Zülfü Livaneli Merhaba'ya röportaj verdi

Zülfü Livaneli Merhaba'ya röportaj verdi

Müzisyen, Senarist, Politikacı, Yazar ve Yönetmen Zülfü Livaneli, "Zamanında milyonlar parçalarımı dinledi, hala daha dinleniyor. Türkülerimin bu kadar çok dinlenmesinin nedeni benim de bir Anadolu çocuğu olmamdır. Türkülerimin kaynağı Anadolu'dur" dedi

RÖPORTAJ: BERKHAN PARLAK

Merhaba Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kerem İşkan ve Sanatçı Zülfü Livaneli Konya Rixos Otel'de bir araya geldi. İşkan, ünlü sanatçıya Merhaba Gazetesi'ni, Arapça Merhaba'yı, Merhaba Şehir Dergisi'ni tanıttı. Projeleri çok beğendiğini dile getiren ünlü sanatçı, İşkan ve ekibine çalışmalarında başarılar diledi.

Müzisyen, Senarist, Politikacı, Yazar ve Yönetmen Zülfü Livaneli, "Zamanında milyonlar parçalarımı dinledi, hala daha dinleniyor. Türkülerimin bu kadar çok dinlenmesinin nedeni benim de bir Anadolu çocuğu olmamdır. Türkülerimin kaynağı Anadolu'dur" dedi

KONYA ÇOCUKLUĞUMUN ŞEHRİ

Öncelikle, Konyalı bir sanatçı olarak Konya sanatını konuşalım. Konya'nın sanatı ve sanata bakış açısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Konya, hepimizin bildiği bir tarihte, hem de bugün önemli bir kültür merkezi. Ilgın doğumluyum ve daha önceleri yaz tatillerinde Ilgın'a gider gelirdik. Çocukluğumun şehri Konya'dır. Daha sonra çok fazla gelme fırsatım olmadı. Ancak geçtiğimiz yıl Ilgın'daki stadyumda bir konser yaptık. Konya'ya son yıllarda çok gelme şansım olmasa da, sanatsal faaliyetlerini takip ediyorduk. Konya'da çok okuyan, yazan bir kesim olduğunu biliyorum.

KENDİMİ SİYASETÇİ OLARAK GÖRMEDİM

**Biraz da siyasetçi yönünüzü ele alalım. 2002 yılında İstanbul milletvekilliği yaptınız. 1994 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı oldunuz. Siyaset hayatınız nasıl başladı?

-Her şeyden önce kendimi siyasetçi olarak hiçbir zaman göremedim. Çünkü siyasetin kuralları gerçekten çok başka. Yazar ya da sanatçı olmanın şartları farklı. Sanatın ve siyasetin temelinde birbirinden çok zıt şeyler var. Siyasetçi olarak o anki şartlar altında, o anki dinleyiciler ne duymak istiyorsa onu söylemek zorundasınız. Ancak bir sanatçı olarak da kalbinizin en derinlerinde bile ne yatıyorsa onu topluma vermek zorundasınız. Dolayısıyla bu zamansız laflar da olabiliyor. Benim bir muhalif kişiliğim var. Muhalefet etmek istediğimden değil. Ancak kendime baktığım zaman bir siyaset bilinçlenmesi geçirdiğimi söylemek isterim. 60'lı yıllarda rejime muhaliftik. Sonra 12 Mart darbeleri geldi. Beni ve arkadaşlarımı askeri hapishanelere koydular. Daha sonra sürgün yıllarım oldu. Daha sonra da Türkiye'de çeşitli rejimler geldi. Bir çok iktidar gördüm. Ancak ben hepsine muhalefet ettim. Çünkü hiçbiri tam kafama göre değildi.

img_8512.jpg

**Peki Türkiye siyasetinde isteğinizi bulamadınız, demek doğru olur mu?

-Zamanında kendimi yakın gördüğüm partiler vardı. Ancak biraz önce de dediğim gibi, Türkiye'de bir çok rejim iktidara geldi. Ancak ben hepsine muhalif olarak baktım. Bir partiye girdim milletvekili oldum. Ancak o partiyi de eleştirerek istifa ettim. Çünkü o parti de doğru değildi bence. Dolayısıyla sürekli muhalefet etmek için değil de, yanlış olanı söylemek zorunda hissettiğim için böyle bir karar alma durumunda hissettim. Tamamen, yüzde yüz kendimi bağımsız olarak görüyorum. Her türlü kafesten, her türlü dar pencereden daha doğrusu siyasetin dar penceresinden uzak bir insanım.

 

**19 kitap yazdınız ve sanatçılığınızın yanında, bir yazar kimliğine de sahip oldunuz. Kitap çalışmalarınız nasıl devam ediyor?

*İlk kitabım 1978 yılında yayınlandı. O zamanlar kitap yazma ihtiyacı hissettim. Kitabımın adı 'Arafat'ta Bir Çocuk' idi. Kitaplarımın 22 dile çevrilerek, evrensel bir boyut kazanması beni gerçekten çok mutlu ediyor. Kitabımın Çin'de bile okunması ayrı bir mutluluk kaynağı benim için. 2006 yılında Leyla'nın Evi kitabım yine çok okunanlar arasına girdi. Leyla'nın Evi'ni dizi yapacaklar. Bakalım nasıl olacak, ben de merak ediyorum. Son zamanlarımda kitaplarım daha çok ön plana çıkmakta. Çünkü müzik çalışmalarımı çok uzun süre sürdürdüm. Yani bu ülkede 70'ler, 80'ler, 90'lar benim müziğimi dinledi. Şimdi de hala daha dinleniyor. Son bir çalışmam vardı. Benim icracı olarak katılmadığım 'Rumi Suite' diye. Mevlana'nın şiirlerinin İngilizcesi üzerine besteler yaptım. Bir Amerikalı solist ve yabancı bir orkestra ile İstanbul festivalinde de, bu çalışmayı sergilediler. Bu çalışmamız New York Times başta olmak üzere, dünyadan epey övgüler aldı. Bu çalışmamızın bir gün Konya'da da icra edilmesini isterim.

 

img_8506.jpg

**Tekrar türkü söylemeyi düşünüyor musunuz?

-Bu karşılıklı bir şey. Bir rezonans meselesi. Sizin ve toplumun karşılıklı olarak bir alışverişte bulunması gerekiyor. Ben bir sanatçı olarak, toplumun nehrinde yüzen bir balık gibiyim. O nehirle birlikte akıyorum. Çok uzun süren bir müzik maceram var. Mesela Karlı Kayın Ormanı türkümü bestelediğim yıllarda Türkiye'deki şartlar çok farklıydı. Uzun süre müzik alanında çalıştım. Şarkı söylemek, ileride düşündüğüm bir şey değil. Kitaplar çalışmalarıma hız vereceğim.

**Kaç albüm çıkarttınız?

-Yabancı ülkelerde çıkartılan albümlerimi de sayarsak toplamda 33 albümüm bulunmakta. 400'den fazla şarkım var. 30'u aşkın film müziği yaptım. 4 adet de film çalışmam oldu. Şu sıralarda da 10. romanımı yazıyorum.

**Konya denince aklınıza ne geliyor?

-Konya tabi ki Mevlana ile tanınmış bir şehir. Ancak Konya tarihine baktığımız zaman, Mevlana'nın dışında, tarihsel değerleri bulunmakta. Konya bir medeniyet şehri. Bugün Konya'nın siyasi eğilimini konuşmak istemiyorum. Çünkü bu eğilimler gelip geçici şeyler. Bizans dönemini de düşünürsek, Konya bir çok kültür ile harmanlaşmış bir şehir. Karlı Kayın Ormanı'nı bugün ilk defa söylesem, bu kadar büyük bir etki yapar mıydı? Çünkü ortalık artık o dönem gibi değil. Anormal bir pop müzik, fantazi müzik, arabesk müzik vesaire gibi şarkıların fink attığı bir dönemde, benim Karlı Kayın Ormanım kaynar giderdi. Yiğidim Aslanım Burada Yatıyor, Leylim Ley yahut Ey Özgürlük belki de o dönemlerde yapıldıkları için Türkiye'nin mayasına karıştı. Mesela Selçuk Üniversitesi'nin düzenlediği Kısa-ca Uluslararası Öğrenci Filmleri Festivali'nde sahneye çıktığımda arkadan Karlı Kayın Ormanı çalmıştı ve öğrenciler hep bir ağızdan Karlı Kayın Ormanı'nı söyledi. Onlar daha doğmadan önce bestelenmişti bu parçalar.

**Parçalarınız bir çok yabancı dilde bestelendi. Bugün Zülfü Livaneli ismini sadece Türkiye değil, bir çok ülke tanıyor. Yabancı ülkelerin gözünden, Zülfü Livaneli'ni anlatır mısınız?

-Parçalarım 24 dilde söyleniyor. Hatta bir albüm de var, Dünya Solistlerinden Livaneli Şarkıları diye. Mesela Ey Özgürlük'ün İtalyancası, bir İtalyan televizyonunda birincilik ödülü aldı. İngilizce, Almanca ve Arapça da söylendi, Ey Özgürlük. Leylim Ley mesela Arap ülkelerinde çok meşhur. Bosna- Hersek'te, Özbekistan'da, Uygur'da bile şarkılarım söyleniyor.

**Kitaplarınız kaç dile çevrildi?

-Kitaplarım 40 dile çevrildi. Çok sayıda ülkede okunuyor. Mesela Çin'de bile kitaplarım okunuyor.

girecek-foto.jpg

BEN BU TOPLUMU SEVİYORUM

**Toplumun her kesimi aradan yıllar geçse de sizin şarkılarınızı dinliyor. Sanatınıza olan bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

-Aslında bunu benim değerlendirmem yanlış olur. Ancak işi nasıl yaptığınız ve iletmeye çalıştığınız mesajın büyük bir önemi olduğunu düşünüyorum. Aslında bu soru bana bir çok kez sorulmuştu, ben de hep şu cevabı vermiştim: 'Ben toplumu seviyorum, toplum da beni seviyor.' Çünkü siz içinde yaşadığınız toplumu sevmezseniz, toplumu bölerseniz, 'Benim okurum, dinleyicim budur' derseniz bu size olan ilgiyi düşürür. Ülkenizi, yurdunuzu, toprağınızı şartsız seviyorsanız, siz de sevilirsiniz. Siz böyle oldukça, bu toplum sizi bağrına basar.

**Hayatınızda unutamadığınız bir anınızdan bahseder misiniz?

-Aslında bir çok anım var unutamadığım. Mesela bundan 5-6 yıl önce, benim eski parçalarımın biraraya getirildiği bir albüm çıkmıştı, 'Unulmayanlar' diye. O da tekrar liste başı olmuştu. Hürriyet Gazetesi'nde şöyle bir yazı çıkmıştı: 'Karlı Kayın Ormanı, 40 yıl sonda yine liste başı, bunun sırrı nedir, müzikologlar bunu araştırsın' şeklinde bir yazıydı. Şöyle de bir şey var, benim parçalarım gelip geçici olmadı. Yani bir yıllık parçalar değildi. Bu güzel ülkenin mayasına, harcına karıştı bu parçalar. Ben bburdaki etkiyi şöyle görüyorum, benim müziğimin temelinde Anadolu var. Ben saz çalarak başladım sanata. O ses sistemi benim kromozomlarıma işlemiş durumda. Yeni bir beste yaparken, Anadolu geleneği üstüne yapıyorum. İnsanlar da bunu hissediyor ve 'Bu bizden' diyor. 'Bu bizden' demek o kadar önemli bir şey ki, bunun ideolojisi yok, partisi yok, zamanı yok deyip bu benim toprağımdan deniliyor. O bakımdan, bu toprağın şairlerine, gelmiş geçmiş bütün sanatçılarına ufacık bir virgül gibi katılabildiysem, ne mutlu bana.

POPÜLER KÜLTÜRÜN İNSANI DEĞİLİM

**Artık ülkemizde yapılan müziklerde, popüler kültürün de etkileri var. Müziğimiz sizce nereye gidiyor?

-Bundan çok özel olarak ayrı durmaya çalışıyorum. Ve benim asistanımın hayatı televizyon programlarının davetlerini reddetmekle geçiyor. Ses yarışmalarında bir çok kez, jüri davetleri mi gelmedi. Çok büyük paralar mı teklif edilmedi. Yine magazin programlarından mı teklifler gelmedi. Ama ben son yıllarda özellikle çok dikkat ederek, kendimi bundan ayırıyorum. Benim popüler kültüre fazla bir saygım yok. Bir de ben popüler kültürün insanı değilim. Benim rahmetli arkadaşım Neşet Ertaş da öyle değildi. Neşet vefat etmeden önce, İstanbul'daki bazı sanatçılar 'kim o' demişlerdi. Ancak Neşet Ertaş vefat ettiği gün, beni Çin Halk Radyosu'ndan aradılar ve röportaj yaptılar. Çünkü onun ne kadar önemli bir sanatçı olduğunu dünya biliyor. Ancak zaman zaman bu popüler kültür kendi içinde bir dünya yaratıyor ve ona inanıyor. Benimle ilgili bir inceleme kitabı yazıldı, 'Son Ozan'dı adı. Yazan kişiye sordum, niye 'Son Ozan' dedim. Dedi ki, 'Eskiden şairlerin, aşıkların eserleri halk denizine sunulurdu. Hatta pazarlarda bile küçük maniler satılırdı. Karacaoğlan'ı, Pir Sultanı halk getirdi. Sizi de halk kendi içinden çıkardı. Ancak sizden sonra televizyonlar ve gazeteler söylüyor, kimin ne dinlemesi, ne okuması gerektiğini. Siz bu dönemden önceki son ozansınız.' Bu benim çok hoşuma gitti.

 

ZÜLFÜ LİVANELİ KİMDİR?

Ömer Zülfü Livaneli 1946 yılında Konya'nın Ilgın ilçesinde dünyaya geldi. ABD Fairfax Konservatuarı'nda sanat eğitimi aldı. Kendisini 'Anadolu insanı' olarak tanıtan Livaneli, bağlama çalmayı Ilgın'da yaşadığı yıllarda teyzesinin eşi Turhan Yücel'den öğrendi. Zülfü Livaneli, yaptığı müzik ile çok sayıda ulusal ve uluslararası ödül aldı. Eserleri, Joan Baez, Maria Farantouri, Maria del Mar Bone gibi yabancı sanatçılar tarafından yorumlandı. 400'den fazla parçası bulunan Livaneli'nin 33 albümü, 30'a yakın film müziği, 4 film çalışması, 19 kitabı bulunmakta. 1972 yılında fikirlerinden dolayı, askeri cezaevinde yattı. 11 yıl sürgün hayatı yaşayan Livaneli'nin müzik eserleri, Londra, Moskova, Berlin, Atina senfoni orkestraları tarafından icra edildi. 1997'de Ankara Hipodrom Meydanı'nda verdiği konsere 500 bin kişi katıldı. Bu konser Türkiye'nin en büyük katılımlı konseri ünvanını da taşımaktadır. 1994 yılında yerel seçimlerde SHP'den İstanbul Belediye Başkan adayı oldu. Recep Tayyip Erdoğan ile yarıştığı seçimleri yüzde 4, 89 oy farkı ile kaybetti. 2002 yılında CHP İstanbul Milletvekili oldu, fakat daha sonra, 13. Olağanüstü Genel Kurul'da genel başkanlık için yeterli imza bulamadı ve partisinden istifa etti. Müzik çalışmalarına son verdiğini ifade eden Livaneli, artık kitap çalışmalarına yoğunlaştı.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.