Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Tutsaklık Neyimize, Ben Özgürüm, Zincirleri Kıram

Tutsaklık Neyimize, Ben Özgürüm, Zincirleri Kıram

Dursun Özden, Çin / Uygur Özerk Bölgesi, Karız Araştırma Enstitüsü Başkanı Dr. Gafur Nureddin Tolmbök’e göre: “Çağdaş Evliya Çelebi, meşhur gezgin, araştırmacı yazar ve hoş şair bir dosttu”.

“Çok muhterem kardeşim Tursuncan(Dursun Özden); 2004 yılında Turfan Karızlarını araştırmak üzere, bu bereketli, topraklara-Ata Yurduna geldi. 66 ülkeyi gezen ve dünyanın pek çok güzelliklerine ve zenginliklerine tanık olan Tursuncan, Turfan Karızlarını görünce çok heyecanlandı. 2500 yıl önce atalarımız tarafından kolektif ve güçlü kamu iradesiyle yapılan Karızlar ve Karız Kültürü, onu adeta büyüledi. İş, su ve kar yolu-izi anlamına gelen karızlar; yalnızca çölün 129 metre altında ve toplam 5100 kilometre uzunluğundaki, bir uygarlık harikası olan tarihi su yapıları değildi. Aynı zamanda, yerleşik kent kültürü, turfanda ürün çıkaran bereketli tarım alanları ve sağlık, barış, huzur, dayanışma ve sevgi yüklü birlikte yaşam kültürünün ilk örnekleriydi. Tursuncan ise yeni bir şey keşfeden ve bunu Türk ve dünya kamuoyuyla paylaşan” bir şahsiyetti.

Çarşamba akşamı, İl Halk Kütüphanesi’nde Konya Aydınlar Ocağı’nın hazırladığı,  Dursun Özden Bey’in sunduğu “Uygur Turfan Karızları ve Kutsal Su Zemzem” programındaydık. Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanlığı, yönetmenlik, belgesel film yapımcılığı, metin yazarlığı, editörlük, genel yayın müdürlüğü de yapan, yirmiye yakın yayınlanmış kitaba sahip yapan yazar, önemli bir tespitte bulundu:

“Batı merkezli tarihçiler, araştırmacılar ve sözde ilim adamları, ne yazık ki; Türkleri ya da bu bölgede yaşayan, Orta Asya coğrafyasında yaşayan halkları hep göçebe, çoban, kara kıl çadırlarda yaşayan, biraz cengâver ve biraz da barbar olarak tanımladılar(…

Oysa ileri tarım ve yerleşik kentsel yaşam kültürünü özümsemiş olan ve ziraatçılıkta ve tarımda da çok ileri olan Uygur Türkleri’nin, özellikle karız kültürü ve Yarnaz antik kenti sayesinde Orta Asya Tarihi belki de insanlık tarihi, hatta Türklerin tarihi yeniden yazılacak” Hazırladığı belgeseli büyük heyecanla, zevkle izledik. Şair ruhu, gönül adamlığı sözlerine sinmişti. Ki edebi alanda da yurt içi ve yurt dışında bol ödüle sahipti.

Onun, Turfan Karız Cenneti kitabını taçlandıran, “son karızcı ankaracan” şiirinden bazı bölümler sunuyorum:

 “evrenin merkezi ‘0’ noktasında yaşam

yanan toprakta su, kılcal damarda kan

karız emek, uygarlık izi, Uygur’a can

kaynağım tanrı dağı, ufkumda turfan

 

yuabmou, pekin ya da Köktürk adamı

kızın adı gül, oğlan can, ben tursuncan

yarnazlı tong su, kaşkarlı sadır pehlivan

avrasya aşkı-ipek yolu, beni sana bağlayan

 

pirinç, çay, üzüm-kıvılcım, meşale, iki gözüm

köklerimi aradım karız kandilinde, barış gerek

“fırtına zamanında oğullar ve kızlar-tek yürek

yeni seddini, son karızını örüyorlar dans ederek(…)

 

son karız: ecdatlardan iz, cemde bin çiçek açar sevdalı

badegül badem gözlü, sözden bal damlar, acısı bayram

gönül gözüm kanadı, içime ağladım, eridim gram gram

tutsaklık neyimize, ben özgürüm, zincirleri kıram kıram (Dursun Özden/ (ateşli al atlar)

 

Tam da Arap isyanının örgütlenmesinde büyük rol oynayan, Osmanlı, Türklük düşmanı Lawrence’ın hatıralarını okuyordum. Bu kendi ifadesiyle “şeytanî” İngiliz’in, Türk askeri hakkında, nefret kusan cümlelerine üzülmemek, sinirlenmemek kabil değildi:

“Anadolu insanı, köyünde bir yük hayvanı ve memleketinin dışını dert etmeyen bir asker olarak kaldı.(…)

Askere alınan gençler, Türk köylüsünün göreneklerinden dolayı kaderlerini sorgulamaksızın, tevekkülle karşılardı. Kusur ya da erdeme aldırmaksızın yansız davranan koyunlar gibiydiler. Tek başına bırakıldığında ya hiçbir şey yapmaz ya da yerde kederli bir şekilde otururdu. Nazik olmaları emredildiğinde, hiç acele etmeksizin bulunabilecek en iyi dost ya da en cömert düşman olabilirlerdi. Babalarına hakaret etmeleri ya da annelerinin bağırsaklarını deşmeleri emredilirse sanki hiçbir şey yapmıyormuş gibi sakince emri yerine getirirler, hem de gayet iyi becerirlerdi.” (T. E. Lawrence, Bilgeliğin Yedi Sütunu)

Bazen olayları, yazılanları, şartları kabullenmek güçleşiyor. Hava ağırlaşmış, ruha çöküyor. Böyle anlarda insan, kısa süreli bile olsa güzel şeyler bekliyor.

Program ruhuma merhem gibi, zemzem gibi geldi.

Ayrıca (Alman ve Japon bilim adamlarınca, sesle yapılan çeşitli araştırmalara göre, zemzem suyu kristali, çan sesi dinletildiğinde karararak tepki veriyordu; ezan sesini duyduğunda ise açılıp, aydınlanarak, ortasında Kâbe’ye benzer bir doku beliriyordu. Bu da diğer araştırma neticelerinin yanı sıra, programın zemzemle alâkalı kısmında paylaşılan ilginç bir bilgiydi.)

Teşekkürler Aydınlar Ocağı, teşekkürler Sayın Dursun Özden.

  …

NOT: Kısa bir süre için müsaadenizi istiyorum. 17 Kasım’da görüşmek dileğiyle.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi
SON YAZILAR