28 Şubat: Muhafazakârlığın Dönüşümü

Süleyman Küçük

Türkiye cumhuriyeti döneminin ilk dönemi devletin kuruculuğunu üstlenen kesim ile vatandaşlar olarak kabul edilmelerine rağmen, kendilerini devlet kademelerinde farklı bir varlık gibi gören yapıya karşı varlıklarını korumaya çalışan kesimin mücadelesinin yoğunlaştığı yıllar olmuştur.

Ekonomik anlamda devletin gelirlerini düzenli bir şekilde ellerinde tutan kesimin seküler politikalarıyla, özellikle dini ve kültürel alandaki varlığını korumaya çalışan insanların korumacı politikalarının çatışması, ilk yıllardaki baskıcı tek parti yönetimi nedeniyle tek sesli bir siyasi yapı gibi gösterilmeye çalışılmıştır.

Savaş yorgunu toplumun Ankara içindeki varlığına bakıldığında, tek sesli gibi gösterilmeye çalışılan yapının, aslında kendi içinde bile birbiri ile çatışan bir yapı olduğu görülecektir.

Birinci Dünya Savaşından yenik çıkmış bir coğrafyada verilen Kurtuluş Savaşının uzun süren yıllarında, ortaya çıkmayan siyasi kültürel değişim ve dönüşüm cumhuriyet sonrasında yolunu belirlemeye çalışan bir toplumun tekrar önünün kesilmesi gibi bir sonuç ortaya koymuştur.

28 Şubatla gündeme getirilen muhafazakârlık olgusunun siyasi muhafazakârlık mefhumuna dönüştürülmesine geçmeden önce, Osmanlı döneminde başlatılmış olan batılılaşma hareketlerine karşı bir düşünce olarak gelişen muhafazakârlık düşüncesinin, 28 Şubatla birlikte ezilmesi hatta yok edilmesi gereken bir siyasi muhafazakârlığa dönüştürülmesinin devlet eliyle gerçekleştirilmesinin nedenlerini sorgulamak gerekecektir

Çünkü 28 Şubat; Sadece bir darbe adı değildir.

Çünkü 28 Şubat; Uluslararası, hatta uluslar üstü Ortadoğu projesinin Anadolu ayağıdır.

Çünkü 28 Şubat; Kökü dışarıda bir darbedir, ama öncekiler gibi bir seferlik bir darbe değil, dünya için tasarlanan “yeni bin yıl” projesi için tasarlanmış bir darbedir.

Çünkü 28 Şubat; 80’li yılların başında yaşadığımız askeri darbeden itibaren, sıralı olarak uygulanan kaos planları ile istikrarsızlaştırılan Türkiye’nin, 1997 MGK toplantısı ile ete kemiğe bürünmesidir.

Çünkü 28 Şubat; “Post modern darbe” olarak adlandırılan algı yönetimi yoluyla gerçekleştirilmiş yeni nesil algı darbesidir.

Çünkü 28 Şubat; Dünyanın gireceği söylenen yeni bin yılında değiştirilecek paradigmalar için dışarıda kesilip, dikilen ve Türkiye’ye giydirilmek istenen bir deli gömleğidir.

Darbeciler ve çevresinde oluşturulan kadro tarafından bin yıl süreceği ifade edilen bu post modern darbenin taraftarları gibi görünen kesim ise, darbenin aktörü bile olmaktan uzak, taşeronluk hatta yerine göre figüranlığa bile layık görülmeyen, dışarıda ve içeride birçok patronu olan bir siyonist yıkım projesidir.

Osmanlı bakiyesi olan bu toplumu dönüştürme çabası yeterli görülmeyen seküler kemalist siyasi yönetimi bile saf dışı bırakarak kendi düşünceleri doğrultusunda, yeni bir toplum inşa etme projesi olarak algılanan bu projenin devşirilen en aşağılık oyuncuları ve ihanete payanda olarak taşeronluğunu üstlenen yerli işbirlikçiler ise, patronlarından arta kalanı yağmalamaya gönüllü akbabalardır.

Bu ucuz işgücü arasına maalesef uluslar üstü organizasyonların kazancı yanında, az bir metaya talip olan ve aslan avından kalanları kemirmeye razı olan, muhafazakârların olduğunu da ifade etmek gerekiyor,

Muhafazakârlık adı verilen ve Türkiye’deki siyasi yapılanma içinde her zaman kendine bir pay düşeceği beklentisiyle, farklı partilerde sırasını bekleyen bu muhafazakâr kesim, 28 Şubat sürecinin sona ermesi ile birlikte, ortaya çıkan yeni siyasi yapılanmalarda da yer almakta gecikmemiştir.

28 Şubat aktörlerinin yanında yer aldıkları için zaman zaman sırtları sıvazlanan bu kesim, yeni dönemde güya dönüşüm geçirerek batıdan aldığı fikirleri, Cumhuriyetle birlikte muhafaza edilecek değerleri yerli ve milli değerler olarak tanıtma yolunu seçmiş ve kendi içinde modernleşme(!) sürecini yaşarken, Türkiye’de ise değişimi kimlik siyaseti üzerinden yapmayı tercih etmiştir.

Geleneksel Türk Muhafazakârlığının kurmaya çalıştığı “Refah Devleti” yerine ise, muhafazakârların demokratlaşmasıyla “kapitalist devlet” ikame edilmiştir.

FARKINDA MIYIZ?

Türkiye’de geleneksel muhafazakârlık iki kavramdan beslenirken, 28 Şubatın ürünü olan “muhafazakâr demokratlık” bu iki kavramın birincisi ve en önemlisi olan unsurlardan “İslamcılık “ kavramını ret ederek işe başlamıştır.

İktidara gelmek ve iktidarda kalmak için ise, cumhuriyetçi kemalist seçkinlerin her türlü muhafaza talebini kabul etmekte sakınca görmemesi, muhafazakârlığın bu dönemdeki en baş prensibi olmuştur.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.