Nevzat Laleli

Nevzat Laleli

Din, Her Şeyi Kuşatmıştır

Din, Her Şeyi Kuşatmıştır

Gençlik inceleme yazı serisi

Ülkemizde yıllardan beri süre gelen bir yanlış anlayış var. Bunu özellikle siyasilerimiz ve ılımlı İslam savunucuları kullanmakta bu yanlış görüşü topluma pompalamaktadırlar. Bu anlayış; “Efendim. Din ferdidir. Allah ile kul arasındadır. Din, ferde hitap eder ve onu muhatap alır. Din bir vicdan işidir…” gibi.
Hâlbuki düşüncelerin şu şekilde rötuşlanması gerekmektedir. “İslam, Allah yapısıdır. Ben ise Allah’ın aciz bir kuluyum. İslam bana uyacak değildir. Ancak ben İslam’a uymaya mecburum. İslam’ı olduğu gibi kabul etmem, beni Müslüman yapar. İslam’a bir şeyler katmaya veya ondan bir şeyle çıkarmaya çalışmam, beni İslam’dan ayırır. Allah’ın benim için koydukları beğenmemiş ve (Allah korusun) İlahlık iddiasında bulunmuş olurum”
Bizler aciz insanlarız. O kadar ki burnumuzun önünü bile görmekten aciziz. Bir saniye sonra başımıza ne felaketler gelecektir, bunu bilemeyiz. Ama kâinatın sahibi Allah’ı da (hâşâ) kendimiz gibi aciz zannederek ona yakıştırmalarda bulmamız çok yanlış olur.
Girişte ele aldığım ifade sadece dinimizin ferde müteallik (dönük) yönünün açıklaması olabilir. Din ve tabii İslam dini, o kadar geniş ve ulvidir ki… Onun kuşatmadığı saha, içine almadığı alan yoktur. Aklınıza gelebilecek bütün sahalarda din hükmünü koymuş, ona inanlara yol göstermiştir ve mutlu olmalarını sağlamıştır. İnanmayanlar ve bu hükümleri uygulamayanlar ise önce hayatlarında büyük sıkıntılar ve badireler yaşamaya daha sonra da ebedi âlemde cezalar çekmeye mahkûmdurlar.
Hâlbuki Allah son din İslam’ı öyle vazetmiştir ki, onun ferde ait esasları olduğu gibi topluma ait esasları da bulunmaktadır. Topluma ait esasları olduğu gibi adına sistem, rejim veya nizam denilen insanların etrafını kuşatan ortamın da nasıl olması gerektiğine dair esasları bulunmaktadır.
Yaşadığımız şu dünyada ülke yöneticileri bir takım kanunlar çıkartarak insanların hareketlerini tanzim etmeye çalışmakta, bir suç ancak işlendikten sonra ona cezalar vermektedirler. Hâlbuki dinimiz, bir suç daha işlenmeden önce o suçun işlenmesini engelleyecek kuralları vazederek insanların ezilmelerini daha baştan önlemekte, onların haklarının korunmasını temin etmektedir. Bu ise ancak İslam’ın insanların iç âlemlerine (batınlarına) hitap etmesiyle mümkün olmaktadır.
DİNİN BOŞ BIRAKTIĞI ALAN YOKTUR
Dinimiz, zahire (dış yüzeyimize) hitap ettiği kadar batına (iç âlemimize) da hitap etmiş ve bizlerin o yönünü de tanzim buyurmuştur. Dinimizin hazarda (barışta) uygulanan bir takım kuralları varken, seferde (savaşta) uygulanacak kuralları da bulunmaktadır.
Özetle dinimizin “kapsam alanı” o kadar geniştir ki bu alan içerisinde fertler, toplumlar ve sistem, kendileri için gerekli kuralları bulurlarken, “tesir (etki) sahası” da o kadar uzundur ki ferdin, toplumun ve sistemin zahir ve batınları da bir takım kurallarla karşı karşıyadırlar.
Bir önemli konu da, İslam, kural ve kaideler insanlara hitap ederek onların hareketlerini tanzim ederken insanların, toplumun ve sistem de bu kurallara bir o kadar ihtiyaç duymalarıdır. Çünkü yaratıcımız, bizleri yaratırken bizim o kurallara ihtiyacımız olacak şekilde yaratmıştır.
Bir ayeti kerime de; “Biz, insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım…” buyurarak insanların ve cinlerin yaratılmasında amacın Allah’a ibadet etmek olduğu vurgulanmakta, bu amacın dışına çıkanların dünya ve ahret hayatlarında asla huzur ve mutluluk duyamayacakları açıklanmış bulunmaktadır.
Nitekim İslam’dan başka dinlere veya İzm’lere inanan ve ona bağlı olanlar kesinlikle ne huzur bulabilmekte ne de refaha kavuşabilmektedirler. Çünkü bunlarda ahiret gününe iman ile hayır ve şerre iman yoktur, kanaat yoktur. Huzur ve mutluluk, “ahiret inancına, hayır (iyilik) ve şerrin (kötülüğün) yaratıcısının Allah olduğuna inanmak ve tevekkülle (sabırla karşı koymak) sağlanırken, refahın da kanaatle (elindeki ile yetinmekle) olduğuna inanmakla” mümkün olacaktır.
Adam zengindir. Katları, yatları, yazlıkları, kışlıkları vardır. Yemeklerde geriye bıraktığı artıklarıyla belki bir mahalle insanı doyabilir. Ama aynı adam huzursuzdur. Eşi/oğlu/kızı, onu takmamakta kendi bildiklerine gitmektedirler. Bir gün bu adamın intihar ettiğini duyarsınız.
Kadın okumuştur, aydındır. Evinde hizmetçiler, arabalar, şoförleri bulunmaktadır. Kendisi gibi hanımlarla o parti (hanımların oyunlu, içkili toplantısı) benim, bu parti senin gününü gün etmektedir. Bir bakarsınız oğlu veya kızı, “bu hayata daha fazla dayanamayacağını…” bildiren bir mektupla evini terk etmiştir.
MUTLULUK MANEVİYATLA SAĞLANIR
Anlatırlar ki, zengin bir ailenin reisi baba, hemen bitişiğinde ki fakir aileden sürekli gülüşmeler, şakrak sesler gelmesi üzerine onları ziyarete giderek; “Komşum… Siz de sürekli gülme ve kahkaha sesleri gelmektedir. Bunun sebebi nedir?” diye sorar. Komşu da;
“Ha… O sesler mi? Bizim bir altıntopumuz var. O topu ben hanıma atarım, o bana atar. Bu esnada da bizden sizin duyduğunuz sesler çıkmaktadır” demiş.
Adam zengin ya... Altıntopun sözü mü olur? Hemen sarrafa gider ve kendilerine bir altıntop hazırlamasını söylemiş. Akşam eve giderken de topu evine götürerek;
“Bak hanım. Meğer komşularımızın bu şen, şakrak halleri altıntop ile oluyormuş. Ben de bir tane yaptırdım. Artık bizim de altıntopumuz var. Haydi, onunla oynayalım” demiş.
Malum, altın ağır madenlerdir. Adam altıntopu hanımına atınca kadın topu tutamamış, top ayağına düşmüş ve kadının ayağı kırılmış. Bir türlü becerip de evlerinde neşeyi sağlayamamışlar.
Ertesi gün adam tekrar bitişik komşusuna giderek durumu anlatmış ve “Bizim ev, şimdi eskisinden daha kasvetli (üzüntülü)” demiş. Komşu gülümsemiş;
“Altıntop dediğim bizim küçük bebeğimizdir. Ben bebeği hanıma veririm, hanım bana verir. Böylece evimize tarifi imkânsız bir neşe dolar” demiş.
Bütün bu veya benzeri sıkıntılı, buhranlı olaylar, insanlara zenginlik verildiği halde onların manevi (ruhi) yönlerinin tatmin edilemeyişi sebebiyle olduğu iyi bilinme ve dinimiz İslam ne demişse ona sarılın malıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nevzat Laleli Arşivi
SON YAZILAR