Kurdaş: Söylemlerimiz haklı

Kurdaş: Söylemlerimiz haklı

İktidar ve muhalefet partilerinin Saadet Partisi'nin söylemlerini sürekli dikkate aldığını belirten Mustafa Kurdaş, “Milli Görüş harekatı, bu milletin ruh köküdür. 0,7'lik bir oy oranına sahip olabiliriz ama söylemlerimizde tarih boyunca hep haklı çıktık”

RÖPORTAJ: EMRE ÖZGÜL

BU ŞARTLARDA KABUL EDEMEYİZ

Saadet Partisi'nin genel anlamı ile başkanlık sistemine karşı olmadığını dile getiren Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş, “Bizim 'Hayır' oyumuz, CHP'nin oyu ile aynı değil. Tereddütlerimiz var. Cumhurbaşkanı haklı. Rejim değişmeyecek. Faiz sistemi devam edecek. AB normları sürdürülecek. Vesayet, kalkmayacak. ABD, İsrail Türkiye üzerinde vesayetini sürdürecek. Şu şartlarda 'Evet' demek mümkün değil” dedi.

BAŞKANLIĞA KARŞI DEĞİLİZ AMA...

**Toplum tarafından Saadet Partisi'ne yönelik bazı eleştiriler var. Bunu doğru buluyor musunuz? Parti, başkanlığa karşı olmadığını söyledi. Konu ile ilgili neler söylemek istersiniz?

-Saadet Partisi'nin duruşu, eğer referandum süreci ile ilgili bir akademik tez hazırlanacaksa bu tezin baş aktörü olacak nitelikte. Genel başkanımız sayın Temel Karamollaoğlu, tarzı ve verdiği mesajlar ile toplumu bütünleyici bir insan olarak sahneye çıktı. Üslubumuz ve tarzımız, toplum tarafından ümit haline geldi. Karamollaoğlu, “Başkanlık sistemine karşı değiliz. Şu şartlarda 'Evet' diyemiyoruz” dedi. Bizim hayırımız düşmanlık üzerine yürüyen ve CHP ile aynı olan hayır değil. Bu, akıllara yerleştirilmelidir. Yine başkanımız, “Biz başkanlık sistemini aslında istiyoruz. Fakat birtakım endişelerimiz var. Birisi bize 'Evet' mi 'Hayır' mı? diye sorsa evet derim ama düşünsem hayır derim” şeklinde konuştu.  Aslında bu cümlenin içinde çok derin anlamlar yatmaktadır. “Evet diyenler bölücü değil, hayır diyenler de vatan haini değil. Seçmenlerin bir kısmı duygusal davranacaktır. Aslında bu ülkeye faydam olsun diye oy verilecek. Saadet Partisi'nin bu yaklaşımı takdire şayandır. Temel beyin söylemlerinden sonra kamplaşma azaldı. Bütün dengeleri değiştirdi. Düşünme üzerine yol alındı. Milletçe uzun zamandır yapamadığımız bir şeydi düşünme.

13-3-010.jpg

BU TOPLUMUN RUH KÖKÜYÜZ

0,7'lik oy oranına sahip olmasına rağmen Saadet Partisi'nin referandum kararı neden bu kadar çok konuşuldu?

-0.7 oy almış bir partinin bu kadar etken şekilde kendini göstermesinin, sebepleri var. “Milli Görüş” bu anlamda önemli bir rol üstlenmiş durumda. Ergenekon konusunda, 1 Mart Tezkeresi'nde, Suriye politikasında, ABD ile model ortaklık stratejisinde biz hep hükümeti uyardık. “Yanlış yapıyorsunuz” dedik. Haklı çıktık. Zaman içerisinde anlaşılıyor söylemlerimiz. Milli Görüşcü olan, olmayan insanlar bile söylemlerimizi haklı buluyor ve bize katılıyor. Biz, birşey söylüyorsak; üzerinde durulmalı ve düşünülmelidir. Erbakan hocamız Milli Görüş harekatı için şunları söylemişti: “Milli Görüş, bu toplumun tarihi, mazisi ve ta kendisidir. Ruh köküdür. Ruh kökü yüzde 50 değil, yüzde 1'de olsa, toplum içinde bir mayadır. Maya var olduğu sürece olaylar mayanın etrafında döner. Milletin ve sessiz yığınların hissiyatına tercümanlık yapıyoruz. İktidar ve muhalefet partileri, ne diyeceğimize dünde bakıyordu bugün de.

ZAMANSIZ VE ERKEN ADIM ATILDI

**2019'da uygulamaya konulacak bir sistemin oylamasının 2 yıl önceden yapılmasını nasıl karşılıyorsunuz?

-Türkiye, 6 referandum yaşadı. Niteliklerine bakıldığı zaman şu referandumlar şöyle: “1960 darbesinden sonra yapılan referandum, 12 Eylül darbesinden sonra oylanan anayasa referandumu, 1987'de Erbakan hocamız, Alpaslan Türkeş ve Ecevit gibi yasaklı siyasilerinin yasaklarının kalkması için yapılan referandum, 1988 yılında belediye seçimlerinin bir yıl erkene alınması için yapılan referandum ve son olarak 2010 yılında yapılan referandum.” Aslında 2010 yılındaki referandum 17-25 Aralık sürecini açan ve HSYK'nın yapısını bütünü ile değiştiren bir referandum oldu. FETÖ'nün, Türkiye'deki darbe sürecinin kapısını sonuna kadar açtığı referandum. “Evet demeyenler, Ergenekon'un yanında” söylemleri oldu. Yine bir referanduma gidiyoruz. Söylemler yine aynı. Yaklaşımlar sağlıklı değil. Konjektürel olarak OHAL'de yapılıyor. Diğer referandumlar, darbe dönemlerinde yapıldı. Sadece 1988 yılındaki referandum olağan şartlarda yapıldı. İktidar partisi “Hayır” dedi. Kamuoyunun baskısı ile yapılmıştı çünkü.  Sisteme geçiş 2019 yılında olacak. 2 yıl var. Etrafıma bakınca 15 Temmuz'u, FETÖ'yü, Suriye'yi ve İncirlik Üssü'nü, Büyük İsrail Projesini, işsizliği görüyorum. Bunlar yokmuş gibi davranmak doğru değil. Ülkeyi kamplaşmaya sokacak bir döneme atılmasını garip buluyorum. Zamansız ve çok erken karşılıyorum.

DENİZİN BİTTİĞİ YER

**Değişiklikle birlikte sıkıntılar sona erecek mi?

-İktidar Partisi varlığını, etki tepki meselesinde gördü. Sandık ve seçimlerde başarılar elde etti. İktidar, denizin bittiği yerde. Kamuoyunun taleplerine karşılık verilmiyor, ekonomimiz allak bullak. Saklanacak birşey kalmadı. İktidar, kamplaşma üzerinden hem 15 yılı unutmak hem de insanlara yeni bir umut aşılama isteği duydu. Normal şartlarda anayasa değişikliği denince sanki hepsi değişiyormuş gibi algılanıyor. Oysa 18 madde değişiyor. Bu maddeler, yetkilerin devirlerini kapsıyor. Meclisin, Başbakan'ın, yasama ve yürütmenin tarzı değişiyor. Millet öyle bir beklentiye sokuldu ki; sanki 17 Nisan sabahı, bu milletin hiçbir sıkıntısı kalmayacak. Tüm bu süreç, FETÖ ile mücadele ekseninde ortaya konuldu.  Diyelim ki “Hayır” çıktı. Bütün analizler bakılınca “Evet” üzerine yapılıyor. MHP Genel Başkanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı ne yapacak? Bu aynı zamanda güven oyu niteliği taşıyor.

HAK BATILA TESLİM EDİLİYOR

**Vesayet sistemi nedir? Vesayet sistemi sürekli dillerde. Değişiklik vesayeti ortadan kaldıracak mı?

-Vesayet sistemi, halk tabiri ile “Davul birinde tokmak birinde” anlamını taşır. İki başlılığı ifade eder. Vesayet tartışmaları zaten ülkemizde çokça yapılıyor. Hadiselere yukarıdan bakınca başka vesayetler görüyorum. ABD'nin Türkiye üzerindeki vesayetini hissediyorum. Kimse bunu tartışmıyor. Avrupa Birliği (AB) normlarını görüyorum. Bu vesayetleri kabul edip, küçük vesayetlere takılıyoruz. İsrail’le normalleşme anlaşmaları yapıldı. Mavi Marmara davası düşürüldü. Bakanımız İsrail'e gitti. Asıl vesayet bunlardır. Her şartta İsrail'e bağlı kalmaktır. Bu bağların, kesilmesi lazım. Küçük operasyonlar sonra yapılmalı. Asıl mesele, hakkın batıla teslim edilişidir. 16 Nisan'da rejim değişmeyecek. Cumhurbaşkanı haklı. Rejim değişmeyecek, sistem değişecek. Faiz ve bankalar düzeni aynen devam edecek. AB hayranlığı devam edecek. İnsanlarımıza İsrail ile normalleşme olsun mu olmasın mı sorulmalı.

PARMAK UCU İLE YÜRÜMELİYİZ

**Kutuplaştırıcı söylemler olduğunu düşünüyor musunuz?

-Bir referandum sürecine daha giriyoruz. Türkiye, 1960'tun bu yana 6 tane referandum yaşadı. Bu, 7'nci olacak. Bilindiği gibi referandumlar “Evet” ve “Hayır” seçenekleri ile yapılır. Söylem ve uslüp çok önemli. Şölen şeklinde geçirmek gerekiyor. Düşmanca kamplaşmak, doğru değil. Bir takım mihrakların hazırladığı zemin. Coğrafyamıza bakalım. Millet duygusu yıpratılmış. Kamplaşma ve gruplaşmalar var. Türkiye'nin üzerinde büyük planlar var. Bunu iktidar partisi söylüyor. Parmak ucu ile yürüyeceğimiz bir ortamdayız. Yapılan açıklamalar, üslubun terazisinin kaçtığını gösteriyor. Referandum iyi bir sonuç verse bile, yapılan ayrıştırıcı söylemler sıkıntılar doğurabilir. “Evet” veren bölücü değil, “Hayır” veren vatan hainliği değil. Hayır demek, vatan hainliği ise o pusulaya niçin hayır çemberi çiziliyor? İnsanlar, aklı selime davet edilmeli. İnsanın insana bakacak yüzü kalmayacak tarzda söylemler doğru değil. Sosyal medya üzerinden ciddi proje yürütülüyor. Ekranlarda, gazetelerde bu tehlikeli oyunlar yer almaktadır.

BAŞBAKAN GENELGE YAYINLAMALI

**Sosyal medya üzerinden kamu kurum ve kuruluş çalışanlarının kutuplaştırıcı söylemler yapması doğru mudur?

-Kutuplaştırıcı söylemleri bir yana bırak, kararını belli etmesi bile yanlış. Valiler, kaymakamlar, rektörler, milli eğitim müdürleri böyle paylaşımlar yapıyor. Üzerinde baskı hissediyorlar. Evet denmeleri isteniyor. Yapmadığı takdirde ensesinde bir nefes hissediyor. Asla kabul edilemez. Devlet, halkın kararını belirleyemez. Bu Kenan Evren yaklaşımıdır. Sayın Başbakan bir genelge yayınlamalı. Bu kötü gidişata dur demeli. Devlet, tarafsızdır. Devlete güven kalmaz.

**Gazeteci-Yazar Mustafa Kurdaş kimdir?

-Mustafa Kurdaş, 1971 yılında Giresun‘da doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul‘da yaptı. Bakırköy İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldu. Üniversite öğrenimi için 1990 yılında Ankara‘ya gitti. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü‘nü bitirdi. Fakültenin ikinci sınıfından itibaren Millî Gazete‘de faal gazetecilik mesleğine başladı. Kurdaş, şuan Milli Gazete Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürütmektedir. Kurdaş, aynı zamanda evli ve üç çocuk babasıdır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum