Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

GIDADA SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ

GIDADA SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ

Biyogüvenlik Kurulu Başkanı Hakan Yardımcının, GDO lu 13 yeni mısır çeşidi ile ilgili olarak bilimsel kuruldan olumlu karar çıktığını açıklaması ile ilgili haberleri basın yayın organlarında görmüş/duymuş olmalısınız.
Biyogüvenlik Kurulunun aldığı bu son kararla yem amaçlı kullanılmak üzere GDO lu mısır çeşitlerinin ithal edilmesinin de önü açılmış oldu.
Sıkı durun bu bir başlangıçtır.
Biyogüvenlik Kurulu Başkanı açıklamasında “Gıda ile ilgili bir karar vermedik şu anda. Yalnızca mısırla ilgili karar verdik. Bunun dışında incelemekte olduğumuz ürünler var. Şu anda gıda ile ilgili herhangi bir kararımız yok, sadece yem ile ilgili olarak kararımız var.” dediği açıklamasının bir diğer paragrafında “Bize 5 bitkiye ait başvuru var; mısır, kolza, şeker pancarı, patates ve soya... Bunların bir kısmı yem amaçlı, bir kısmı gıda amaçlıdır.” demesi ithalatçıların nihai hedeflerinin ne olduğunu yeteri kadar ortaya koymaktadır.
GDO lu ürünlerin ithalatı konusunda Mehdi EKER’in başında bulunduğu bakanlık adına yapılan açıklamalar toplumun GDO konusunda bilgilendirilmesini sağlamadığı gibi aksine kafaları daha da karıştırmaktan öteye gitmemektedir.
Başka konularda olduğu gibi bu konuda da bakanın ya da diğer yetkililerin bir dedikleri bir dediklerini tutmamaktadır. Birisinin “GDO ya izin vermiyoruz” demesinin üzerinden daha birkaç gün geçmeden bir diğerisi 13 GDO lu mısıra izin verdiklerini açıklayabilmektedir.
Diğer taraftan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker TBMM de bir soru önergesine verdiği cevapta, “26 Ocak 2011 tarihinden itibaren bugüne kadar 3 adet GDO lu soyanın ithalatına izin verilmiştir” derken kendisine bağlı olan ilgili kurul başkanı ise “Bugüne kadar sadece 6 çeşit GDO lu soya ithalatına izin verildi” diyebilmektedir.

Hayrettin Karaman’ın bile “Genetiği değiştirilen ürünlerin neden olduğu etkiler hayvanlar üzerinde gösterildi. İşte sonuçlar: Amerikan çiftçileri GDO lu mısırla besledikleri hayvanlarda kısırlık problemi olduğunu bildirdiler. Yine bu besinler sıçan ve farelerde böbrek, karaciğer, kalp ve dalak hasarına neden oldu. GDO caiz midir?” sorusuna 

“Hayvanlara bu zararları veren ürünün insana ne yapacağı sorusunun cevabını ben veremem. Önce dünyanın ileri gelen uzmanları bir toplantı yapacaklar. Bu toplantıyı GDO üreticileriyle menfaat ilişkisi olmayan devlet veya sivil toplum kuruluşları tertip edecek. Konu hür olarak tartışılacak, veriler test edilecek, raporlar incelenecek. Sözü edilen ürünler sigara gibi zararlı ise elbette onları vücuda almak haram olur.” şeklinde cevap verdiği düşünülecek olursa işin vahametinin boyutları daha bir anlaşılmış olacaktır.

GDO lu ürünleri üreten kuruluşlar bu ürünler üzerinde ne gibi işlemler yaptıklarını ve hangi yöntemleri kullandıklarını tam olarak söylemeseler de yapılan bağımsız araştırmalara göre GDO lu ürünlerin zararları bilinenden çok daha fazladır.

Avusturya Tarım ve Sağlık Bakanlığı'nın finansmanı ile Viyana Üniversitesinin geçen yıl yaptığı bir çalışma ve İskoçya Rowett Enstitüsü'nden Dr Arpad Pusztai'nin yaptığı çalışmalar bu zararları bir kez daha tüm çıplaklığı ile ortaya koymuştur.

İşin bir başka boyutu da; Avrupa Birliği ülkelerinin birçoğunda yasaklanmış olan ve “Frankeştayn gıda” olarak tanımlanan GDO lu ürünler, kendilerine deneme laboratuarları olarak seçtikleri fakir ülkelerde yaygınlaştırılmak istenmektedir.

Maalesef bu ülkelerden birisi de Türkiye’dir.

Türkiye’nin, ithal edilen ve menşei itibarıyla GDO lu olması kuvvetle muhtemel ürünlerin genleriyle oynanıp oynanmadığını gümrük şartlarında analiz edecek herhangi bir laboratuarlara da sahip olmaması bu işleri biraz daha kolaylaştırmaktadır ve bu sebeple de ülkemizde insanlar bilgilendirilmediklerinden dolayı farkında olmadan GDO lu ürünleri tüketebilmektedirler.

ODTÜ'nün yapmış olduğu bir çalışmada farklı illerden alınan 28 domatesten 22'sinin genetiğinin değiştirilmiş olduğunun belirlenmesi sofralara kadar uzandığı görülen tehlikenin her geçen gün nasıl bir çığ gibi büyüyebildiğini göstermesi açısından çok manidardır.

ABD'de ve Arjantin yetiştirilen mısır ve soyanın %100'e yakınının transgenik yani genetiği değiştirilmiş ürünler olduğu bilinen bir gerçek olarak ortada durmakta ve bu ülkelerden her yıl milyon tonlarla ifade edilecek miktarlarda mısır ve soya ithalatı yapılmakta iken bakanlığın bir açıklamasında izin vermedik, bir diğer açıklamasında ise izin verdik demesi komiklikten de öte bir durumdur.

Bakanlık yetkilileri kendi aralarında körler sağırlar diyalogunu sürdürmeye devam etmek istese de, Tüketici Derneklerinin isteği ile Ankara Tarım İl Müdürlüğü ve İsviçre'deki laboratuarlarda yapılan analizlerde farklı  firmalara ait, mısır unu, soya etli kıyma, yemlik mısır, soya ve mısır karışımı tavuk yeminin GDO lu olduğu hiç bir tartışmaya mahal bırakmayacak netlikle belirlenmiştir.

Gıda ve Ziraat Mühendislerinin milyon tonlarla ifade edilen ithal ürünler üzerine yaptıkları en iyimser tahminlere göre ise Türkiye’de 900 ü aşkın üründe bu GDO lu ithal ürünlerin kullanıldığı zannedilmektedir.

GDO lu ithal soyanın kullanılabileceği yerlerin; soya yağı, sucuk, salam, sosis, köfte, pizza, hamburger gibi kırmızı etli ürünler ve et suyu tabletleri, soya etli kıyma, soya unu, fındık, fıstık ezmesi, süt tozu, kozmetik sanayinde, hayvan yemlerinde, GDO lu mısırların ise; mısırdan elde edilen nişasta bazlı tatlandırıcılarda, mısır yağında, bebek mamalarında, hazır çorbalarda ve yine hayvan yeminde kullanılıyor olabileceği düşünüldüğünde geldiğimiz noktanın sözün bittiği yer olduğu aşikardır.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Süleyman Küçük Arşivi
SON YAZILAR