Arayışım

Arayışım

"Yolculuğun kendisi, hedefe varmaktan daha güzeldir." sözünü/önermesini severim sevmesine ancak yalnızca hayalperest bir sevgidir bu bendeki; olsa olsa, romantik ve hülyalı bir yaklaşımdır hepi topu. Bildiğimden değil yani. Deneyimlerden süzülmüş olan gerçekçi ve ayağı yere basan, içi dolu ve bilinçli bir sevgi değildir. Nitekim hayatım yollarda geçti benim; o yolculukları yapıp dururken. 'Sonunda hedefe ulaşmış olmak' gibi bir nihayete vardığımı pek bilmem. Dolayısıyla, en baştaki cümlede geçen yolculuk mu yoksa nişan alınmış olan hedefe ulaşıp varmak mı daha evladır, bilemiyorum bunu.

Bu yüzden, arıyorum. Hep. Yolculuk, arayış ve biteviye bir hareket ve devinim halindeyim. Kah uçarak, kah yüzerek, kah yürüyerek ve koşarak... Tüm yeryüzünü hatta bazen gökyüzünü mesken tutarak ama aslında hiçbir yeri yurt tutmayarak arıyorum. Yazmayı yenice öğrenmiş olan bir ilköğretim öğrencisinin, hevesle, kendisine kendisi için bir imza bulup edinme arayışı gibi tıpkı. O nevi bir arayış... Fakat acemice olduğu kadar, kaligrafiye öykünmüş olan harflerle atılmış olan, estetik bir imza olmalıdır bu, aynı zamanda... İmza evet, hani değiştirmeyeceği ve kendisiyle özdeşleşecek olan o kalıcı esansı; o 'imza koku' yu bulma ümidiyle yana yakıla bir parfüm -o parfümü- arayan birisi gibi, örneğin.

Şu anda elimde 'hedefe ulaşmak' gibi bir kıyas unsuru ve şansı bulunmadığı için de yalnızca yolculuktan yana ama bol bol da yolculuktan yana söz edebilme hakkını ya da cüretini de kendimde görebiliyorum bir yandan, tabii. Yurt tutmuş ve yerleşik hayata geçmiş olanların -çoğunluğun- aksine, bu göçebe seyyahlığı; süreğen arayışı, birçoklarından daha iyi bilirim zira. Hakkında 'iyi ki' mi, yoksa 'ne yazık ki' mi diyeceğimi tam olarak kestiremediğim bir halde de olsa, basbayağı bilirim bunu...

Yolculuk halinde olmanın belki de en zor tarafını söyleyeyim, ilkin: yanlış adrese varmak. Tam "Yorulmuştum. Artık oturup dinleneyim." der ve sırtınızda taşıdığınız o katlanıp küçücükleştirilmiş olan çadırı açıp, onu kurabilmek için uygun bir zemin bakınmaya başlarsınız... Fakat, o da ne!? Meğer içinde ayıların ve yabani hayvanların yaşadığı vahşi bir orman kuytusuymuş orası!

Gerçi, o yanlış adresler konusunda az buçuk da olsa bir tecrübe birikimine vakıf ve haiz olduğumu söyleyebilirim artık. Kendilerini, profesyonel bir sahne dekorcusu gibi 'doğruluk' süsleriyle tezyin etseler de dünkü çocuk değilim ben de daha fazla. Göz alan ve boyayan ışıltılı yaldızlar döküldüğünde, dekorların altından çıkabilecek mide bulandırıcı görüntüleri, onlar henüz görünmeden önce 'görebiliyorum'. Ve sırf konaklayıp da dinlenebilmek için çadırımı uygunsuz bir orman kuytusuna kurmaktansa, arayışa devam etmeyi seçiyor, kabulleniyor ve benimsiyorum. Öyle yapıyorum.

Orijinal ve ithal bir parfüm için bir avuç dolusu para veriyorum bazen de. "İşte bu!" diyorum. "Benim 'imza kokum' bu olacak... Benimle özdeşleşecek. Bu aromanın rayihası, tenimle buluştuğunda kusursuz bir harmoni yakalanacak." Hani, ödenen fiyata ve onca arayışa değdi, diyorum. Sonra da birisi gelip diyor ki "Bu koku, sana hiç uymamış. Olmamış." Kendisi için öyle kişisel ve şahsına münhasır bir imza arayışındaki çocuğun, "Bu da olmadı!" diyerek fırlatıp attığı sayfalara bakıyorum sonra da, her birinin üzerinde imza denemelerinin yapılmış olduğu ama sonradan istikraha yakın bir temayülle buruşturulup yırtılan, yerdeki o atılı sayfa yığınına...

Ne var ki, çoğunlukla öylesine ve basitçe söylenip geçilen 'hayatın ani ve beklenmedik sürprizlerle dolu olduğu' cümlesini irfan dolu ve bilgece bulmuş ve birçok defa da deneyimler aracılığıyla bunu doğrulamış birisi olarak, masalsı hatta ütopik bir diyara ulaşacağımı biliyorum, bir gün. Zihnin gönderdiği bir bilgiyle değil, kalbe doğan bir sezgi ya da hissi kablel vuku aracılığı ve irtibatıyla biliyorum bunu. Varsın birçoğu, avuntu desin buna. Öyle sansınlar. Onlar -öyle diyenler- ne yolları, ne o yolculuğu bilen; gördükleri ilk düzlüğe çadırlarını açıp kuranlarla, aynı kişilerdir zaten. Tekdüze ve sıkıcılardır. Oysa bu macera dolun serüven, gökkubbenin katmanları arasındaki süptil yolculuk, 'o' diyarı yana yakıla arayış, savaşlar, yaralar ve zaferler... Hiç öyle mi?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri