Nevzat Laleli

Nevzat Laleli

İşlerinde Onlarla İstişare Et

İşlerinde Onlarla İstişare Et

Hatıralar canlanıyor (14)

İşlerimizde başarılı olabilmemiz, Allah’ın yardım ve inayeti ile mümkündür. Allah’ın yardım ve inayeti ise ancak inanan ve koyduğu kuralları hayatımıza tatbik edenlerin üzerinedir. Yoksa sadece “…inandım…” demekle işlerimiz hallolmaz. Nitekim Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v) “Allah, imansız amel ile amelsiz imanı kabul etmez” buyurarak bu ölçüyü vaaz etmektedir.
İstişare ve karar konusunda önce ölçülerimizin kaynağı İslam’ın ve İslam Peygamberi Hazreti Muhammed’in (s.a.v) bu konuları nasıl yerine getirdiğine bakmamız gerekir.
Cenab-ı Hak, Ali İmran Suresi 159. ayetinde; “İşlerinde onlarla istişare et. Bir kere de karar verdin mi, sebat et, Allah’a güven” buyurmaktadır.
Bu ayette birincisi, hitap Peygamberimize, dolayısıyla biz Ümmetinedir.
İkinci incelik, “Bir kere de karar verdin mi” ifadesi, kararı bizzat Peygamberimizin vermesi gerektiğine amirdir.
Üçüncüsü, bu gün karar verip yarın kararından dönme. Karar verdiğin zaman o kararın neticesini alıncaya kadar sebat et, Allah’a güven, denmektedir.
Dördüncüsü, kararın neticesi sana (size) göre iyi de olabilir, kötü de. Ama Allah, bu neticenin (kötü de olsa) arkasında sizler için hayır murat etmiştir, bu iyi bilinmelidir.

Resim; Milli Gençlik Vakfı’nın Türkiye çapında tertiplediği “Kur’an-ı Kerim okuma” yarışmalarında ilk derecelere giren hafızlarımız
UHUT HARBİ ÖNCESİ KARARI
İlk örnek, Peygamberimizin Uhut harbi öncesinde verdiği karardır.
Mekkeli Müşrikleri tam teçhizatlı bir ordu ile Medine’ye gelmektedirler. Medine’de ise Ben-i Kurayza, Ben-i Kaynuka gibi Yahudi kabileleri bulunmaktadır. Peygamberimiz, savaş esnasında bunların Müslümanların gerideki ailelerini katletmesinden endişe etmektedir.
Bu konuyu Ashab-ı Kiram’ın istişaresine açar. İstişare edilecek konu; “Düşman, Medine’de müdafaa savaşı tarzında mı yapılsın, yoksa meydan muharebesi şeklinde mi?” dir.
Bedir Savaşı’nda bulunan Sahabeler, “müdafaa tarzı şeklini…” öne sürerlerken, bilhassa genç Sahabeler; “Ya Rasülallah. Düşman korkacak mıyız? Şehit olmak için biz fırsat bekliyorduk. Bunu bize çok görme Ya Rasülallah…” diyerek savaşın meydan muharebesi şeklinde olmasını isterler.
Peygamberimiz genç sahabelerin sayısının diğer görüşten fazla olduğunu görür ve kararını bildirir. “Düşmanla, meydan muharebesi şeklinde savaşılacaktır. Herkes hazırlığını yapsın” Kendisi de silahlarını kuşanmak için çadırına girer.
Bu arada yaşlı sahabeler, gençlere; “Siz ne yaptınız? Peygamberimizin kararı bu şekilde alması için onu zorladınız. Hata ettiniz. Hâlbuki o geçmişi de geleceği de bilen birisidir” dediler.
Genç sahabeler, bir hata yaptıklarının farkına varınca hemen Peygamberimizin çadırına gelerek; “Ya Rasülallah. Biz hatta ettik, bizi bağışla. Biz senin emrindeyiz. Sen ne emredersen bizi onu yaparız” dediler. Peygamberimiz de onlara;
“Bir Peygamber silahlarını kuşandıktan sonra Allah onlar hakkın bir karar verinceye kadar silahlarını çıkarmaz” buyurdu. Böylece yukarıda verdiğim Ali İmran suresi 159. ayetin hükmünü bu Hadis-i Şerif ile teyit etmiş oldu.
Burada dikkat edilecek en önemli nokta, kararın çoğunluğun istediği tarafta verilse bile karar verenin Peygamberimiz olduğudur.
Nitekim Peygamber ocağı dediğimiz, bizim askerlerimizde de aynı sistem uygulanmaktadır. Bir karar verileceğinde, 100 kadar Yüzbaşının değil, bir tane Binbaşının verdiği karar uygulanmaktadır.
BİR GÖRÜŞÜN KARAR OLMASI
Mekke ordusu yine Medine’ye gelmektedir. Hendek harbi öncesinde bu ordunun kasıl karşılanması gerektiği konusu istişaresi yapılır. Sahabe-i Kiram değişik görüşler bildirirler.
Bu esnada Selman-i Farisi (Farslı – İranlı) (r.a) bir görüş bildirir ve der ki;
“Ya Rasülallah. Bizim oralarda gelen kuvvetli bir orduysa onun önüne hendek kazılır. Hendeğin toprağı bizim tarafa yığılır ve toprakla da bir sütre (siper) yapılır” der.
Peygamber efendimiz Selman-i Farisi’nin görüşünü kabul ederek, Medine’nin önüne hendek kazılacağına karar verir.
HALİFE KARARINI BİLDİRDİ
Gerekli istişare yapıldıktan sonra, ne azınlığın ve ne de çoğunluğun görüşü değil, halifenin kendi görüşünü karar olarak bildirmesidir.
Bu uygulamayı, ilk Halife (Devlet başkanı) Ebu Bekir Sıddık’ın (r.a) halife seçildikten sonra karşılaştığı bir olayda görmekteyiz.
Peygamberimiz döneminde zekâtlarını ödeyen bazı kabileler, Hazret-i Ebu Bekir döneminde bu zekâtlarını vermek istemediler.
Ebu Bekir Sıdık (r.a) içlerinde Hazret-i Ömer’in de bulunduğu istişare heyetini topladı ve “Bu kabilelere ne yapılması lazımdır?” dedi.
Bir görüş; “Ya Ebu Bekir. Hilafete henüz yeni geçtiniz. Bunlara biraz zaman verelim. Eğer yine ödemezlerse o zaman onlar cezalandıralım” dediler.
Bir diğer görüş ise “Bunlar, Allah’a ve Resulüne inanıyorlar. Onlara nasıl kılıç çekeriz?” görüşünü ortaya sürdüler.
Ebu Bekir (r.a) efendimiz bütün görüşleri aldıktan sonra kendi görüşünü karar olarak bildirdi ve “Dün Peygamberimize bir deve yuları verirken, bu gün bana vermezlerse bunları hemen tedib ederim (cezalandırırım)” dedi.
Karar bu şekilde çıkınca istişare heyetinde ki insanlar kendi görüşlerinde ısrar etmeyip, bu görüşü yerine getirmek için derhal silaha sarıldılar. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nevzat Laleli Arşivi
SON YAZILAR