Metro Konya'nın en büyük ihtiyacı

Metro Konya'nın en büyük ihtiyacı

Dünyada ilk metronun 1860 yılında Londra'da işletildiğini ifade eden Prof. Dr. Akif Çukurçayır, “2015 yılındayız ve hala metroyu tartışıyoruz. Tartışmanın anlamı yok; metro, hava ve su gibi Konya'nın ihtiyacıdır” dedi

RÖPORTAJ: MEHMET AKİF SÜTÇÜ

KONYA TÜRKİYE'Yİ SOLLADI

Konya'daki yerel yönetimleri ve başlıca kentsel sorunları gazetemize değerlendiren  Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi  Kentleşme ve Çevre Sorunları  Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Akif Çukurçayır, “Konya, kentleşme açısından Türkiye ortalamasının oldukça üstünde” dedi.

NÜFUS 10 YILDA İKİ KATINA ÇIKACAK

Yüksek hızlı tren, metro ve Akdeniz tren hattının tamamlanmasıyla Konya'nın nüfusunun çok hızlı artacağını belirten Prof. Dr. Çukurçayır, “Konya'nın nüfusu 20 yılda iki katına çıktı. Bu gelişmelerle 10 yıl sonra iki katına çıkacak. Bunu çok iyi takip etmeliyiz” diye konuştu.

*Hocam seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte gündem iyice ısındı. İlk olarak ülke gündemini kısaca değerlendirir misiniz?

-3 dönem seçim kazanıp, 4. dönemde kazanma arzusuyla dolu olan bir iktidar partisi var. Bunun karşısında da 2 tane etkin muhalefet partisi var. Bu seçimin sonuçlarını kimsenin kestirebildiğini düşünmüyorum. İktidarlar, süre ilerledikçe yıpranır ve oy kaybederler. AK Parti halihazırda en güçlü parti. Fakat seçim sonuçları hakkında yorum yapmak şimdiden çok zor.  Türkiye'de yurttaşlık sorunu var aslında. Politikaları sorgulayıp, kendi iradesiyle kendine yol çizebilen bir yurttaş profilinden söz etmek çok zor. Bundan dolayı bizim Batı'ya bakmamız gerekiyor. Milli geliri en fazla olan ülkeler Batı'da. Demokrasinin en güçlü olduğu ülkeler Batı'da. Demokrasiye uygun bir davranış yolu geliştiremezsek, siyasi gerginlikler ve ekonomik kriz dahil her türlü sorunla karşılaşabiliriz. Ancak, Türkiye her krizde çok önemli mesafeler alıyor. 1980'den sonra Türkiye gözünü açtı, dünyanın gidişatını gördü ve önemli mesafeler aldı. Her şeye rağmen, Türkiye'yi emekleyen bir çocuk olarak görmek doğru olur. Henüz yürüyüp koşma aşamasında değiliz. Çünkü, sürekli olarak temel konularda keskin tartışmalar yaşıyoruz.  Türkiye'de hak ve hukuk denildiği zaman kimse dışlanamaz. Bizim artık katılımcı siyaseti öğrenmemiz gerekiyor. Genel başkanların belirleyici olduğu bir siyaset, katılımcı bir siyasete uygun değil.

*Seçimlere kısa bir süre kala yurttaşlar ve sorunları siyasi partilerin aklına yeni mi gelmeye başladı?

-Yakın dönemlere kadar vatandaşlar her zaman seçim döneminde hatırlanırdı. Partiler seçimden seçime gelir bir sonraki dönemde yine aynı sahneler yaşanırdı. Ama bu son dönemlerde azaldı. Özellikle iktidar partisi bunu çok iyi bir şekilde gerçekleştiriyor. Her belediye her an seçim olacakmış gibi çalışıyor. Bu konuda muhalefet partilerinin çok büyük bir eksikliği var. Muhalefet partileri ise seçimden seçime kendilerini gösteriyor. Biraz ağır olacak ama muhalefet partileri iktidarı istemiyor sanki. Eğer iktidarı isteselerdi 5 yıl boyunca seçim için çalışırlardı. Bu 5 yıllık süre içerisinde muhalefet partilerinin gündem oluşturmaları ve  politikalar oluşturup kamuoyuna açıklamaları gerekiyor. Ama bunu yapamıyorlar. En son CHP seçim beyannamesini açıkladıktan sonra gündem oluşturdu. Eğer muhalefet sürekli iktidarın belirlediği gündemin arkasından sürüklenir ve “reaksiyonerlik”ten başka bir yöntem geliştirmezse işi zor. Muhalefet her zaman iktidar gündeminin arkasından gidiyor. Sosyal politikalar, ekonomik iyileşme ve eğitim ile ilgili sorunlara neşter vuracak çözümler geliştirmeleri gerekiyor. Muhalefet partileri, seçimlere 3-4 ay kala çalışmaya başlıyorlar bu da vatandaşı ikna için yetmiyor. Muhalefetin vatandaşın dilini konuşması, vatandaşın duygularına hitap edebilmesi lazım ki başarılı olabilsin. Normalde iktidarlar ikinci döneminde kan kaybeder ve yıpranır. AK Parti ise 3. dönemini kazandı. Bu seçimlere de güçlü bir şekilde giriyor. Muhalefet gerçekten oylarını artırıp iktidar olmak istiyor mu? Bu soruyu soranların sayısı hiç de az değil. Bu tür değerlendirmelere muhalefet partilerinden  hemen itirazlar geliyor, “muhalefetin imkanları zayıf” diye. Haklı olabilirler, ama her ilçede teşkilatlar var. Kendilerini tanıtma ve politika geliştirip açıklama imkanı da var. Bunlar çok zor şeyler değil. Seçim çalışması konusunda yeterli olduklarını düşünmüyorum. İktidar beş yıl boyunca seçime hazırlanırken, siz sadece 5 ay çalışırsanız çok fazla mesafe kat edemezsiniz.

*Belediyelerin her an seçim olacakmış gibi çalıştığını söylediniz. Genel seçimler yerel yönetime nasıl yansıyor?

-Yerel yönetimler seçmene sempatik gelecek projeler yapıyor. Biraz popülist, biraz da işlevsel yatırımlarla bunu yapıyorlar. Parti ayrımı gözetmeksizin bunu bütün yerel yönetimler için söyleyebiliriz. Yerel yönetimler demokrasinin okuludur. Yerel düzeyde katılımcı demokrasi yine zayıf. Dolayısıyla belediyeler gerçekten çok etkin çalışıyor. Artık belediyeler vatandaşa ulaşmada profesyonellik kazandı. Sosyal yardımlar da bunda etkili. Vatandaşın da büyük bir kısmının gelir düzeyi çok düşük olduğu için kendisiyle kim daha fazla ilgilenirse oyunu ona veriyor. Öncelikle vatandaşın ekonomik yönden güçlü olması lazım ki, her türlü beklentiden bağımsız olarak, kendi iradesiyle oyunu verebilsin.

METRO HATLARI YAYGINLAŞMALI

*Hocam Konya'ya metro hattı yapılacağı açıklandı. Metro hattı Konya'ya neler kazandırır?

-Metro hattının yapılacağını duyunca çok sevindim ve hemen sosyal medyada paylaştım. Bir takipçim ise ne gerek var böyle bir çalışmaya daha tramvaylar işlemiyor diyerek tepki gösterdi. Bu klasik bir muhalefet davranışı. Oldukça yanlış bir tepki. Konya’ya metro; hava ve su kadar gerekli. Türkiye kentlerinin hepsi metro ve toplu ulaşım konusunda çok başarısız. Trafik ve ulaşım sorununu çözmüş Türkiye'de hiçbir kent göremezsiniz. Biz ülke olarak çok şeye geç kaldık. Ulaşım sorununun çözülmemesinin en önemli nedeni, her şeyden önce kentlerimizde metro sisteminin olmaması ya da çok cılız olmasıdır. Metro demek uygarlık demektir. Vatandaşa sunulan yaşam kalitesi demektir. Bizim şehirlerimize ne metro ne de tramvay düşünülmüş. Geniş bulvar ve caddeler yok. Mevcut caddelerin de ortasına tramvayı konduruyorsunuz. Sonuç olarak da trafik perişan hale geliyor. Metro hatları istenilen düzeyde değil. Türkiye'de çok az şehirde metro hattı var. Ulaşım yoksa eğitim, kültür ve sağlık doğru işlemez. İsteyince yapamayacağımız hiçbir şey yok. Hızlı treni de olmaz diyorlardı ama yapıldı. Konya'ya fazladan 10 kat değer kattı. Konya'nın cazibe merkezi olmasını çok etkiledi. Ancak hızlı tren ile Ankara'dan gelen bir kişi neredeyse aynı süre içerisinde kampüse gidiyor. Bu altyapı yetersizliğini ortaya çıkartıyor. Dünyanın ilk metrosu 1860 yılında Londra'da işletiliyor. 1900’de Paris’te, 1902’de Berlin’de 1904’te New York’ta işletilmiştir. 1931’de de Moskova’da metro inşaatı başlamıştır. Bazıları yalnızca Moskova metrosunu görmek için bile Moskova’ya gidiyor. Turistik bir değer haline bile gelmiş. Şimdi 2015 yılındayız ve hala tartışıyoruz. Konya’da çevre yolu da bir an önce bitirilmeli. Hızlı tren için Akdeniz bağlantısı da projelendirildi ve Konya'nın nüfusu çok hızlı artacak. Konya'nın nüfusu 20 yılda iki katına çıktı. Bu gelişmelerle 10 yıl sonra iki katına çıkacak. Daha hızlı bir nüfus artışı bekleyebiliriz.

İSTANBUL ODAKLI  BÜYÜME YANLIŞ

*Metro çalışması oldukça uzun bir süreyi kapsıyor. Bu süreyi Konya'nın altyapısı kaldırabilir mi? Altyapının yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?

-Şehrin altyapısı bunu gayet rahatlıkla kaldırabilir. İnşaat teknolojileri de buna uygun. Şehrin altından yeni bir şehir inşaa ediliyor çünkü. Dünyanın birçok şehrinde 2 veya 3 katlı metrolar var. Biz hala bu işin zorluğunu düşünüyoruz. Mevcut hayatı aksatmama da ise çok başarılı olduğumuz söylenemez ama bu sorunların metro hattında olacağını düşünmüyorum. Bazı şeyler aceleye getiriliyor. Seçim yatırımı olarak gösteriliyor. Sonuç olarak, sorunlu da olsa işleyen bir tramvay hattı var. Türkiye genelinde dört dörtlük bir toplu ulaşım yok maalesef. İstanbul odaklı kentleşme politikası da yanlış. Bütün Türkiye İstanbul'a bakıyor. Konya, Kayseri, Trabzon, Gaziantep gibi kentlerin sanayi bakımından güçlendirilmesi lazım. İstihdam ve ulaşım yönünden güçlendirilmesi lazım. Türkiye bütün enerjisini İstanbul'a harcıyor. Sanayiye paralel olarak kentleşmenin de gelişmesi gerekiyor. Konya’da ve hemen hemen bütün kentlerimizin merkezinde müthiş bir yapılaşma var. Dikey yapılaşma yerine yatay yapılaşma yapılmalı. 300 bin nüfuslu Avrupa şehirleri bile yayılmış durumda. Ancak biz betona mahkum yaşıyoruz. Yüksek katlı binalarla insanları doğadan kopartıyoruz ve hasta ediyoruz. Bizim kentler betona, gürültü kirliliğine ve trafiğe maruz kalıyor. Bizim kentler motorlu taşıtlara ve alışveriş merkezlerine göre dizayn ediliyor. Kilometrelerce yürünecek caddeler ve sokaklar olmalı. Türkiye’de kanserleşmiş bir gecekondulaşma vardı. Kısmen bunlar atlatıldı.

*Peki hocam Konya'daki kentsel dönüşümleri nasıl buluyorsunuz?

-Kentsel dönüşüm belediyeler için önemli bir gelir kaynağı. Burada bir rant üretiliyor ve bu rant özel kesimlere gidiyor aslında. Belediyeler kentsel dönüşümü bu yönüyle oldukça seviyor. Çünkü öyle ya da böyle gelir elde ediyorlar. Konya'da ise kentsel dönüşümde herhangi bir sıkıntı yok ve tarihi yapıların korunduğuna inanıyorum. Yüksek yapılaşma Konya için doğru değil. Kent nüfusunu şehrin merkezinde yoğunlaştıracak her türlü projeden uzak durulması gerekiyor. Yatay yapılaşma ile en fazla 4 katlı konutlar oluşturulmalı. Kesinlikle yüksek yapılaşmayı doğru bulmuyorum. Bizim kentlerimizi gittikçe yaşanmaz hale getiriyor. Konya, kentleşme açısından Türkiye ortalamasının oldukça üstünde. Kent merkezinde yanlış bir yapılaşma var ama Türkiye'ye oranla oldukça düzgün bir yapılaşma var.

*Konya'da Yazır bölgesine doğru hızlı bir şehirleşme var. Bu politikayı nasıl buluyorsunuz?

-Bazı tercihlerin ben çok isabetli olduğunu düşünmüyorum. Stadyum çok daha başka bir yere yapılabilirdi ve oraya da ayrı tramvay hattı yapılabilirdi. Selçuklu bölgesi çok yoğun bir bölge ve stadyumla birlikte belirgin bir kalabalıklaşma maliyeti oluştu. Konya gerçekten uçsuz bucaksız bir ova. Karaman, Ereğli, Ankara, İstanbul, Seydişehir yolları gibi Konya'nın genişlemesine uygun güzergahlar var. Baktığımız zaman 1 milyon kusur nüfusun 600 bini Selçuklu'da Bu çok büyük bir nüfus ve yoğunlaşma çok fazla. Bu nedenle belli bir bölgeye yoğunlaşmak çok yanlış. Meram ve Karatay bölgesinde elbette tarım arazileri kullanılmamalı. Ancak yine de o bölgelere de genişlemesi lazım. Farklı kent çekirdekleri ve merkezler oluşturulması gerekiyor. Alaeddin Tepesi civarı ve Meram odaklı bir kentsel sosyal hayattan söz edilebilir.  Gelişen ve değişen bir şehir için Selçuklu mimarisi belediyeler tarafından zorunlu olmalı. En azından dış cephede bunu yapabilirler. Bu coğrafyanın ruhu bir şekilde modern teknolojilerle binalarımıza işlenmesi gerekiyor. En azından çocuklarımız sokağa çıktığı zaman tarihten bir iz görüp kendisiyle ve geçmişiyle arasında bir bağ kurabilir. Çünkü şehir organizma gibi canlıdır. Bunun ruhunu çok iyi kavramamız gerekiyor. Milletçe bunu çok iyi görmemiz gerekiyor. Türkiye'de bunu gerçekleştirebilen hiçbir mimari yapı yok. Konya'da da bunun gerçekleştiğini söyleyemeyiz.

*Hızlı şehirleşmenin etkisiyle sanayinin de şehrin ortasında kaldığını düşünüyor musunuz?

-Sanayinin şehrin içinde olması hiçbir şekilde doğru değil. Sanayi ne kadar şehrin dışında olursa o kadar iyi olur. Her şeyden önemlisi üretim faaliyetinden dolayı ortaya çıkan bir hava kirliliği var. Konya'nın da önemli sorunlarından birisi. Ahmet Hilmi Nalçacı Kule Site'nin bulunduğu bölgeye otogar yapıyor. Şehrin dışında otogar olur mu diye çok büyük tepki gösterilmiş o dönem. Şimdi onun yerine AVM ve konutlar yapıldı. Şimdi orası şehrin kalbi oldu. Şehrin ortasında kaldı. Bu dinamizmi görmek lazım. İyi bir vizyon, uygun bir strateji oluşturmak lazım. Kentler; doğar, büyür, gelişir. Sürekle çürüyen yerler onarılmazsa ortaya ölü şehir (nekropolis) çıkar. Şehrin içinde kalan sanayi bölgeleri, zamanla şehrin ölü bölgelerine dönüşebiliyorlar. Evet sanayi önemli ve vatandaşın ulaşması gerekiyor. Ancak Konya'da toptancılar pazarı, gıda hali, kunduracılar, Zafer Sanayi şehrin göbeğinde kaldı. Bunlara yeni yerler açılarak dönüşüm yapılması gerekiyor. Ancak, bu elbette çok maliyetli ve zaman alacak bir iş. Oraya yapılacak bir yeşil alan Konya'ya çok büyük bir değer katacaktır. Yeşil alanlar kentlerin akciğerleridir. Yoğun kalabalıklar ve taşıt trafiği kentte yaşayanları strese boğabiliyor. Birkaç kilometre sonra yeşil alana ulaşıp doğa ile baş başa kalabilirseniz orada uygarca bir kentleşme politikası var demektir. Ama biz Türkiye genelinde yeşil fukarasıyız. Bir şehrin yüzde 40'ı yeşil alan olmalı. O zaman uygarlığı yakalamış ve biraz da hayatla barışmış oluruz.

*Büyükşehir Yasası da birinci yılını doldurdu. Bu bir yılı nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Ben bu modeli genel olarak doğru bulmuyorum. Konya’da 31 ilçe, 584 köy ve 168 belde var. Köy ve beldeler mahalle oldu. Büyükşehir Belediyesi buralara aynı anda hizmet götürmek zorunda. Yetkililer sorunsuz bir şekilde bunları hallettiklerini söylüyor. Her bölgede tampon mekanizmalarının kurulduğunu söylüyorlar. Ancak köyler ve uzak ilçeler bazı hizmetleri almada zorluk çekiyor. Çünkü alışık bir sistem olmadığı için birçok sorun ortaya çıkıyor. Henüz 1 yıl olduğu için bu konuda net konuşmak için erken. Yaklaşık 5 yıl sonra daha net bir bilgi alabiliriz. Halihazırda birçok doktora çalışması yapılıyor, onlar tamamlandıktan sonra da bir kanaatimiz olacaktır elbette.

*Son olarak neler eklemek istersiniz?

-Yaşam kalitesi, haklar ve özgürlükler yurttaş olarak tek derdimiz olmalı. Daha doğrusu her alanda “katılımcı yurttaşlık”. Bizim politik sistemimiz buna uygun. Vatandaş, yönetimi yöneticilere bırakmayacak. Ben de varım, kararları birlikte alalım diyecek. Katılımcı demokrasi budur. Bunun için de var olan katılımcı yöntemleri güçlendirmeliyiz. Japonya, Kanada, Güney Kore ve gelişmiş Avrupa ülkelerini hem demokraside hem de ekonomide model almalıyız. Aynı şekilde vatandaş, siyasal ve toplumsal sistem içinde kendini değerli hissetmesi gerekiyor. Vatandaşın desteklediği partiye müdahale etmesi ve yön vermesi gerekiyor. Beklentisini söylemesi gerekiyor. Avrupa bunu çok iyi başardı ve biz de bu kültürü geliştirmeliyiz. İyi yoldayız, ama birbirimizi dinleme becerimiz çok cılız olduğu için ne yazık ki empati yeteneğimizde çoraklaşıyor. Birbirimizi anlama çabamızı, birbirimizin hak ve özgürlüklerine saygı gösterme çabamızı da artırmamız gerekiyor. Türkiye’de herkes eşit yurttaştır ve Türkiye hepimizin ortak geleceğidir.

Mehmet Akif Çukurçayır kimdir?

1990 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Selçuk Üniversitesi’nde ve Alman Kamu Yönetimi Üniversitesi’nde (Deutsche Universitaet für Verwaltungswissenschaften, Speyer) yaptı. Doktorasını Ankara Üniversitesi’nde tamamladı. 2010 yılında profesör oldu. 2011 yılında Almanya’da Zeppelin Üniversitesi’nde iki ay misafir öğretim üyesi olarak Açık Yönetim (open government) üzerine çalışmalar yaptı. Ulusal ve uluslararası birçok sempozyum, konferans ve panele katıldı. Ağırlıklı olarak yerel yönetim, yerel demokrasi, yönetişim, kentleşme, çevre sorunları ve kamu yönetiminde yeni yaklaşımlar gibi konularda çalışmaktadır. Profesör Çukurçayır’ın çok sayıda kitap ve makalesi bulunmaktadır. Kişisel blog (akifcukurcayir.blogspot.com) yazarlığı da yapmaktadır. Kendisi halen, Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyeliğinin yanı sıra Selçuk Üniversitesi Turizm Fakültesi Dekanlığı’nı da yürütmektedir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum