Nazmiye Gülbaş

Nazmiye Gülbaş

Ecdadın alışveriş kültürü

Ecdadın alışveriş kültürü

Osmanlı Devleti'nde çarşının tarihi Selçuklu dönemine kadar uzanıyor. Çarşılar şehirlerin kalbi olmakla birlikte her şehirde, hatta her kasabada mevcuttu. Klasik dönem Osmanlı iç ticareti kaza merkezliydi.

Çarşı-pazarlar Osmanlı kültüründe alışveriş yerlerinin ötesinde, gündelik hayatın en uğrak yerleri olup, her kesimden kent sakinini buluşturan birer amme hizmetine sahip konumdaydılar.

Osmanlı'da çarşı, çeşme, cami iç içe idi. Şehrin en merkezinde bu unsurlar bulunmaktaydı.

Özgün bir mimariye sahip çarşılar, Batı da dikine doğru uzanan mimari sisteminin aksine, yayvan mimari sitil ile inşa edilmişlerdir. Bu çarşılarda karşılıklı sıralı dükkanlara arasta denirken, külliyelere gelir sağlamak amacıyla bu kurumların çevresinde inşa edilmişlerdir.

Mısır Çarşısı en güzel örneklerdendir. Osmanlı çarşıları genellikle bedesten adı verilen kapalı çarşıların etrafında toplanırdı. Önceleri kumaşçılar için inşa edilmiş bu yapılar, zamanla çeşitli esnaf ve tüccarların toplandığı yerlere dönüştü. Halkın para ve değerli eşyalarını emanet ettiği sandıklar (kiralık kasa) da bedestenlerde muhafaza edilirdi. Bir nevi günümüz banka kasalarına benzetebiliriz. Dükkanlar esnaf gruplarına göre kümelenmiş bir tarzda çarşının içinde veyahut civarında olurdu. Böylece aynı sektörde faaliyet gösteren dükkan ve imalathaneler bir arada bulunurlar ve kendi alanlarında küçük veya büyük bir çarşıyı teşkil ederlerdi.

Pazarlar sebze-meyve, zahire, bakliyat...kumaş her çeşit ürünün satıldığı üstü açık alış veriş merkezleriydi. Bu pazarlar kendi içinde bölüm bölümdü. Zaireciler, bakliyatçılar, kumaşçılar çarşısı vb. gibi.

Çarşı-pazarlar sabah erken saatlerde günün aydınlanmasıyla beraber dua ile açılıp ikindi vaktinde kapanırdı.

Ticaret erbabına ''tacir'' ve çoğul olarak tüccar denirdi. Ticaret gemisi sahipleri uzak ülkelerden mal getirirlerdi. Toptancılar ise, bilhassa yiyecek maddeleri satarlardı. Toptan ticaret ''kapan'' denen pazarlarda yapılırdı.

Bir diğer tüccar grubu da ithal malları, pahalı eşyaları büyük şehirlerde piyasaya sürerlerdi. Bunlar genellikle Rum, Yahudi, Ermeni olmakla birlikte Türk tüccarlarda vardı. (Osmanlı ülkesi sınırları içinde, ahitnameli devletler tüccarı ile Müslüman ve gayr-ı müslim tebeadan olan tüccar farklı şartlarda ticaret yapardı.)

Küçük ticaret erbabından ve zanaatkarlardan oluşan esnaf, hem iş kollarıyla ilgili ham maddeyi işleyerek üretim yapıyor, hem de bunların satışıyla meşgul oluyorlardı. Esnaflar loncaya bağlıydı.

Osmanlı iktisadi ve ticari yapısında loncaların önemli bir yeri vardır. Ahilik geleneğine dayanan Osmanlı lonca sistemi en basit manada, aynı mesleği icra eden esnafın örgütlendiği kurumdur.

Osmanlı Devleti’nde en başta dükkan açma, ticaret çalışmalarında bulunma hakkı, esnaf temsilcilerinin de etkin olduğu bir mekanizma çerçevesinde idarecilerin iznine ve denetimine tabii idi.

Dükkan açma hakkına ''gedik'' denilirdi. Gedik'e sahip olmak için çıraklık, kalfalık yapıp, ustalık belgesini almak gerekirdi. Çarşılarda dükkan adedi ve narh (fiyat tespiti) denetimleri yapılırdı.

Satıcılar loncaya bağlı oldukları için dürüst ticaret yaparlardı.

Müşteriye çok büyük hürmet gösterilir veli nimet kabul edilirdi. Alış veriş yapsın yapmasın girilen her dükkanda mutlaka kahve ikramında bulunulurdu.

ALIŞVERİŞ KÜLTÜRÜNE DAİR BİR ÖRNEK

İstanbul seferine çıkmadan önce II. Mehmet tebdili kıyafetle, vezirini de yanına aldı ve halkı denetlemek için arastada bir dükkana girdi: Sabun var mı? diye sordu ve zeytin bal, yağ...alacağını da söyledi. Dükkan sahibi sabunu getirdi ve kendisinin siftah yaptığını, diğer ihtiyaçları yan dükkandan almasını, onların henüz siftah yapmadıklarını söyledi.

  1. Mehmet ikinci dükkanda da aynı şekilde karşılandı ve bu 4-5 dükkan boyunca bu şekilde devam etti. II. Mehmet vezirine; ''Ben bu milletimle değil Bizans'ı dünyayı bile fethederim'' diyerek sefere çıkmaya karar verdi. Akabinde de İstanbul'u fethetti.

Osmanlı'nın bu sosyal yapısı uzun bir müddet devam etti. Bundan 40-50 yıl öncesine kadar köylerde, kentlerde bu kültür yaşamakta idi.

Yine eskiden alışveriş yapıldığı vakit şimdiki gibi şeffaf poşetler ile değil, daha ziyade kese kağıtlarına konarak taşınırdı. Taşınan şeyi göstermeyen özel alışveriş çantaları vardı. ''Göz Hakkı'' göz önünde bulundurulurdu. O dönemlerde alınan bir yiyecek maddesi eğer birisi tarafından görmüşse mutlaka o kişilere de tattırılır idi. Hoşa giden bir eşyayı hiç kullanmadan beğenen kişiye hediye etmek adettendi.

Hasıl-ı kelam Osmanlı alışveriş kültürü bambaşkaydı.

Selam ve dua ile...

----------------

Dip Notlar:

Prof. Dr. Arif Bilgin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nazmiye Gülbaş Arşivi
SON YAZILAR