Nazmiye Gülbaş

Nazmiye Gülbaş

Sadaka taşlarından patates, soğan dağitimina ramazanlar

Sadaka taşlarından patates, soğan dağitimina ramazanlar

Ramazan nefsi terbiye, yardımlaşma ve fakirin halinden anlama ayıdır. Buna mukabil konu komşu hısım akrabayla hep birlikte nimetleri paylaşma ayıdır. Hasılı çok yönlü olması hasebiyle tüm toplum kesimleri ile birlikte bir sosyalleşme ayıdır ramazan.

Yardımlaşma demişken son zamanlarda devlet erkanı, belediyeler, kimi siyasi partiler olsun birtakım etkinliklerde ve yardım faaliyetlerinde bulundukları zaman, adeta bunları insanların gözüne sokar gibi televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada pek çok mecrada gösterisi yapılıyor.

Bilhassa törenle patates, soğan dağıtılıyor!..

Bir hükûmetin görevi halkın en doğal gıda ihtiyacını karşılayacak geçim koşullarını sağlamak değil midir? Bunu yapamıyorsa ne yapması gerektiği belli değil midir?

Allah aşkına biri de demiyor mu, ''bu insanları rencide etmeye hakkınız var mı?'' diye.

''Rencide olmuyorlar ki, yardım götürülüyor kötü bir şey mi?'' diyebilirsiniz, ancak elinizi vicdanınıza koyun ve cevap verin, aynı durumda siz olsaydınız ne hissederdiniz?

O görüntüleri onaylıyor musunuz?

İnsanlar niçin bu şekilde rencide ediliyor?

Hani sağ elin verdiğini sol el bilmeyecekti?

Elbette infakın, yardımın teşvik için açıktan yapılması da gerekiyor, lakin bu şekilde insanların onuru kırılacak derecede yapılması kastedilmiyor herhalde...

Bakın söz gelimi Osmanlı döneminde zenginler, hayır sahipleri rastgele bir bakkala, manava girer Zimem defterini (veresiye defteri) ister, rastgele baştan ortadan sondan sayfaları kopartarak ya da tamamını satın alır, esnafa hesap ettirir ve orada yırtarmış. Böylece ihtiyaç sahiplerinin borçları ödenmiş olurmuş. Ne borç ödeyen kişi, kimin borcunu ödediğini bilir ne de borcu ödenen kişi, borcunu kimin ödediğini bilirmiş. Yani insanlar minnet altında bırakılmazmış. Yapılanı sadece Allah cc bilirmiş.

İnceliğe bakar mısınız!

Bununla birlikte faraza ''Sadaka Taşları '' vardı. Temeli Selçukluya kadar giden Osmanlı dönemi herkesçe bilinen harikûlade bir yardımlaşma ve dayanışmasının sembolüydü. Genelde camilere ve belli bölgelere ihtiyaç sahiplerini rencide etmemek için sadaka taşı inşa edilmiştir. Ne yardım yapan kişi yardımı alanı görür, bilir, tanırdı ne de ihtiyaç sahibi yardım yapanı görür bilir, tanırdı. Mamafih ihtiyaç sahipleri kimseye mahcup olmadan ihtiyacı kadarını alır, gerisini başka bir ihtiyaç sahibine bırakır, kimseye el açmadan ihtiyaçlarını karşılarlarmış. İnfak eden kişi de riyadan uzak, gösteriş yapmadan yardımda bulunur, gönül rahatlığıyla sadakalarını verirlermiş. Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan'dan Türkmenistan-Aşgabat, Tunus, Cezayir'e kadar Osmanlı'nın hüküm sürdüğü yerlerde bulunmaktaydı sadaka taşları.

Gel gelelim Osmanlı klasik döneminde zengin ile yoksul arasında fazla bir fark yoktu. Varlıklı aileler sadece bir tık yukarıdaydı. Aynı mahallede oturulur, aynı yiyeceklerden yenir, aşağı yukarı aynı kalitede giyecekler giyilirdi. Refah ve huzur içinde yaşanırdı.

Aslında çok eskiye gitmeye de gerek yok daha düne kadar dediğimiz bir zamanlarda bunlar yine yapılmaktaydı. Fakat ne ara oldu, nasıl oldu da bugün yapılan yardımlar bir şov şeklinde yapılır oldu, sahi bize ne oldu?..

Müslümanlar liberalleşti, sekülerleşti... sonrası malum...

Çok da umutsuz olmayalım...

Bugün de güzel adetleri günümüz normlarında yardım dernekleri ile bir nevi devam ettiriliyor çok şükür. Esasında yine ne yardım veren kişi kime yardım verdiğini biliyor ne de alan kimin yardım gönderdiğini biliyor... önemli olan insanlara yardım etmek faydalı olmak değil mi? Fakat burada da  dikkat etmek gerekiyor tabii.

Haddizatında ''Ameller niyetlere göre'' değil mi?

Ramazanda içimizi acıtan bir meselede de bu yıl gene kısıtlamalar nedeniyle Ramazanı evlerde geçiriyor olmamız, ramazanın sönük geçmesi.

Ancak müslümanlarda çareler tükenmez. İftara çağırılamayan ihtiyaç sahiplerine, iftarda yapılacak masraflar gönderiliyor. İnsanlar sevdiklerini davet edemese de iftar sofrasında onlara dua ikramında bulunuyor. Ramazanın manevi ikliminden faydalanmaya çalışıyor mü'minler. Hiç yoktan iyidir, ne diyelim...

İftara davet etmek isteyip de gelemeyen ihtiyaç sahipleri, eşimiz dostumuz, konu komşumuz, hısım akrabamız gelemiyor. Fakat iftar sofralarınıza bir tabak fazla koyarsanız, belki çektiğimiz bunca sıkıntının karşılığında kim bilir kimler şereflendirir sofranızı...

Selam ve dua ile...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nazmiye Gülbaş Arşivi
SON YAZILAR