Halim Selvi

Halim Selvi

Yerini bil yönünü bil

Yerini bil yönünü bil

Her şeyin kendine özgü ‘öz’ü var. Güzelliği çirkinliği var. Ancak anlam, anlamlandırma farklı. Her şeyde aynı olsa bile bakışlarda ve beyinde farklılıklar oluşabiliyor. Çünkü her canlı kendine özel ve farklıdır. Ne kadar büyük olursan, büyük düşünürsen düşün; sadece gözünün gördüğü kadarsın. Çünkü dünyanın kendisi sana büyük, evrene küçük. Ötesi yok. Bazı insanlar yağmuru hisseder, bazıları ise sadece ıslanır. Ben sustum Mevlana anlatsın: "Edepli edebinden susar, edepsiz de ben susturdum zanneder."

1987- ‘93 yıllarında Konya İmam Hatip Okulu’nda ortaokulu ve liseyi okuduğum yıllardı. Önceleri sohbet gruplarına dâhil oluyor abilerimizle birlikte ilim halkaları oluşturuyor uzun teneffüslerde yada okuldan sonra Okulun yanındaki camide, okuldaki mescitte, kısaca fırsat bulduğumuz her yerde, kuran ve hadis dersleri paylaşıyorduk. Hepimizin bir yeri vardı ve yönü belliydi. İlim öğrenmek, imanın artması için bir cemaat halkasında İslam’ı hayata alabilmek. Aynı dava yolunu benimseyen arkadaşlarımızla beşer yada bir diğerinde on beşer öğrenci seçmiştik, onları on beş günde bir evlerimizde topluyor, özel olarak verdiğimiz ödevleri mütalaa ediyor / ders çalışma, okuma (arapça dil öğrenimi, ayet- hadis ezberleme, bir kitap okuma ve okul derslerindeki durum kontrolü, ülkemizde ve dünyada olup bitenleri değerlendirme vb) yeni okuma-ezber görevler veriyor, çay içip sohbet ederek toplantıyı bitiriyorduk. Hatta sohbet esnasında güreş,bilek güreşi vb gençlerin enerjilerini atabileceği oyunlar kaynaşmayı ve muhabbeti artırıyordu.

“İnsan; dilinin konuştuğu, gözünün baktığı, kulağının duyduğu, aklının meşgul olduğu ve kalbinin ilgi duyduğu şeylerin ortalamasıdır” sözü çok hoş bir betimlemedir. Sen neyle meşgulsen osun. Mevlana’nın “can konağını aramadaysan, cansın; Bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin, bir damla su arıyorsan susun, zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşıksın, gönlün neye kapılmışsa O’sun sen. Şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir: “Neyi arıyorsan O’sun sen.” Bu söz masumane anlaşıldığında, yönü belirleyen senin içinde bulunduğun ortam, ‘yol’ dur.Bu yol ilim yolu,iman yolu,bilgi yolu,arınma yolu,irade yolu,teslim olma, yapayalnız kalsanda hürrriyet yolu, yön bulabilme yoludur.

Burada Zümrüdüanka kuşu mitolojisinde –kuşun özelliklerine takılmadan- kuşların kaybolan ‘iyilik’ kuşuna1 giden yolda verdikleri mücadeleye kulak verelim.

Zümrüdüanka Kuşu rivayete göre bilgi ağacının dallarının arasında yaşarmış ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar ona o kadar güvenirmiş ki, ne sorun olursa Zümrüdüanka Kuş’unun hemen sorunu çözeceğine inanırlarmış. Bir gün gelmiş ve Zümrüdüanka Kuşu ortadan kaybolmuş. Bunun üzerine diğer kuşlar onu bulabilmek için yola çıkmışlar. Kaf Dağı’nın tepesinde olduğu için ona ulaşmak çok zorluymuş, yedi dipsiz vadiyi aşmaları gerekliymiş..

Zümrüdüanka Kuş’una ulaşmak için tüm kuşlar bir arada gökyüzüne doğru uçmaya başlamışlar. Ama yolculuk sırasında aralarından bazıları yorulmuş ve düşmüş.

Kuşları arasından önce bülbül, güle olan aşkını hatırlamış ve dönmüş… Sonra papağan tüylerini düşünmüş ve dönmüş… Ardından Kartal tepedeki krallığını hatırlayıp bırakamamış… Onun ardından baykuş yıkıntılarını, balıkçıl kuşu da bataklığını özlemiş… Böylece kuşların sayısı gittikçe azalmış.

Yedi dipsiz vadinin hepsi birbirinden zorluymuş…

“Nefs” vadisi

Kuşlar bu vadiye girdiklerinde burada her şeyi bulunca, burayı cennet sanmışlar. Zevk, sefa, zenginlik her şey varmış. Burası çalışmadan her şeyin elde edilebileceği bir vadiymiş. Birçok kuş buraya kendini öylesine kaptırmış ki, birçok kayıp vermişler…

“Aşk” vadisi

Bu vadi ise sislerle kaplıymış. Buraya girdiklerinde her gördükleri taş, ağaç ve benzer nesneleri bir başka kuş sanmışlar. Birçoğunun gözü kör olmuş ve devam edememiş…

“Cehalet” vadisi

Burada ise birçok ilginç nesne görmüşler… Fakat çevrelerini önemsemeyi o kadar unutmuşlar ki, ardından düşünmemeye başlamışlar, sonrasında unutmuşlar. Hatta Anka’yı bile unutmuşlar. Sonra akıllarındakiler hafifleyince, gülümsemeye başlamışlar…

“İnançsızlık” vadisi

Bu vadi ise her şeyin anlamını yitirdiği bir vadi imiş. Yaralanan ve düşen bir kuşu görüp her birinin başına aynı şeyin geleceğini söylemişler. Anka’ya ulaşsalar da kendilerine yardım edemeyeceğini düşünenler olmuş. İnancını kaybedip geri dönen birçok kuş olmuş.

“Yalnızlık” vadisi

Bu vadiye giren kuşlarda bir korku olmuş. Çevrelerindeki diğer kuşları göremez olmuşlar. Sadece kendilerinin kaldığını düşünmüşler. Bazıları tek başına avlanmaya çalışmış, bazıları büyük hayvanlara yem olmuş. Bir arada uçtuklarını unutur olmuşlar…

“Dedikodu” vadisi

Bu vadinin her yerinde fısıltılar varmış. En arkada olan bir kuş Anka’nın doğarken tüylerinin yandığını söylemiş, onun önündeki bunu duyup tüylerinin çıkmadığını söylemiş. Bir öndeki kuş tüyleri olmadığı için Anka’nın gizlendiğini söylemiş. Onların önündeki bir başka kuş ise Anka’nın gizlenirken onu görenlere zarar verdiğini söylemiş. En öndeki kuş bunları duyunca, Anka’nın bunlara dayanamayıp kendini öldürdüğünü söylemiş. Bunun üzerine birçok kuş geri dönmüş.

“Benlik” vadisi

Kuşlar vadiye girince, her birinin içinde değişik bir his uyanmış. Kiminin kendini beğenmemeye başlamış, kimi her şeyi bildiğini iddia etmiş. Bazıları “yanlış yoldayız” demiş ve kargaşa çıkarmış. Her kafadan bir ses çıkmış. Her biri en öne geçip liderlik yapmak istemiş.

Yedi vadinin üzerinden geçerlerken sayıları git gide azalmış, Kaf Dağı’na ulaştıklarında sadece otuz kuş kalmış. Tepeye doğru çıkıp Anka’nın yuvasını bulmuşlar ve öğrenmişler ki, her biri esasında bir Anka’ymış. Kuşların hepsi anlamışlar ki esasında aradıkları kendileriymiş ve bu yapılan yolculuk aslında kendilerine yaptıkları bir yolculukmuş. Yani bilgeliğe ulaşan mükemmel kuş, bu yedi vadiyi geçebilen ve egolarından kurtulabilen kuşmuş. Kısacası yeniden küllerinden doğabilenler… Vurgulanan şey önemli bizim için: Mücadele ruhunun, yerini bilmenin, yolda olmanın, sabırlı olmanın, gayret etmenin, emek sarf etmenin önemi ve önemliliği akıldan çıkarılmamalıdır. Kendi Anka kuşunu kendin bulmanın ön koşulu yerini bulabilmek ve o doğrultuda istikamet /yol çizebilmektir. Bu yolda yoğunluktan şikayet etmemek için gereksiz gündemlerden uzak kalırsak, hem kafamız rahat,hem gücümüz yerinde hem de birçok faydalı iş yapmaya hazırız. Gözden ırak gönülden ırak olursak enerjimiz, bataryamız tükenebilir, yorgun ve toplayamaz olabiliriz. Yürüyenlerle yürümek, koşanlarla koşmak ama yoldan ayrılmamak, telaş etmemek uğraşı vermektir mücadele. Boş kalınca anlamsız onlarca konuya kafa patlatır, sonuçta da anlamlı hiçbir iş yapmamış oluruz. Boş kalmaktan korkmelı, ürkmeli endişe duymalıyız. Çatışmacı ve savaşçı ruhumuz cahiliyeye karşı hep olmalı. Bu yüzden yoğunluktan değil, boş kalmaktan şikâyetçi olmalı insan. Gereksiz yerlerdeki yüklerle uğraşmak yerine, ‘yerine ve kendine’ ait yoldan gidenlerin yüklerine omuz vermek mücadeleyi kolay ve anlamlı kılacaktır. Gerisi başarmak ise o da yerinden emin olduğuna, doğruya götürdüğüne inanmaktır.

-------------------------------------------------------

Pers mitolojisi. Zümrüdüanka Kuş’unun insan gözüyle göremeyeceği yükseklikte uçtuğu ve Kaf Dağı’nda yaşadığı söylenmiştir. Bazı efsanelerde 500 sene yaşadığı anlatılmaktadır. Farklı kültürlerde farklı şekillerde tasvir edilmiştir. Fakat farklı şekillerde tasvir edilmesine rağmen efsanesi hemen hemen her kültürde aynıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halim Selvi Arşivi
SON YAZILAR