Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Yolda

Yolda

Yolda; tarif edemediği bir çağrı, ölü yaşayışından, soluk bir hayattan kurtuluşa davet vardı. Yolun hiçbir sese benzemeyen sesi; bir ateşi, gizi de barındırırdı.
Yürürken bir ruh sizi aniden kucaklar, sarıp sarmalar, eşikten geçirir, bir engeli aştırır, kimi düğümleri çözer, görünmez ama varlığını duyuran kapıları açtırırdı.
Onun için eskimezdi belki; o yüzden hep “Yeni Yol’du”.
Yolda; mücadele ve direnç olacağını biliyordu. Güçlükler korkutsa da Yol, iz’le birleşiyordu.
Yolda bilgeliğin ve güzelliğin ayak izleri de vardı. Daha ilerde ise hiçliğin iktidarı…
Bir seyyah, bir keşşaf gibi yola çıkıyordu. Yol üstündekileri, şimdiye dek belki hiç fark etmemişti.
Nesneler, eşya hem görmesi, hem ezip geçmesi gereken “şeylerdi”. Yürüdükçe, yükünün ağırlığını fark edecekti. Nihayetinde “seçecek, bilecekti”.
Her varlık, o ân için kendine özel yaratılmış gibiydi. Yüce bir kapının eşiğinde; sözlü yazılı bir muhabbetin merkezindeydi.
Daima bereketli duaların içindeydi. Namaz hiç bu kadar zevkli değildi. Aldığı içsel lezzet, dudakları kurusa da “açlığını” hissettirmeyecekti.
Adeta hep Kâbe yönündeydi. Bazen de bütün heybetiyle “Ev” -hayal meyal- önüne gelirdi. Zaten yaşamak neydi. Hülyalarını hep sevdi.
Gönüldeş bir topluluk vardı. Sevecen ellerini; bir cihanın eşliğini yüreğinde hissederdi. Bir özge destekle, bir haşmetin gücüyle titrerdi.
Yol mahsulleri, saymakla tükenmezdi. Hiçbir yerde kuşlar bu kadar görkemli, meyveler iri leziz, dostluklar eşsiz, lisan çeşitli değildi.
Yolla kaynaşmış Ben’ler, işitilmedik binbir türkü söylerdi. Bedeni kulak, ruhu göz olmuş er(ir)di.
İnsanlar, manzaralar; görünmez/ okunmaz/ yazılmaz ve çizilmezler geçerdi.
Bir meçhul; bir varlık esrarı yüreğine dizilirdi. Seyirdeydi. Açtı; doyasıya seyrederdi.
Her hücrenin, her birimin dili vardı. Kulak verecekti. Nasılsa arkasından nazarlar, diller, açılmış perdeler; buğulanmış tütsülenmiş, dumanı cızırtısı üstünde yanık kalpler gelirdi.
Yol bazen çok uzak, ümit bile edilmezdi. Aslını arayanlara ise, ıraklar yakın gelirdi.
Çeşit çeşitti.  Issızdı, engebeliydi; düzken dolaşıverir, insanı da düğümleştirirdi.
Yol, topraktı, ağaçtı, köprüydü ve asumandı. Herhâlde esaslısı, nasiplisine gelirdi.
“Yol olmak istiyorum” diye niyetlendi. Üzerinden; insan, hayvan, taşıt, tüm dünyanın geç(il)diği.
İstemek Yolun yarısıydı, azimliydi.   
Yeniden doğmuştu ve yol üzerindeydi.
Bir ruh neşesiyle mütehammildi, mütebessimdi...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi
SON YAZILAR