der, dururmuş öyle. Umarım cezaları, sandığım kadar ağır olmaz, ikisinin de.

Hem, haklı gerekçeleri vardır illa ki! Annesi neredeyse artık...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.