Ahlâkî Çöküntüye Doğru…

Ahlâkî Çöküntüye Doğru…

Konya Tarihî Bedesten Alışveriş Günleri’ni gezerken dikkatimi esnaf dükkânlarından çok antikacılar çekti.

Beni çocukluk yıllarıma kadar götüren ve geçmişi hatırlatan bir antikacı satış tezgâhındaki eski gazeteler gözüme çarptı. 1961 yılına ait bu gazeteleri ayaküstü şöyle gözden geçirdim. Dört yaprak sekiz sayfadan oluşan gazetedeki başlık dikkat çekiciydi: “İktisadî buhran neticedir/ Sebep: Mânevî çöküntü”.

“Sönmez Neş. ve Mat. A.Ş. Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Md.: Mehmed Şevket Eygi” yazan gazetenin adı: Yeni İstiklâl. Elli kuruşa satılan “haftalık siyasi ve tarafsız gazete”nin dokuz sütunluk manşeti, günümüz Türkiye’sinde yaşanan hayat pahalılığı (enflasyon) ve ekonomik kriz ile ahlâkî çöküntüyü hatırlatması açısından ilginçtir.

Ülkemizde her on yılda bir tekerrür eden darbelerin arka planında dış güçler (İngiltere, Amerika, Pentagon, NATO-Gladyo) ile onların yerli işbirlikçileri olduğunu bilmeyen pek kalmadı gibi. Her darbe ülkemizi en az otuz sene iktisaden gerilettiği gerçeğinden yola çıkarak 27 Mayıs Askerî Darbesi de Türkiye’yi hem siyasî, hem ekonomik, hem askerî, hem sosyal hem de kültürel olarak çok çok geriye attığını belirtmeliyiz.

Cevat Rıfat Atilhan, Ord. Prof. Dr. Al Fuat Başgil, Nurettin Topçu, Galip Erdem, Ethem Demirci gibi yazarların bulunduğu gazetenin manşet haberini okuyunca; Türkiye’nin bugünkü ekonomik krizlere tâ o zamandan (Osmanlı’nın son dönemleri de dahi) beri aşina olduğu ve tekrarlanarak bize kadar intikal ettirildiği gerçeğiyle karşılaşılıyor. 22 Aralık 1961 tarihli Yeni İstiklâl’in haber ve yorumunda şöyle ifadeler var: “Evet Türkiye buhranlar içinde kıvranmaktadır. Fakat bunun yegâne ve mühim sebebi kızılların ileri sürdüğü gibi iktisadî değildir. Çok çeşitli, gayet girift tarihî, siyasî, içtimaî, harsî âmil ve tesirlerle yakından alâkalıdır.”

Meselelerin yedi maddede ele alınarak incelendiği haber-yorumda şu görüşler ileri sürülmekte:

“Siyasî bakımdan Türkiye bir rejim buhranı içindedir. Demokrasi idaresi ancak şeklen mevcuttur. Ruhlara nüfuz edememiştir. Kendilerini devrimci, milleti gerici diye ikiye ayıran küçük bir asilzade sınıfı, demokrasi yerine oligarşik bir idare arzu etmektedir. Bizdeki buhranın baş müsebbibi bu zadegân (aristokrat) sınıfıdır.

Devletimizin şekli cumhuriyettir. Cumhuriyetler ise “Fazilet” esası üzerine dayandıkları müddetçe pâyidar olurlar. Rejimin temeli olan fazilet kalkıp, rezalet ve redaet (kötülük) umumileşirse buhran ve sarsıntılar başlar. Bunu önlemek için ahlâka ve fazilete bağlı bir idare kurmak şarttır.

Bir devletin huzur ve refah içinde bekası, milletin birlik ve beraberliğine bağlıdır. Milleti birbiriyle barışmaz fırkalara ayırmış olan, geniş halk ve köylü kitlesi ile münevverler ve maarifçiler arasında inanç, gaye, his ve zihniyet bakımından uçurumlar bulunan, halkıyla daima istihza edilen bir memlekette buhranın izalesi mümkün değildir.

Hakikatte manevi buhranın bir neticesi olan iktisâdî buhrana gelince; milletçe kurtuluşumuzun parolası “daha fazla istihsal (üretim)” ve “devletçilik”ten ziyade “Millî bir iktisad siyasetine” sahip olmamıza bağlıdır. Türkiye, ne beynelmilel bir komünizmin ne de beynelmilel kapitalizmin iktisadi bir peyki olmalıdır. Bütün gayretler, Türk halkının, benliğini ve ruhunu kaybetmeden, refah ve yükselmesi gayesine tevcih edilmelidir.

Buhranı izalenin en şümullü şartı, hak bir dünya görüşüne bağlanmaktır. Bu yol, Türk milliyetçiliğinin gösterdiği yöndedir. Bu yolun dışına, sola sapanlar Türkiye’ye refah ve saadeti değil, felâket ve yoksulluk getirmeye çalışmaktadırlar. Türk milleti onların peşine düşmeyecek yalancı telkinlere kanmıyacaktır.

Vatanımızda Türk, Müslüman ve şerefli bir insan olarak yaşamak, ancak Hakka hizmet etmek istiyoruz.”

1947’den bu tarafa ABD’nin “oltada balık” olarak gördüğü Türkiye, her sanayileşme hamlesinde darbelerle sekteye uğratılmıştır. Günümüz Türkiye’sinde yaşanan ekonomik kriz, diğer krizlere benzemekle birlikte ahlâkî buhran çok derinlere nüfuz etmekte; ülke, döviz, faiz, borsa çıkmazında çırpındıkça batmakta, battıkça çırpınan durumunda.

2017’den beri ne idüğü belirsiz bir sistemde “milli bir ekonomi siyaseti” uygulamak yerine, denetimden yoksun her şeyin serbest olduğu adı konulmadık bir sistemde ısrar edilerek devlet ve millet, adetâ faize kurban edilmektedir. Nereden geldiği belli olmayan sıcak parayı korumak uğruna yıllardan beri “döviz-faiz-borsa” sarmalında dönüp durulmaktadır. Dar gelirli, emekli, işçi ve çalışan kesim enflasyon canavarına yem edilmektedir.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Yazarlar Haberleri