Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Kandırıldık

Kandırıldık

Üzerinde dört mevsim boyunca ilkbaharın, neşenin, kelebeklerin ve çiçeklerin hüküm sürdüğü yemyeşil kırlarda dertsiz tasasız koşup oynayan al yanaklı ve mutlu çocuğun kalbine bir vesvese düştü bir gün. İç kemiren ve akıl çelen bir merak duygusu kılığında gelen bu kötücül vehim, her göğsü yoklama konusunda hiç şaşmaz, asla ıskalamazdı zaten. Keskin nişancı…

Acaba bu cennet bahçesi betimlerini anlatan kırların dışında başka yerler de var mıydı dünya üzerinde? Mümkün müydü bu? Başka mevsimler? Kelebeklerden farklı hayvanlar ya da çiçeklerden başka bitkiler? Bu mutluluk güzel şeydi tamam ama hep daha fazlasına karşı arzu duymaya yazgılı ve mahkum olan insan, illa ki meraktan örülü bu ağa düşüyordu işte. Ah şu acabalar!

Gerçi çocuk, yaşından daha bilge, boyundan daha uzundu. Sütten ağzı yanmış olanlardaki temkine sahipti her nasılsa. Ondan beklenmeyecek ve insanı şaşırtacak bir tecrübe ve olgunlukla, başka yerleri arama macerasının başına iş açabileceğini ve bunun onu şu an sahip olduğundan da edebileceğini seziyordu belli belirsiz. Hani uyar akıllı ve kolayca kandırılan bir yem değildi yani bizimkisi. Bu durum da, vesvesenin sahibi olan şeytanları daha fazla kızdırıp hırslandırmaya başlamıştı tabi git gide. O halde, davetin cazibesini ve şiddetini arttırıp ateşini harladılar önce. Büyük ve ölümcül hataları da, hemen geri dönüp toparlanabilecek basit kaçamaklar olarak gösterme taktiğini uygulama fikrinde karar kılıp birleştiler. Her zaman işe yarardı bu yol. Şeytanların iş birliği ve bu birliğin sinerjisinden doğan kümülatif bir kuvvet vardı şimdi orta yerde. Çocuk, en fazla nereye kadar karşı koyabilirdi ki artık daha fazla?

‘Daha’ girdi önce çocuğun aklına. O kırlardan daha güzel kırlar olabilir miydi? Ya da bir bahçeden daha güzel olan başka yerler vardı hatta belki de. Başka yerler!? ‘Başka’ zaten… O da en az ‘daha’ kadar hünerliydi, akla çelme takıp fikir çelme konusunda. Güçlü zehirlerdi bunlar. Bu kelimeleri yeterince ezip sindirdikten sonra ise, ‘en’ çıkacaktı sahneye asıl. Ona ulaşma yolunun sonsuz menzilinde çocuğu muhakkak yorup tüketecek olan, bir sonraki evre için saklanan bir kozuydu bu da, şeytanların.

Ve yukarıda sözünü ettiğim taktiğe gelirsek… Hani o şeytani stratejiye… O kırlardan birazcık uzaklaşıp çevreye şöyle bir göz gezdirse, ne çıkacaktı önünde sonunda, canım!? Bu çocukça kaçamak ancak hoş görülesi ufak bir yaramazlık, tatlı bir afacanlık olurdu sadece, o kadar. Hepsi bu. Etrafa şöyle bir bakınıverip geri dönse ne olurdu sanki? Kelebekler ve çiçekler, bahçede yine onu bekliyor olurdu dönüşte nasılsa.

Kendine verdiği bu sahte güven ve cesaret telkinleri yüzünden yenildi. Merakına, hırsına, vesveseye yenildi. Atıldığı macerasına başlamak üzere yola çıkma kararı ver(-diril)diğinde ne tarafa yöneleceğini bilemedi en başta kuşkusuz. Bahçeden uzaklaşma niyeti onu bir kez ele geçirince, tutacağı yönün hiçbir öneminin kalmayacağını bilmiyordu henüz. Yönsüzce yürümeye devam edip de yeterince uzaklaşmış olduğu hissi kalbine hakim oldukça yüreğini bürüyen bir tereddüt ve pişmanlık başladı gerçi. Bahar havası önce yumuşak, ardından da sert bir ayaza dönmeye başladı. Kelebekler yok oldular. Çiçekler, yeşillikler… Sıkan ve daraltan bir karanlığın merkezine doğru yol alıyordu sanki her adımında. O anda yüreğine düşen, çok yanlış yapmış olmanın bilincinin getirdiği yakıcı pişmanlıkla hemen geri dönmek istedi istemesine ama dönüş yolunu bulabilene aşk olsun! Bir mağaraya hapsolmuş gibiydi. Hapis gibi… Yemeksiz ve susuz mu kalacaktı şimdi? Kalırsa, kaç gün daha yaşayabilirdi? Hani o ‘şöyle bir bakınıp geri dönme’ fikrine ne olmuştu? Kandırılmıştı!

Kandırıldığını artık ayan beyan görüp, şeksiz şüphesiz kabul etmişti. O ‘daha’ ve ‘başka’ yemleri de birer kandırmacadan, vesveseden ve nifaktan ibaretti. ‘En’lere bile gerek kalmamıştı, anlayacağınız. O şeytani taktik, başarıya ulaşmıştı.

Ve şimdi hepimizin içinde bir çocuk yaşar ya hani, o çocukların neredeyse tamamının akıbeti böyle oldu, oluyor ve olacak, ne yazık ki… “Ancak içlerinden ihlas sahibi kulların müstesna” (Sad, 83)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ayşe Aslı Duruk Arşivi
SON YAZILAR