Bu yıl on ikincisi açılan Konya Kitap Günleri’nin sloganı “Geçmişten Geleceğe Kitaplarla Aile Olmak…” olarak belirlenmiş. Parçalanıp bitmeye doğru evrilen Müslüman Türk ailesini kurtarmak adına Cumhurbaşkanlığı makâmı tarafından 2025 yılının “Aile Yılı” olarak ilân edilmesi, yerinde ve güzeldi. Bu yılın hak ettiği üzere içinin doldurulduğu kanaatinde değilim. Ne devletle ne de aileyle tam olarak yüzleştiğimiz söylenemez.
Selçuklu Kongre Merkezi’nin ön ve arka giriş kapılarından birinden kitap günlerine giriş yaptığınızda, sizi kitaplar karşılar. Ben arabam olmadığı için devamlı dönerli ön kapıyı kullanırım. İlk gün yan tarafta, ikinci gün ön tarafta bir siyasi partinin standıyla karşılaşınca; “maaile” olarak gelip kendilerini “aile”den sanan bir partinin böylesine anlamlı kitap günlerine gölge olmalarına bir anlam vermedim. Kendi kendime; “bu apaçık büyük bir saygısızlıktır” dedim ve geçmişi yirmi dört yıl olan bir partinin, kendi geleceğine “gölge” düşürmek için bahane arıyor galiba demekten de alamadım…
Evimin kütüphanesinde gençliğimden bu yana aldığım beş bine yakın kitap var. Onlarla aile olduk. Çok kıymetli eşimle birlikte okuyoruz. Araştırmacı gazeteci olduğum için kitapları okumaya daima “önsöz”lerini okuyarak başlarım. Merhum Mehmet Emin Eminoğlu hocam, bana “Mustafa, kitapları okumaya ‘önsöz’lerinden başla. Zira her kitabın önsözü o eserin özeti mahiyetindedir.” demişti. Devamla onun sünnetini uyguluyorum. Okumanın “farz” olduğunu biliyorum. Rahmetli annem okuma-yazma bilmezdi. Ama her gün Kur’an-ı Kerim’den siz deyin bir cüz, ben diyeyim üç dört yaprak okurdu. Biz ikisi kız ikisi erkek dört çocuk, anne, baba ve dededen oluşan Balkan Ailesi idik. Önce kızlar evlendi ve Balkan Ailesi olarak dört kişi kaldık. Evimizin direği olan babam 80’li yıllarda geçirdiği bir kalp krizinden dolayı aramızdan ayrıldı. İki erkek kardeş de evlenince, annem o evde hiç yapayalnız kalmadı. İlk evlenen ablam anlaşamayınca kocasından boşanıp annemin yanına geldi. Çocuğunu annemle birlikte büyüttü.
Babam rahmetli olduğunda ben Konya Endüstri Meslek Lisesi Elektronik bölümünden mezun olalı bir iki sene falan olmuştu. Benim odam ayrıydı. Ben gündüz garson olarak çalışır, gece okula giderdim. Devamlı olarak okurdum. Aldığım kitaplar daha sonra odaya sığmaz oldu. Tercüman gazetesinden tutun Türk Edebiyatı ve Yankı dergisine varıncaya kadar okuyucu köşelerine mektuplar gönderip yorum yapardım. Çıktığını görünce çok sevinir ve heyecanlanırdım. Mahallî gazetelere de yazılar gönderirdim. İlkyazım 1979’da Hamle gazetesinde “Genç Kalemler” köşesinde çıkmıştı. Sevincimden adetâ göklere uçmuştum! İlk girdiğim iki aşamalı üniversite sınavında, iki üç puanla, sanat okulu çıkışlı olduğumdan dolayı hakkımın yenilmiş olması çok ağırıma gitmişti. Kendi mesleğimden vazgeçip “gazeteci” olmaya karar verdiğimden bu tarafa yazıyor ve okuyorum.
Araştırmacı gazeteci ve yazar taraf ağır basınca, o tarafa yöneldim. Geçmişten geleceğe doğru kitaplarla haşır neşir olduk. Onlarla yakın bir arkadaş ve artık aile gibiyim. Kitaplarla aile olmak güzel bir şey. Bu aileye her kitap öyle elini kolunu sallayarak giremez. Toplumları, millet ve devletleri oluşturan ailedir. Onları ayakta diri, iri ve güçlü tutan da ‘aile’dir. On altı devlet kuran Türk Milleti, aile kurumuna verdiği önem ve değerden dolayı hâlâ dimdik ayakta! Ama demografik yapımız her sene gücünden güç kaybetmekte, aslî vasıflarını kaybetmeye, yozlaşmaya ve bitmeye doğru yüz tutmaktadır. Dejenerasyonun en ağırı ise soysuzlaşmaktır. Milletler arasında en büyük güç ise nüfustur. Türkiye’nin nüfusu üreme verimliliği yüzde 60’lara düştü. Nüfustaki gerime oranı ise yüzde 1.48’e. Tehlike çanları bizim için çalmaya başladı. Cumhurbaşkanlığı forsunda bulunan on beş Türk devleti, aile parçalandığı, ahlâk yozlaştığı ve adaletten ayrıldığı için yıkıldı. Sonuncu devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti de, aynı kelime ve kavramların içi boşaltıldığı için diğerlerinin akıbetine uğramamak adına; titreyip kendimize dönmeliyiz.
Ey Müslüman Türk Ailesi!
TİTRE VE KENDİNE DÖN!
Ya değilse; tek devlet, tek dil, tek din, tek bayraklı Dijital Dünya’da eriyecek ve yok olacaksın.
Dijital olarak “iğfal” ediliyorsun ve ediliyoruz.
Geri sayım başladı.
İnsanlığı resetleme yılı 2045!
Son yirmi yılda dünya nüfusunu 8 milyardan 800 milyona indirecekler. Aile değil insan nevinden eser bırakmayacaklar. Erkek ve kadın cinsinde kısırlık başladı. Başta Çin olmak üzere Avrupa’da olduğu gibi bizde de çocuksuz evlenmeler çoğaldı. Helâli helâl ve haramı haram bilmeyenler hızla çoğalmaya başladı. İlâhî nizamın değil doğanın hükmüne uyanlar şehvetlerinin esiri olarak hayvanlar gibi olacaklar. Kuytu yerlerde, park ve bahçelerde hayvanlar gibi çiftleşecekler.
Küçük kıyâmet 2045’de kopacak!
Bu yazılanlara inanmayanlar, Muhyiddin-i Arabî’nin Fusûs Ül-Hikem adlı eserinde “Tanrı vergisi” anlamına gelen ŞİT kelimesine bakabilirler.