Yeni nesil yazarlara sert eleştiri

Yeni nesil yazarlara sert eleştiri

Prof. Dr. Ahmet Sevgi, "Şu anda dilin kurallarını bilmeyen, kullandığı kelimenin o cümle içinde geçmemesi gerektiğini dahi idrak edemeyen yazarlara sahibiz" dedi

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi tarafından başlatılan 2018 yılı programlarının ilki dün Kılıçarslan Konferans Salonunda yapıldı.  Konuşmacı Prof. Dr. Ahmet Sevgi Yazarlar Birliği adına daha önce yaptığı konuşmada İl Halk Kütüphanesinin açılışına tesadüf ettiğini ve ilk konuşmayı kendisinin yaptığını belirterek şimdi de bir tesadüf sonucu yeni açılan Kılıçarslan Konferans Salonunda yine Yazarlar Birliği adına ilk konuşmayı yapmanın kendisine nasip olduğunu söyledi. Konferans öncesi kısa bir konuşma yapan TYB Konya Şubesi Başkanı Hayri Erten’den sonra kürsüye gelen Prof. Dr. Ahmet Sevgi “Türk Edebiyatında Zihniyet Değişimi” konusunu anlattı.  Konuşmasına “kıssa ve hisse” diyerek başlayan Sevgi, uzun konuşmaların sıkıcı ve akılda kalıcı olmadığını söyledi. Kıssa ve hisse konusunun bizim edebiyatımızda önemine vurgu yaptı ve bu konuda yazılan en önemli eserlerden birisinin Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ı olduğunu söyledi.  Türk Edebiyatını üç döneme ayrıldığını söyleyen Prof. Dr. Ahmet Sevgi, bunların İslamiyet öncesi, İslam ile tanışma sonrası ve Batı'ya yöneldiğimiz dönemin edebiyatı olduğunu belirtti.  İslam ile tanışma sonrası verilen edebi eserlerin sacayağını Kutadgu Bilig, Divanı Lügatit Türk ve Atabetü’l- Hakayık kitaplarının oluşturduğunu söyledi.  Kutadgu Bilig’te yer alan birinci kahramanın Gündoğdu ismini taşıdığını bunun da güneşi simgelediğini, güneşin de hiçbir yeri veya varlığı ayırt etmeden ısıtan ve ışıtan bir cisim olduğunu belirten Sevgi, yöneticilerin de güneş gibi olması gerektiğini, ayrım yapmadan herkese hakkı olanı vermesi gerektiğini söyledi.

UYDURUK YAZAR KADROSU TÜREDİ

İlerleyen zaman içerisinde Âşık Paşanın Garip Name kitabının yazıldığını ve bunun da bir din kitabı olduğunu belirten Sevgi, bu kitapların zirve olduğunu belirterek zirve olarak kabul edilen bu kitapların meydana çıkarılabilmesi için de bu konularda yazılmış yüzlerce kitap olması gerektiğini ancak ne yazık ki bu eserlerin elimize ulaşmadığını söyledi. 16. yüzyıla gelindiğinde Türkçe'nin Arapça ve Farsça'nın altında kaldığını zamanın ediplerinin Türkçe kullanmadıklarını belirten Sevgi, Aydınlı Vasfi’nin bu konuda bir itiraz sesi çıkardığını ancak bu sesin çoğunluk tarafından çabuk kısıldığını söyledi.  Bu dönemde yazılan bazı şiirlerde hiç Türkçe kelimenin yer almadığını esefle gördük. Ancak bu dönemde taht dört ayaklı olmuştu, bozulmanın farkına çabuk varamadık. Tanzimat’tan sonra Arapça ve Farsça kelimelerin istilasının yerine dilimizin Fransızca'nın istilasına uğradığını söyleyen Sevgi, “Yani yağmurdan kaçarken doluya tutulduk” dedi. Ömer Seyfettin ile birlikte bir öze dönüş başlatılmak istendiğini, bunun 1930’lu yıllara kadar başarılı bir şekilde uygulandığını söyleyen Prof. Dr. Ahmet Sevgi, “30’lardan sonra uyduruk kelimeler türetmek moda oldu. Gelişen zaman içerisinde kural tanımayan bir yazar kadrosu türedi. Hatta hiç müsvedde kullanmadan oturup bir çırpıda makale yazabilen yazarlara sahip olduk. Bu da bir övünç kaynağı gibi anlatılmaya başlandı. Şu anda dilin kurallarını bilmeyen, kullandığı kelimenin o cümle içinde geçmemesi gerektiğini dahi idrak edemeyen yazarlara sahibiz. Bir an önce kendimize dönmeli ve sosyal hayat, dil ve din sacayağından oluşan edebiyatımıza tekrar kavuşmalıyız”  dedi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.