Safımızı belirlemeliyiz

Safımızı belirlemeliyiz

İl Müftüsü Prof. Dr. Ali Akpınar, “Biz birbirimizle sınanıyoruz. Çile çekmiş, çilenin ne demek olduğunu bilen bir milletiz. Onlar koştururken biz olduğumuz yerde duruyorsak bu bizim ayıbımızdır. Hak dava uğruna daha kesintisiz çalışmalıyız” dedi

RÖPORTAJ: EMRE ÖZGÜL

İl Müftüsü Prof. Dr. Ali Akpınar, “Biz birbirimizle sınanıyoruz. Çile çekmiş, çilenin ne demek olduğunu bilen bir milletiz. Şer odakları 24 saat koşturuyor. Onlar koştururken biz olduğumuz yerde duruyorsak bu bizim ayıbımızdır. Hak dava uğruna daha kesintisiz çalışmalıyız” dedi

PEYGAMBERSİZ DİN OLMAZ

Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.S)'in sünnetini inkar edenlerin olduğunu ve bunlara riayet edilmemesi gerektiğini dile getiren Akpınar, “Peygamberimizi devre dışı bırakarak, efendimizin sünnet ve yaşantısına kulak vermeyerek, dini anlamamız mümkün olamaz. Allah, korusun telafisi olmayan, büyük yanlışlara düşebiliriz” şeklinde konuştu.

 

ALİMLERDEN YARARLANMALIYIZ

**İslam bugün nasıl algılanıyor?

-İslam; yüce Allah'ın insanlık için seçtiği dinin adıdır. İlk peygamberden son peygambere bütün peygamberlerin insanlara ulaştırdığı dinin adıdır. Bu konuda peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.S) “Biz, peygamberler baba bir kardeşiz. Hepimizin dini birdir” buyuruyor. İslam bir hayat mecmuasıdır. Birilerinin sandığı gibi sadece vicdanları, ahireti ilgilendiren, inanmakla biten bir din değil; özellikle bunların yanı sıra dünyayı düzenlemek için gelmiştir. İslam'ın ahireti düzenleme gibi bir derdi yoktur. Sadece ahiret ile ilgili bilgiler verir. Hem bireysel hem de sosyal hayatı düzenler. Bu dinin doğru algılanması için de ana kaynaklara gitmektir. Bunun için referans Kur'an-ı Kerim ve efendimizin sünnetidir. Müslümanım diyen pek çok insan, dinimizi tam anlamıyla kaynaklarından öğrenmiyor. Anneden babadan duydukları bilgileri dini bilgi olarak yeterli görüyorlar. İmanın, İslam'ın şartlarını, 32 farzı sayarsam dini biliyorum diye düşünüyorlar. Halbuki din; insanın bütün hayatını kuşatan ilahi kurallar manzumesidir. Bir bütün olarak kavramak lazım. Mezhepler bunu bir ölçüde yaptı. Bugün de bu işi bilen alimlerimizden yararlanmalıyız.

 

GELECEĞE ÜMİTLİ BAKIYORUZ

**Toplumsal olarak şuan hangi konumdayız? Kısaca bahseder misiniz?

Çok karamsar olmamak gerekir. Hz. Ali (r.a) güzel bir sözü var. “Çocuklarınızı yaşadığınız zamana değil, yaşayacakları zamana göre hazırlayın.” Biz, bu dönemin insanıyız. Teknik maddi gelişme ve şartları göz önünde bulunarak gidişatı değerlendirmemiz gerekiyor. Bugün televizyon, internet ve sosyal medya gibi birçok gerçek var. Elbette bu imkanların sunulmasıyla insanların dünyaya olan meyili arttı. Dünyevileşme çoğaldı. Gençler özellikle savrulma yaşıyor. Bu şartlarda dinini bilen, günahlardan kaçan ve ona göre yaşayanlar da var. Sayısal mukayese doğru değil. Her zaman niceliği değil, niteliği de düşünmeliyiz. Geleceğe ümitle bakıyoruz.

SIZLANMA HAYIFLANMA VAKTİNDE DEĞİLİZ

**Müslümanlar üzerine düşen sorumlulukları yeterince yerine getirebiliyor mu?

Peygamberler varken bile kötülükler vardı. Bunların olması normal. Cenneti kazanmak kolay değil. Cehennem boşa yaratılmamış. Safımızı belirlemeliyiz. Üstümüze düşeni yapıyor muyuz onu düşünmeliyiz. Müslümanlar üzerine düşen sorumlulukları layıkı ile yerine getirmiyorlar. Kainatta hiçbir şey boşluk kabul etmez. Müslümanların boş bıraktığı yerleri birileri var gücüyle doldurmaya çalışıyor. Şer odakları 24 saat koşturuyor. Müslümanlar boş duruyor, kendi basit çıkarları doğrultusunda hareket ediyorsa o boşlukları elbette birileri doldurur. Allah; Kur'an-ı Kerim'de insanlara koşturun emrini verirken, diğer taraftan da küfür, fesat ve bozgunculukta koşturan Gayrimüslimleri anlatır. Bunlar koştururken biz duruyorsak bu bizim ayıbımızdır. Hak dava uğruna daha kesintisiz çalışmalıyız. Müslümanların geldiği nokta hak ettikleri nokta değil, Allah'ın lütuf ettiği noktadır. Bütün yaşanan kötülüklere rağmen Allah, bu kaygan zeminde bizi koruyor. Yarım yamalak çalışıp, bu günlere gelen Müslümanlar; kim bilir biraz daha gayretli çalışırsa Allah, bize neleri nasip eder? Sızlanma, hayıflanma ile vakit geçireceğimize tedavi için ne yapmamız gerektiğini çözümlemeliyiz. Din eğitimi veren okullara, kurumlara yönelişler düne göre daha fazla. Aslında bu da Müslümanların kendi kimliklerine dönmeleri açısından bir vesile. Gönül coğrafyamızda oynanan oyunlar, dostumuzu düşmanımızı bize tanıtıyor. Dini çocuklarımıza doğru bir şekilde anlattığımızda onlar asla hayattan kopmaz, nefislerinin eline düşmezler. Nefsi ıslah edip, yönetmek önemlidir.

BİZ DİNİMİZİ EFENDİMİZDEN ÖĞRENDİK

**Sünneti inkar eden selefi zihniyetli bazı kesimler bununla ne kazanmak istiyor?

-Kelime-i Tevhid ile Allah ve Resulullah yani “La ilahe illallah Muhammeden Resulullah” diyoruz.  Allah bile bunu ayırmamışken, bizim ayırmaya kalkmamız hiç doğru bir tutum değil. Kaldı ki Allah, dinini doğrudan insanlara göndermedi. Peygamberleri seçti ve mesajını onlar vasıtası ile gönderdi. Peygamberi devre dışı bırakarak, sünnet ve yaşantısına kulak vermeden dini anlamamız mümkün değildir. Kur'an-ı Kerim'e bakılınca Allah'a ve resulüne iman zikredilir. Bununla kalınmaz Allah'a ve peygambere itaat, Allah'ın ve peygamberin önüne geçmeyin de zikredilir. Peygambersiz din olmaz. Yanlış anlaşılmalara düşer insan. Dinin en temel ibadetlerini bile Kur'an da temellerini bulsak da ayrıntılarını ve şekillerini peygamberimizden öğreniyoruz. İbadetlerin yapılış şekillerini efendimizden öğrendik. Peygamberimiz adına uydurma rivayetler oluyor. Peygamberi devre dışı bırakmak isteyenler sesleri çok çıkan bir azınlıktır. Çok abartmamak lazım.

ÇİLE ÇEKEN BİR ÜMMETİZ

**Müslümanlar birbirine nasıl yaklaşmalı?

Müslümanlar, yaşadıkları bütün kötü olay ve baskılara rağmen yine de tahammüllü. Coğrafyamızda çok kötülükler işleniyor. Biz Anadolu'da yaşayan Müslümanlar olarak çile çekmiş, çilenin ne demek olduğunu bilen bir milletiz. Ortadoğu’da yaşananları en iyi anlaması gereken milletiz. Dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesi olarak bunu kanıtlıyoruz. Ensar muhacirle, muhacir ensarla sınanır. Zorunlu olarak buraya gelen ve bize sığınan kardeşlerimizi Allah için üzmemeliyiz. Birbirimize karşı sorumluluklarımız var. Aramızda kültürel, sosyal, tarihi ve dini alışveriş var. Onların burada bulunması ülkemize bereket verecek.  Hoşgörüyü doğru anlamak gerekiyor. Kardeşlik hukuku çerçevesinde birbirimize katlanmamız gerekiyor. Biz birbirimizle sınanıyoruz. Bunun bilincinde olmalıyız. Din bir bütün olarak anlaşılmayınca bazı ilkeler sloganlaştırılmış. Günahların bazısı öne çıkmış bazısı ötelenmiş. Büyüğüne küçüğüne bakmadan bütün günahlardan kaçınmak lazım. İnsanların hakkını sömürmek, kul hakkı yemek de haramdır. Namazda öne çıkıp, İslam'ın diğer hükümlerini ötelemek mantıklı değil. Allah'ın, varlıkların ve kulların hakkı bir bütündür. Sevgiyle dinimize sahip çıkmalıyız.

HATAYA DUYARSIZ KALMAK HOŞGÖRÜ OLMAZ

**İslam dininde hoşgörü ve kardeşliğin tanımı ve yeri nedir?

İslam, kelime manası ile barış ve esenliği ifade etmektir.  Kardeşimizle görüştüğümüzde birbirimize söylediğimiz ilk sözün adı  Es-Selamü Aleyküm'dür. Bu; Barış, esenlik sana olsun benden sana zarar gelmez demektir. Bu güzel sözü, namazlarda dualarda ve günlük hayatımızda sıkça kullanırız. Yaratılanı yaratandan ötürü hoşgörmeyi bilmeliyiz. Hoşgörü; yanlışları, isyanları, günahları kabullenmek veya onlara duyarsız kalmak değildir. Adam her türlü kötülüğü yapıyor, hoşgörmek olmaz. Yanlış yapana duyarsız kalmak, doğru değil. Aleni kötülük işleyene duyarsız kalınmaz. Yanlışından dolayı onu silmek hoşgörüşüzlüktür. Biz insanları doğruları, yanlışları, sevapları ve günahları ile kabul edeceğiz. Ama kötülükten onları alıkoyma noktasında elimizden gelen gayret ve çabayı da göstermeliyiz. Bu konuda Kur'an-ı Kerim “İyilikleri emredin, kötülükten sakındır” demiş.  İyiliklerin adamı olmalıyız. Günahkarda olsa, hatalı da olsa insan, Allah'ın yarattığı en şerefli varlık insandır. Dinimiz hoşgörü dinidir. Peygamberimiz 13 yıllık Mekke döneminde Müşriklerle, putperestlerle zorunlu olarak yaşamıştır. Medine'de peygamberimiz, diğer din mensupları ile ihtiyari olarak yaşamıştır. Yanlış yapana yanlışını söylemiştir. Ateşe gideni uyarmıştır. Zaten yanlışa gideni uyarmak da bir müminin görevidir.

Prof. Dr. Ali Akpınar kimdir?

1963 yılında Konya'da doğan Akpınar; İlk, orta ve lise öğrenimini Konya'da tamamladı. 1984 yılında Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitirdi. 1988 de (SÜ) Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Tefsir ana Bilim Dalında Yüksek Lisans, 1993 de Doktorasını tamamladı. Prof. Dr. Akpınar'ın 60'ın üzerinde ulusal ve uluslar arası makalesi, 20 adet yayınlanmış kitabı bulunmaktadır

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.