Allah’ın Güzel İsimleri (4)

Nevzat Laleli

Ayet ve hadisler ışığında…

Kâinatı yoktan var eden, yarattığı bütün mahlûkatın (insan, hayvan ve nebatın) rızkını veren onları her an koruyup gözeten yüce Allah’ın (c.c) Kur’an-ı kerimde geçen İsm-i Şeriflerini bilmek ve tanımak ona inananların için en önemli görevlerimizden biridir.
● el-MÜCÎB (c.c) - Kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevap veren, onları cevazsız bırakmayan...
Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Ayet-i kerimede, Allah tarafından her duaya cevap verileceği va'dedilmiştir. Fakat kabul edileceği va'dedilmemiştir. Zira kabul edip etmemek Cenâb-ı Hakk'ın hikmetine bağlıdır. Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabul eder. Dilerse istenenin daha iyisini verir. Dilerse o duayı âhiret için kabul eder, dünyada neticesi görülmez. Dilerse de kulun menfaatine uygun olmadığı için hiç kabul etmez.
● el-VÂSİ' (c.c) - Geniş ve müsaadekâr... Allah'ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şey'i kaplamıştır. Allah'ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur.
● el-HAKÎM (c.c) - Bütün işleri hikmetli... Allah Hâkim’dir. Faydasız, boş ve tesadüfî bir işi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatları vardır. Her yarattığı mahlûk, her yaptığı iş bütün kâinat nizamı ile alâkalıdır. Kâinatın nizamı ile tenakuz (çelişki) teşkil eden hiçbir hâdise, bir mahlûk, bir iş yoktur.
● el-VEDÛD (c.c) - İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya lâyık tek varlık.
Vedûd'un iki manası vardır: 1. Seven, 2. Sevilen. Allah Teâlâ, kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsanına gark eder. Sevilmeye lâyık ve müstahak olan da ancak o’dur.
● el-MECÎD (c.c) - Zatı şerefli, ef'âli güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan...
Bu ism-i şerifin manasında iki mühim unsur vardır: Biri: Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak. İkincisi: Yüksek huylarından, güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek...
● el-BÂİS (c.c) - Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran... Allah Teâlâ insanları, onlar ölüp toprak olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden kaldıracak ve ruhları ile cesetleri birlikte olarak hesaplarını görecek, sonra da yine ruh ve cesetleri birlikte olarak mükâfat veya cezalarını verecektir.
● eş-ŞEHÎD (c.c) - Bütün hâdiselerin dışını bilen ve her yerde hazır ve nâzır olan...
Allah, mutlak surette her şey’i bilmesi bakımından Âlim’dir. Hâdiselerin esrarını, iç yüzünü bilmesi yönünden Habîr'dir. Dış yüzünü bilmesi yönünden de Şehîd'dir.
● el-HAKK (c.c) - Varlığı hiç değişmeden duran...
Hakk, varlığı daima sabit olan Allah’tır. Allah Teâlâ'nın zatı, yokluğu kabul etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabul etmez. Hakikaten var olan yalnız Allah'tır.
● el-VEKÎL (c.c) - Usulüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren... Kendisine iş ısmarlanan zata vekil denir. Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekil’dir. İşlerin hepsini tedvir ve idare eden O'dur. Fakat kendisi hiçbir işinde vekile muhtaç değildir.
Allah Teâlâ, kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırır.
● el-KAVİYY (c.c) - Çok kuvvetli...
● el-METÎN (c.c) - Çok sağlam... Kuvvet, tam bir kudrete delâlet eder. Metanet ise, kuvvetin şiddetini ifade eder.
Allah'ın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi sonsuzdur.  Tükenmez, gevşemez, hudut içine sığmaz, ölçüye gelmez. Allah'ın kudreti bahsinde zorluk - kolaylık söz konusu değildir. Bir yaprağı yaratmakla kâinatı yaratmak birdir. Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından, Kaviyy, gücünün çok şiddetli olması bakımından Metin’dir.
● el-VELİYY (c.c) - İyi kullarına dost olan, yardım eden...
Allah, sevdiği kullarının dostudur. Onlara yardım eder. Sıkıntılarını, darlıklarını kaldırır, ferahlık verir. İyi işlere muvaffak kılar. Her çeşit karanlıklardan kurtarır, nurlara çıkarır. Artık onlara korku ve hüzün yoktur. Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar.
● el-HAMÎD (c.c) - Ancak kendisine hamd ü senâ olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen, medhedilen...
Hamd; ihsan sahibi büyüğü övmek, tazim fikri ve teşekkür kastiyle medh ü sena etmektir. Her mevcut, hâl diliyle olsun, kâl diliyle olsun, Allah Teâlâ'yı tespih ve takdîs etmektedir. Bütün hamd ü senalar O'na mahsustur. Hamd ve şükürle kendisine tazim ve ibadet olunacak veliyy-i nimet ancak o’dur.
● el-MUHSÎ (c.c) - Her şey’in sayısını bir bir bilen...
İlmi her şey’i ihâta eden ve her şey’in miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen Allah’tır. Allah Teâlâ, her şey’i olduğu gibi görür ve bilir, yani, bütün mevcudatı toptan bir yığın hâlinde birbirinden seçilmez karışık bir şekilde değil; cinslerini, nevi’lerini, sınıflarını, ferdlerini, zerrelerini birer birer saymış gibi gayet açık görür ve bilir.
● el-MÜBDİ' (c.c) - Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan...
Mübdi, bir manada îcad demektir. Muîd ism-i şerifi de îcad manasına gelir. İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış, meydana getirilmiş ise, iade; değilse, yani, benzeri, maddesi olmayan yeni bir şey ise ibda denir.
● el-MUÎD (c.c) - Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan...
Her şey mukadder olan ömrünü tamamlayıp öldükten sonra, Allah'tan başka kimse kalmaz, fakat varken yok olan bu insanları âhiret günü Allah Teâlâ diriltip yeniden hayatlandırır, yeniden yaratır. Sonra da dünya hayatlarında yaptıkları işlerden hesaba çeker.
● el-MUHYÎ (c.c) - Hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren... Allah Teâlâ, cansız maddelere hayat ve can verir.
Her gün, her saat, her saniye yeryüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir. Bütün bunlar, Allah'ın emr ü fermanıyla, yaratmasıyla ve müsaadesiyle olmaktadır. Allah yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir. Buna ihyâ, yani, diriltme denir. Hayatı hiç yoktan veren zatın, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece kolaydır.
● el-MÜMÎT (c.c) - Canlı bir mahlûkun ölümünü yaratan...
Allah, yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdir etmiştir. Canlı varlıklar için ölüm mukadder ve muhakkaktır. Hayatı yaratan Allah olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O'dur.
Ancak bu ölüm, yok oluş, hiçliğe gidiş değil, bilakis fâni hayattan bâkî hayat geçiştir.
● el-HAYY (c.c) - Diri; her şey'i bilen ve her şey'e gücü yeten...
Hayy, diri demektir, bunun zıddına meyyit denir ki, ölü manasına gelir.
Allah Teâlâ ölmez, daima hazır ve nazırdır. Yaşayan mahlûkatın hayatını veren de o’dur. O olmasaydı hayattan eser olmazdı. O daima fenâdan, zevalden, hatâdan münezzehtir. Her an Alîm, her an Habîr, her an Kadîr'dir.
● el-KAYYÛM (c.c) - Gökleri, yeri, her şey'i ayakta tutan… Kayyum, kaim’in mübalâğasıdır. "Her şey üzerinde kaim" demektir. "Bir şey'in kıyamı, yani, bir varlık sahibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren" demektir. Allah Teâlâ, her şey'in belli olan vaktine kadar durması için sebeplerini ihsân etmiştir. Onun için her şey Hak ile kaimdir.
● el-VÂCİD (c.c) - Hiçbir şey'e ihtiyacı olmayan; istediğini, istediği vakit bulan.
Ulûhiyet sıfatları ve bunların kemali hususunda kendisine gerekli olan her bir şey, şânı yüce olan Allah'ın zâtında mevcuttur. Başka bir yerde aranıp bulunmaz.
● el-MÂCİD (c.c) - Kadr ü şanı büyük, kerem ve semahatı bol...
Allah Teâlâ'nın kendisiyle aşinalığı olan kullarına kerem ve lutfu ifadeye sığmaz, ölçüye gelmez. Meselâ: Onları temiz ahlâk sahibi olmaya, iyi işler yapmaya muvaffak kılar da, sonra yaptıkları o güzel işleri, haiz oldukları seçkin vasıfları sebebiyle onları över, sitayişlerde bulunur. Kusurlarını affeder, kötülüklerini örter ve yok eder.
● el-VÂHİD (c.c) – O (Allah) Tektir...
Zatında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla şerîki (ortağı) veya nazîri (benzeri) ve dengi bulunmayandır.
● es-SAMED (c.c) - Hacetlerin bitirilmesi, acı ve ızdırapların giderilmesi için tek merci'dir. İhtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve istekler kendisine sunulandır.
Allah Teâlâ, her dileğin biricik merciidir. Yerde, gökte bütün hacet sahipleri yüzlerini O'na döndürmekte, gönüllerini O'na bağlamakta, el açarak yalvarmalarını O'na arz etmektedirler. Buna lâyık olan da yalnız o’dur.
● el-KÂDİR (c.c) - İstediğini, istediği gibi yapmağa gücü yeten...
Allah Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıştır. Gök boşluğunun ölçülmesi mümkün olmayan genişliği içinde, akıllara hayret ve dehşet verecek derecede birbirlerine uzak mesafelerde milyarlarca güneşleri yandırmak... Fezalarda, sayısı belirsiz âlemleri birbirine çarpmadan koşturmak... Bir damla suyun içinde, birbirine temas etmeden hesapsız hayvanatı yüzdürmek Kâdir isminin tecelli yatındandır.
● el-MUKTEDİR (c.c) - Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden...
Allah Teâlâ her şey'e karşı mutlak ve ekmel surette Kâdirdir. Her şey'e kâdir olduğu içindir ki, dilediği şey'i yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır.
● el-MUKADDİM (c.c) - İstediğini ileri geçiren, öne alan...
Allah Teâlâ bütün mahlûkatı yaratmıştır. Fakat ancak seçtiklerini ileri almıştır. İnsanların bazısını dince, dünyaca bazısı üzerine derece derece yükseltmiştir. Fakat bu yükseltme ve seçme, kulların kendi amelleri ile ona lâyık olmaları neticesinde olmuştur.
● el-MUAHHİR (c.c) - İstediğini geri koyan, arkaya bırakan...
Allah Teâlâ istediğini ileri, istediğini geri aldığı gibi, bazen da kullarının teşebbüslerini, onların bekledikleri zamanda semerlendirmez, maksatlarını arkaya bırakır. Bunda birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetleri araştırmalı, sezmeğe çalışmalıdır.
● el-EVVELİ (c.c) - Her varlıktan önce olan, başlangıcı olmayan...
Allah Teâlâ bütün varlıklar üzerine mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur. Kendisi için asla başlangıç tasavvur olunamaz. Onun için Ona EVVEL demek, "ikincisi var" demek değildir. "Kendisinden evvel bir varlık sahibi yok" demektir.
● el-ÂHİR (c.c) - Sonu olmayan... Her şey biter, helâk ve fenaya gider, ancak O kalır. Varlığının sonu yoktur. Evveliyetine başlangıç olmadığı gibi, âhiriyetine nihayet yoktur. Onun için Ona "Ahir" demek, "Kendisinden sonra bir varlık sahibi olmayacak" demektir.
● ez-ZÂHİR (c.c) - Aşikâr olan, katî delillerle bilinen...
Allah Teâlâ'nın varlığı her şeyden aşikârdır. Gözümüzün gördüğü her manzara, kulağımızın işittiği her ses, elimizin tuttuğu, dilimizin tattığı her şey, fikirlerimizin üzerine çalıştığı her mana, gerek içimizde, gerek dışımızda şimdiye kadar anlayıp sezebildiğimiz her şey O'nun varlığına, birliğine, kemal sıfatlarına delildir.
● el-BÂTIN (c.c) - Gizli olan; duyu organları ile idrak edilemeyen...
Allah Teâlâ'nın varlığı hem aşikârdır, hem gizlidir. Aşikârdır, çünkü varlığını bildiren delil ve nişanları gözsüzler bile görmüş ve bu hakikatler hakikati yüce varlığa, eşyanın umumî şahadetini sağırlar bile işitmiştir.
Gizlidir. Çünkü biz Onu her yönü ile bilemeyiz. Amma varlığını katî surette biliriz.
● el-VÂLÎ (c.c) - Mahlûkatın işlerini yoluna koyan…
Bu muazzam kâinatı ve her an biten hâdisatı tek başına tedbir ve idare eden...
Allah Teâlâ bütün varlığı idare eden, biricik ve en büyük validir. Diğer valiler ve hükümdarların idaresi, O'nun izni ve müsaadesi iledir. Ve onların velâyet ve idaresi, son derece eksiktir.
Allah'ın velâyet ve tedbiri ise sınırsız, gerçek ve hakikîdir. Her şey emri ve iradesi altındadır. Her şey’i bilir. Ondan habersiz mülkünde hiçbir şey cereyan etmez. Âdile mükâfatını, zalime cezasını eksiksiz verir... Sebepler, O'nun icraat ve idaresinde yardımcı değil, sadece izzet ve haşmetini gösteren birer perdedirler. Hakikî tesir, O'nun kudretindendir.
● el-MÜTEÂLÎ (c.c) - Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh... Meselâ, bir zengin hakkında, "Bu adam yarın fakir düşebilir", denebilir ve adam da zenginken zengin olabilir. Fakat Allah Teâlâ hakkında, bu gibi ihtimallerin düşünülmesi mümkün değildir. O, her türlü noksanlık, eksiklik, zaaf, acizlik, hata ve kusurdan münezzehtir. İsteyenler çoğaldıkça ihsanı artar, herkese hikmet ve iradesine göre verir. Verdikçe hazineleri tükenmez.
● el-BERR (c.c) - Kulları hakkında kolaylık isteyen; iyilik ve bahşişi çok olan...
Allah Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister, zorluk istemez, zorluk çıkaranları da sevmez. Yapılan kötülükleri bağışlar, örter. Bir iyiliğe en az 10 katı mükâfat verir. Kul gönlünden iyi bir şey geçirmişse, onu yapmamış olsa bile, yapmış gibi kabul edip mükâfat verir. Aksine kötülükleri ise yapmadıkça cezalandırmaz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.