Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Nostaljik Ş(aşırmalar)

Nostaljik Ş(aşırmalar)

Nostalji duygusu, her insanın zaman zaman başvurduğu, bizi istemeden de pençesine alabilen bir duygudur.

Günden kopup gitmelerimiz, geçmişte mütemadiyen dolanışlarımız bir kıvranışı, arayışı da hatıra getirir.

Sıla, sevdikler, tarihler hikâyeler üzerinden savrukça ileri-geri gideriz; bin bir heves ve hayali takıp geliştiririz.

İçimizdeki “Kayıp Cennet”se, el değmedik, saf bir güzellik olarak yaşar durur.

Hakikatin hilâfına, istediğimiz gibi oynama, allayıp pullama ve muhtemelen hoş görmediğimiz durumları silme/itme durumu; bir çeşit firar hissini kolaylaştırıp sık(ı)laştırır. Nostaljiyi davet eder.

Şahsî tarihten ötede, toplumca müşterek bazı dönemler üzerinde çokça durulması, zaman sıçramaları, geleneğe ya da seçili bir tarihe değinmeler; gerçekten ona hak ettiği lâyık olduğu kıymetin verildiğini, önemsendiğini göstermez.

Meselenin dikkate değer bir noktası, bizim geçmiş(imiz)le kurduğumuz ilişki biçimidir. Bu münasebet, ana hatlarıyla sathîdir, ilmekleri yoktur veya kopuktur.

Güzellik bağlantımız, daüssıla duygumuz da, hayatımıza şamil bir şuurun ve ölçünün gözetiminde değil, çoğu defa sırf hayalle şişirilmiş, derme çatma, üfürükten yapılardır.

Esasen bugüne içerik, hayatî bir unsur, belirli bir mânânın, bütünün parçası olarak taşınmaması, temelli bir kabulün olmadığını işaretler.

Belki sadece vasatî insanın değil, aydın kesiminin de –her ne kadar görkemli etiketler koysalar da- gelgeç duraklarından, konforlu hülyalarından biri olduğunu delâlet eder.

Sayı bolluğuna rağmen “beyin takımı” akıllarını toplayıp iş görmez, yüksek tefekkür ve mahsulü neticesinde ilerlenilmez.

Belki hepsi, muhteşem kulelerine, bilim rengi kuşanmış ütopik sayıklamalarına ve bir nevî daüssıla duygusuna gömülmüşlerdir.

Hülyanın, kuruntunun belirsizliği ve dipsizliğiyle, albenili kisveleriyle özlemli hayallenmeler, her çeşit insana galebe çalabilir.

Ancak ülkenin fikir ve iş üretecek kesimlerinde, yönetip rehberlik edecek seviyedeki insanlarında, adını ne koyarsanız koyun “gerçekten kaçış” olarak tezahür etmesi, açık net tehlikelere karşı müşterek bir bakış açısı ve ortak temel belirmemesi ehemmiyet arz eder.

Zafiyetimizin önemli sebeplerinden biri de, düşünce geleneğimizin akamete uğraması üzerinde yeni bir bina edememek olsa da; acil hareket eylem isteyen şart ve durumlara rağmen, hayalet dönemlerde, dün-yarın adına düşlerde d(eşinmek), kafası karışık aylak aydınımızın nostaljik takıldığına da yorumlanabilir.

Evrensel Kapitalist Barış için taklalar atıp yorgun düşerken; bir türlü büyüyememiş veletler olarak, sessizce “dünya çemberini” çevirdiği, küre i arzla top gibi oynadığı, “irfan mektebinin” tamamen dışında düzmece göklere methiyeler yazdığı, ağzında “demokrasi, özgürlük lolipopu” çıkmaz keçi yollarına çıtkırıldım havai “Nazım’lar” döşediği söylenebilir.

Bazen zaman üstüne çıkmak elzem olabilir ama devrandan düşmemek için, zamanı da şaşırmamak ve mevcudu iyi okumak değerlendirmek gerekir.

Ayrıca önemli olan husus, bir takım üstün gördüğümüz değerlerin; yönelişimiz ve özlemimizin işaret ettiği mânâ ve kıymetlerin, bütün dönemlere ve yaşayışımıza şamil olmasıdır.

Sonuçta, hayatın anlamının tükenmezliğinde; nostaljiyi de, içine alıp taşıdığı sayısız düşünce ve hayali, kendimizi de “tüketir” dururuz.

Sorumluluğunu müdrik her insanın bütün duyuş ve düşünüşüne, hayatına, faaliyetlerine dikkat eden, bir kontrol ve muhasebe duygusuna sahip olması lâzım gelir.

Bir noktadan sonra, bizi bizden alan nostaljik ş(aşırmalar), çığırından çıkmış hayaller ve idareten işlerle değil; gücümüz nispetinde, hayırlı niyetlerle hakikî yapılanmalara gitmekle yükümlüyüz.

Eyleme yönelmemiş duygu yoğunluğu, hayal dünyasına sürekli kendini terk, düşsü rakamlarda gezinme, insanın kendine, özüne, çevresine de “yabancılaşması” olsa gerek.

“Şartları(mızı)” bir ölçüde, maziden mülhem ama içi ve dışımızı mamur ederek değiştirebilir; hasret ve beklentilerimizi gerçekleştirebiliriz.

Yahut özümüzü “farkındalıkla”, uyanıklıkla girişeceğimiz gayretler ancak etkili ve müyesser olur.

Ve asıl hasretlerimizi bulacağımız; sulh ve sükûna kavuşacağımız, melce makam, bizi çeken alan önemlidir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi
SON YAZILAR