Silahla barış olmaz

Silahla barış olmaz

Doç. Dr. Nezir Akyeşilmen, "Silahla barış gelmez. Kimse kimseyi silahla yönetemez. Suriye'de, Irak'ta bunu görüyoruz. Batılı devletlere de bel bağlamayalım. Sorunumuzu kendimiz çözelim. Biz kendimizi yönetemezsek başkaları bizi yönetir" dedi

Merhaba Haber Akademisi eğitim seminerleri devam ediyor. Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nezir Akyeşilmen, Merhaba Gazetesi Haber Servisi'ne 'Çözüm Süreci ve Güneydoğu' konulu bir brifing verdi. Dedeman Otel'de gerçekleştirilen toplantıya Merhaba Gazetesi İmtiyaz Sahibi Rifat Tankut, Genel Yayın Yönetmeni Kerem İşkan, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İbrahim Büyükeken, Sayfa Editörü İbrahim Başcı, İstihbarat Şefi Kerim Atıcı, Muhabir Mehmet Akif Sütçü, Berkhan Parlak, Spor Servisi'nden Ferhat Türkoğlu ve Merhabahaber Editörü Mesut Turan katıldı.

Toplantıda konuşan Doç. Dr. Nezir Akyeşilmen, "Çözüm süreci ya da barış süreci, Türkiye'de uzun yıllardan beri devam edegelen Kürt sorununu çözmeye yönelik AK Parti hükümetleri tarafından başlatılan ve halen devam eden sürecin adıdır. 1984 yılında başlayan ve 30 yıldan fazla süren çatışmalar neticesinde 40 bin ile 100 bin arasında can kaybı yaşandı ve ekonomik zarar meydana geldi. Süreç, 16 Temmuz'da Resmi Gazete'de yayınlanan 'Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun' ile kanunlaşmıştır" dedi.

EN ŞEFFAF ÇÖZÜM SÜRECİ

Kürt sorunu cumhuriyetin kuruluşuyla yaşıt olduğunu, sorunun varlığının uzun süre kabul edilmediğini belirten Akyeşilmen, "İlk kez sorunun varlığını Süleyman Demirel dillendirdi. Türküler bile yasaklanmıştı. Müzik Turgut Özal döneminde serbest bırakıldı. Bu büyük bir travma. Ben Mardinliyim. Bizim köyümüz boşaltıldı. Küçükken hep askerlerden korkardım. Sistem belli bir düşünceyi dayatıyor. Neyin sorun olup olmadığını onlar belirliyor. Çözüm süreçleri hassas süreçlerdir. İspanya, İrlanda ve Güney Afrika'ya baktığımızda bu ülkelerde çözüm süreci başladığında kan gövdeyi götürüyordu. Biz de ise böyle bir şey olmadı. Uzun süredir bir çatışmasızlık ortamı var. Türkiye süreci benimsedi. Son seçimlerin sonuçları bunu gösteriyor. Halk sürecin arkasında. Dünyadaki en şeffaf çözüm süreci Türkiye'de gerçekleşiyor diyebiliriz. Genelde perde arkasında yürütülür görüşmeler. Çözüm sürecinde CHP ve MHP ciddi bir muhalefet yapmadı.

MHP ve CHP dolaylı olarak destek verdi diyebiliriz. Partiler eleştirilerini yapıyor. Ama ciddi bir karşı duruş yok. Bu çok önemli" diye konuştu.

ÇATIŞMA YANLIŞ ALGIDAN KAYNAKLANIYOR

Çatışmaların nedenleri hakkında bilgi veren Doç. Dr. Akyeşilmen, "Çatışma, basitçe fikir ayrılığından savaşa kadar bir dizi çatışmalı ilişki türlerini ve davranışlarını ifade eden bir kavramdır. Çatışmaların doğası ve dinamikleri birbirinden farklıdır. Siyasi çatışmaların nedenleri, değer farklılıkları, siyasi, ideolojik, ekonomik, kültürel ve etnik farklılıklar, sosyal, psikolojik ve coğrafi unsurlardır. Çoğu çatışmada değer farklılıkları ve güç dengesizliği yer alırken, çatışmalı ilişkilerin gelişmesinde yanlış ve algı ve iletişim eksikliği önemli rol oynamaktadır. Çatışma, gerçek nedenlere dayanmayabilir. Hatta çoğunlukla çatışmalar yanlış algı sonucunda ortaya çıkıyor. Dünyada her yıl kayıt altına alınan siyasi çatışmaların sayısı yüzlerle ifade edilmektedir. Örneğin 2009 yılında bu sayı 400 civarındadır. Bu çatışmalar dünyanın 7 kıtasında, farklı nedenlerle ortaya çıkmaktadır. Bir kısa zamanda çözülürken, bir kısmı on yıllarca sürüyor. Çözümler de toplumların medeniyet ve barış düzeylerine, aktörlerin adalet, ahlak ve vicdan gibi insani değer ve melekelerinin derecelerine bağlı olarak değişmektedir. Zamanla sorunlar aktörleri de aşarak uluslararası bir mesele haline gelebilmekte ve çözümleri de toplumuları aşabilmekte. Siyasi çatışmaların benzer yönleri şöyle: Ulus-devlet inşa sürecinde ya da rejim değişikliğinde çoğunluğun eşitliği kabul etmemesi ve azınlıkların hak ve hukukunu reddetmesi, zamanla bu ret edişi inkar ve imha politikalarına dönüştürmesi ve nihayetinde zamanla farklı olsa da bir dirençle karşılaşması" şeklinde konuştu.

BİRBİRLERİNİ İMHA ETMEYE ÇALIŞTILAR

Türkiye'de sorunun varlığının kabul edilmesinin uzun zaman aldığını ve sorunun çözümü için bir takım adımların atılmasının önemli olduğunu söyleyen Akyeşilmen, "Siyasi çatışmaların ilk safhalarında taraflar ortak sorunu görmek yerine, genellikle birbirlerini sorun olarak görürler. Bu nedenle sorunları ortadan kaldırmak yerine, birbirlerini ortadan kaldırmaya çalışırlar. Ülkemizde de böyle oldu. Sorunun tüm yönleriyle tanımlanmasının, çatışmanın çözümünde büyük önem arz ediyor. Kürt Sorunu'nun doğası ve tarihsel arka planı da var. Siyasi yapı, güç dağılımı, sivil asker ilişkisi, sivil toplum kuruluşlarının ve medyanın rolü, insan haklarının durumu gibi hususları da göz önünde bulundurmak lazım. Sorunun varlığı tüm taraflarca kabul edildikten ve tüm etkenler göz önüne alınarak yapılan doğru bir tanımdan sonra barışçıl bir çözüm üzerinde durulur. Barışçıl yöntemler dışında yeryüzünde hiçbir sorun çözülmemiştir ve çözülmesi de mümkün değildir" sözlerini kullandı.

ÇATIŞMA DİLİ ÇÖZÜMÜ ZORLAŞTIRIR

"Çatışmada taraflar hep karşı tarafı ötekileştirir, kötülüğün kaynağı olarak görür, her türlü olumsuzluğu ona yükler ve hatta insan dışılaştırır" diyen Akyeşilmen, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tarafların kullandığı bu tarz suçlayıcı, ötekileştirici ve aşağılayıcı dil, taraflar arasında nefreti ve düşmanlığı körükler. Zamanla bu dil normalleşir ve nefret diline dönüşür ki bu da, tarafların mantıklı düşünmesinin önüne geçecek bir inanca dönüşebilir. Çatışma dilinin terk edilmesi, tarafların birbirini anlama ve diyaloğa hazır olma sürecini hızlandırır. Çatışma dilinin günlük söyleme ve medyaya hakim olması çatışmaları derinleştirir ve çözümü zorlaştırır. Çatışmalarda dilin günlük hayattaki kullanımı, eşitsizlikleri ve anlaşmazlıkları açığa çıkarırken siyasetçiler, kanaat önderleri ve medya tarafından nefreti tırmandırmak veya fiziksel güç kullanımını meşrulaştırmak için de kullanılır."

KALICI BİR BARIŞ İÇİN DİYALOG ÖNEMLİ

Taraflar arasında diyaloğun olmasının çözüm süreci açısından önemli olduğunu dile getiren Akyeşilmen, "Zira diyalog, tarafların birbirini tanıması, anlaması, var olan önyargıların yıkılması, empati kurulabilmesi, ortak çıkarların görülmesi açısından önemlidir. Diyalog çözüm için en önemli unsurdur. Başarılı bir iletişimin sağlanabilmesi de genellikle arabulucu, kolaylaştırıcı ya da danışman olarak bilinen üçüncü bir tarafın varlığına bağlıdır. Soruna barışçıl ve kalıcı çözüm bulunabilmesi için geçmişte yaşanan acıların, şiddetin, faili meçhullerin ve mağduriyetlerin bütün toplum tarafından bilinmesi gerekir ki öğrenme, empati yapma ve vicdanı hareket geçirme süreci başlayabilsin. Güney Afrika'daki Hakikat ve Uzlaşma Komisyon ile Ruwan'daki Gakaka sistemine benzer bir mekanizmanın kurulmasıyla gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkması gerekir. Çözümde üçüncü bir tarafın varlığı da önemli. Zira hiç kimse hem hakem hem de oyuncu olma özelliğine sahip değildir" dedi.

20-1.jpg

İNSANLAR BÜYÜK BEDELLER ÖDEDİ

Anayasal reformların önemine de dikkat çeken ve "Demokratik ve katılımcı bir anayasa, önemli bir çatışma yönetimi belgesi olabilir" diyen Doç. Dr. Akyeşilmen, sözlerini şöyle sürdürdü: "Barışçıl bir birliktelik toplumsal mentalitede, kültürde ve anlayışta barışcıl unsurların ağır basması mümkün olabilir fakat, modern çağda toplumları dizayn eden, onları yeniden biçimlendiren ve bazı davranışlara zorlayan anayasal yapılar olabilmektedir. Anayasalar gücü tek elde toplar, bazı kesimleri yok sayar hatta ötekileştirir ve adaletsiz bir toplumsal düzen kurarsa, orada barış beklemek zordur. Yer yüzünde hiç bir çatışma sonsuza dek sürmemiştir. Er ya da geç çözüm bulunmuştur. Fakat önemli olan, insanoğlunun daha az bedel ödeyerek barışı gerçekleştirebilmesidir. Ne var ki insanoğlu tüm insanlık tarihindeki acı tecrübelerine rağmen hep yeniden tecrübe etmeyi tercih etmekte ve bedel ödemektedir. Barış süreci ise o acı bedelleri takip etmektedir. William Zartman, çatışan tarafların bir anlaşmaya varabilmesi için iki şartın gerçekleşmesi gerektiğini söylemektedir. Birincisi tarafların karşılıklı acı veren bir kördüğüm içinde bulunmaları ve şiddeti devam ettirerek veya artırarak içinde bulundukları kördüğümü aşamayacaklarını anlamaları durumudur. İkinci şart tarafların müzakere yoluyla bir çözüme varabileceklerine inanmalarıdır. Zartman, bu iki şartın gerçekleştiği anları 'olgun zamanlar' olarak adlandırmaktadır. Türkiye için de şartlar oluştu."

ANA DİLDE EĞİTİM SÜREÇ İÇİN ÖNEMLİ

Silahla barışın olmayacağını belirten ve süreçle ilgili önerilerde bulunan Akyeşilmen, sözlerini şöyle tamamladı: "Anadilde eğitimin önü açılmalı. Anadili, insanın doğumundan itibaren öğrendiği dildir. Anadili kişinin sosyolojik kimliğinin oluşmasında temel rolü oynar. Dolayısıyla bireyler anadilini rahat bir şekilde öğrenebilmeli. Bu eğitim verildiğinde sorunun büyük bir kısmı çözülür. Çoğu etken buradan besleniyor. Merkeziyetçilik demokrasinin önündeki en büyük engeldir. Devletin zihni fazla üniter. Yerel biraz daha güçlendirilmeli. Ayrıca süreç daha da şeffaflaşmalı. Süreç topluma mal edilmeli. Bölgede ayrı bir devlet kurmak isteyenlerin, ayrılmak isteyenlerin sayısı bir elin parmağını geçmez. İnsanlar her şeyden haberdar olmalı. Süreçle ilgili belli bir takvim yok. Bu da ayrı bir sorun. Herkesin memnun olduğu bir anlaşma olmalı. Silahla barış gelmez. Kimse kimseyi silahla yönetemez. Suriye'de, Irak'ta bunu gördük. Batılılara bel bağlamayalım. Sorunumuzu kendimiz çözelim. Biz kendimizi yönetemezsek başkaları bizi yönetir. Barış süreci iki ucu keskin bıçak gibi. Ya kazanırsınız ya da kaybedersiniz. Dolayısıyla dönüş yok. Bölgenin güçlü bir dini hassasiyeti de var. Din alimleri etkili. Ancak onların siyasi bir mekanizması yok. Hz Ali, 'İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır' der. Dolayısıyla bizler de yıllarca düşman gibi gördük birbirimizi."

KERİM ATICI - merhabahaber.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.