Sadık Küçükhemek

Sadık Küçükhemek

Nüfusumuz Neden Artmalı?

Nüfusumuz Neden Artmalı?

Dün Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, nüfusumuzun kendini yenilemesi ve artması için her ailenin en az üç çocuk sahibi olması çağrısında bulunmuştu. Bugün de Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, aynı çağrıda bulunmaktadır. Diyor ki: “Kariyer peşinde olan kadınlar da üç çocuk sahibi olmalı.”

Bunun sebebi: Eğitimli kadınların doğurganlık oranının yüzde 1,4 olmasıdır. Doğurganlık oranı yüzde 2,1 olduğu zaman nüfus kendini yenileyemiyor. Dolayısıyla yaşlıların oranı artmaktadır. Bu durum iş gücünü azaltır. Bir memlekette iş gücü azalırsa o memleket kalkınamaz; geriler ve yok olur gider.

Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün araştırmasına göre, eğitimi olmayan kesimlerde doğurganlık oranı yüzde 3,7 iken, lise ve üzerinde doğurganlık oranı yüzde 1,42’e kadar düşmüştür.

Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ’ın verdiği bilgilere göre, Türkiye’de toplam doğurganlık hızı 1998 yılında 2,6, 2008’de ise 2,1 olarak gerçekleşmiştir. Ortalamanın 2,1’in altına düşmesi halinde genç nüfus yerini yaşlılara bırakacak. Doğurganlık hızının 2025’te 1,97’ye, 2050’de ise 1,79’a düşme riski var. Son on yılda yaşlı nüfus oranındaki artış da dikkat çekici. 1998 yılında yüzde 5,9 olan yaş üzeri nüfus günümüzde yüzde 7’ye çıkmıştır (1).

Eğitimin gereği olarak eğitimli kesimlerde doğurganlık oranı, eğitimsiz kesimlere göre yüksek olması gerekirken, neden düşüktür? Bunun sebebi, çarpık eğitimdir. Bilim, nüfus artışı oranında iş gücü artar demektedir.

Kolonilerde bilimin söylediğinin zıddı bilim olarak öğretildiği için, eğitimli kesimlerde doğurganlık oranı nüfusun kendini yenilemeyecek kadar düşmektedir. Yıllardır denildi ki, “Nüfus artarsa istihdam, beslenme ve eğitim sorunu artar. Nüfus azalırsa bu sorunlar azalır, böylece kalkınırız. Yer altı ve yer üstü kaynakları sınırlıdır. Nüfus artarsa bu kaynaklar tükenir ve aç kalırız.” Bu sözler inandırıcı olmayınca şöyle denildi: “Besleyebileceğin kadar çocuk yap.” Eğitimli kesimler buna da riayet etmedi. Eğitimli kesimlerin geliri eğitimsiz kesimlere göre daha fazla.

Meselenin özü şudur: Çarpık eğitim sonucu insan bencil yetiştirildi. Adam kendi kazancını kendisi yiyecek. İş gücü azalması sonucu, çocuklarının ve torunlarının geleceği onun için önemli değil.

Hoyratça kullanılmadığı ve israf edilmediği takdirde dünyanın yer altı ve yer üstü kaynakları tükenmez. Çünkü rızkı veren Allah’tır.

Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur: “Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’ın üzerinedir…”(2).

Yer altı ve yer üstü kaynaklarını üreten Allah’tır. Bize düşen görev, bilimin gereği nüfusumuzu artırıp iş gücünü artırmak ve böylece refah seviyesini yakalamaktır. Nüfusu yüksek olan ülkeler refah seviyesini yakalamıştır. Dünyada söz sahibidir. Mesela Çin’in nüfus oranı yüksek olduğu için Dünya onu dikkate almış ve Birleşmiş Milletler Daimi üyesi yapmıştır.

Nüfusun artışı oranında iş gücünün artacağı konusunda İbn-i Haldun’a kulak verelim bakın ne diyor: “Bil ki ümranın (toplumun) eksilmesiyle çalışma ve emek yok olur veya azalırsa, Allah (o yerde) kazancın ortadan kalkmasına izin verir. (yani orada kazanç ve birikim olmaz). Nüfus az olan şehirlere dikkat edildiğinde, insan emeği ve çalışmanın azlığından dolayı, rızkın ve kazancın nasıl azaldığı veya ortadan kalktığı çok iyi görülecektir. Aynı şekilde ümranı çok olan şehirlerin durumunun ise çok daha iyi ve refah içinde olduğu görülecektir. Bu yüzden bununla bağlantılı olarak halk şöyle der: “Ümranı eksilen yerlerin rızkı da kaybolup gider.” Hatta çöllerdeki nehirlerin akması bile kesilir. Çünkü gözlerin (kaynakların) kaynayıp fışkırmasının sebebi, insan emeğini gerektiren kuyu kazımıdır. Bu durum tıpkı hayvanların memelerinin sağılmasına benzer. Hayvanın sağılması ve sütünün memeden dışarıya çıkarılması terk edildiğinde meme kuruyup süt kesildiği gibi, (kuyu kazıp) suyun dışarıya çıkarılması terk edildiği zaman da kurur ve toprağın içine çekilir. Kalabalık bir ümrana sahip olduğu dönmelerde su gözeleri ve kaynaklarıyla bilinen yerlerin harap olup ümranı dağıldıktan sonra, suların tamamen nasıl toprağa çekilip kaybolduğuna ve sanki daha önce hiç yokmuş gibi bir hale geldiğine dikkat et” (3).

-------------

Kaynaklar:

1.                        12 Şubat 209 Zaman Gazetesi

2.                        Hud:6

3.                        Mukaddime C:2, S:592, İbn-i Haldun

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sadık Küçükhemek Arşivi
SON YAZILAR