Kılıçdaroğlu: Abdullah Gül bile rahatsız

Kılıçdaroğlu: Abdullah Gül bile rahatsız

CHP lideri Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısına katıldı. Kılıçdaroğlu burada yaptığı konuşmada İçgüvenlik Paketi'nden bahsederken Abdullah Gül ile ilgili ilginç bir not paylaştı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu.

Konuşmasında İçgüvenlik yasasını eleştiren ve kanunu çıkarmayacaklarını anlatan Kılıçdaroğlu bu konuda Abdullah Gül ile ilgili önemli bir ayrıntıyı da paylaştı.  

İşte Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından bazı satır başları:

Neden korkuyorsunuz. Kalkın ayağa yürekli olun. Korkmayın. Bu ülkenin bağımsızlığı ve onuru için korkmayın. Baskıya boyun eğdimiz sürece baskı hafiflemeyecek artacaktır. Ben size söylüyorum. Daha dik durun. Daha onurlu durun. Ödün vermeyin. 

Biz iktidar olduğumuzda kimsenin gazetesine el koymayacağız. Herkes özgürce yayın yapacak. Ama bir şeyi kesin yapacağız. O gazetelere giden hortumları sözüm söz keseceğiz. 

Devletin bankalarından götürüyorsunuz. Genel müdürlerine telefon ediyorsunuz oğlum süleyman 2 milyon gönder diye. Bunları keseceğiz. Vatandaş okursa ayakta kalırsın. Okumuyorsa zaten gümbürdeyip gidersin. 

En geç bir yıl içinde CHP'nin iktidarında bu ülkede öğrenci yurdu sorunu kesinlikle kalmayacaktır. Kimse bu sorunu çözmek istemedi. Birer ikişer kişilik odalarınız olacak. Geniş bant internet olacak sıcak su olacak. Anneler babalar meraklanmayacak. Sözüm sözdür bunu yapacağız. 

CHP'nin iktidarında YÖK diye bir kurum kalmayacak. 12 Eylül darbesinin bu kurumunu temizleyeceğiz. Üniversite öğrencileri yönetimde söz ve karar sahibi olacak. Yönetime onlar da katılacak. 

Dün bir çınarı sonsuzluğa uğurladık. Yaşar Kemal'i... İnsan bedeni kadar değil yüreği kadar dünyada yer kaplar diyor. Onun yüreği evreni kaplıyordu. Yaşar Kemal Türkiye idi aslında. 7 yaşında babasını kaybetti. Ortaokulu terk etti. Babası cinayete kurban gitmişti. Çeltik tarlalarında çalıştı. Arzuhalcilik yaptı. Hayatın bütün acılarını Yaşar Kemal çekti. Daha sonra gazeteci oldu romanlar yazdı öyküler yazdı. Dik durdu adam gibi durdu. Ödün vermedi ilkelerinden. Dik durduğu için komünist damgası yedi hapislere girdi. Bedel ödedi. Ama bedel ödedi diye düşüncelerinden vazgeçmedi. Dik ve namuslu aydın duruşunu her dönem her ortamda sergiledi. 

 

Hapishanelere atıldı. Nazım Hikmet nasıl çektiyse o da çekti. Sabahattin Ali nasıl çektiyse o da çekti. Ruhi Su nasıl çektiyse o da çekti. Siyasete atıldı. Onurlu duruşunu orada da sergiledi. Ben lise yıllarında İnce Memed'i okuyarak tanıdım. Bütün dünyam değişti. Destanın ne olduğunu o romanda öğrendim. Ayrı bir dili ve dünyası vardı. Barış ve sevgi üzerine kurulu bir dünyası vardı. 

Yaşar Kemal dünyanın ortak malıdır artık. Dik duran onurlu duran bir kişiydi. Evinde iki kez ziyarete gittim. insan dostuydu güleçti. Bir anısını anlatmak isterim. Sohbet ediyoruz... Dedi ki genç bir gazeteciydim İsmet Paşa ile Adana'ya gitmişiz. Yaşar Yaşar diye beni çağırdı. Buyurun paşam dedim. Bir soru soracağım dedi. Tek kanatlı kuş uçar mı Yaşar dedi. Şaşırdım bir şey diyemedim. Ben de çekingen olarak tek kanatlı kuşun uçmayacağını biliyoruz da neden sordunuz diye sordum. Biz bu ülkeye demokrasiyi getirdik sağ oldu ama sol kanat yoktu. O yüzden demokrasi uçamıyor. O yüzden solu destekleyeceğiz dedi. Hayatım boyunca bunu unutmayacağım. 

Yaşar Kemal nasıl bir Türkiye düşlüyor. Hiç bir çocuk yatağa aç girmeyecek. Günde 60 lira ile sigortasız 12 saat çalışan insanlar değil sigortal sözleşmeli insanların çalıştığı bir Türkiye istiyor Yaşar Kemal. Çöplerden kağıt toplayan çocukların değil şarkı söyleyen okula giden çocukların Türkiye'sini istiyordu. İnce Memed'lerin Türkiye'sini istiyordu. Yaşar Kemal gazeteci ve aydınların hapiste olduğu değil el üstünde tutulduğu bir Türkiye istiyordu. Demokrasinin evrensel kurallarının gelmesini istiyordu. Onu rahmetle minnetle ve şükranla anıyoruz. 

Erdal Eren'in annesini Şadan Eren'i de toprağa verdik. 18'ini aşmamış bir çocuk yaşı büyütülerek idam edilmişti. Bir anne bu acıyı bütün yaşamı boyunca kalbinde taşıdı. Dün Erdal Eren'le buluştu. Şadan hanıma da Allah'tan rahmet diliyoruz. Erdal Eren'i unutmadığımız gibi onu da unutmayacağız. 

Dolmabahçe sarayında bir toplantı yapıldı. Bir yerdeydim tv açıktı ve izleme fırsatı buldum. Silah bırakma çağrısı yapıldı. Sordular gazeteciler. Verdiğim cevap açık. Silahın olmadığı bir Türkiye hepimizin özlem duyduğu bir Türkiye'dir. Silah bırakılıyorsa seviniriz. Buyursunlar bıraksınlar. Bunu söyledik. Ama bu açıklamayı 10 madde ile şekillendirdiler. 10 maddeyi okudum. Özgürlük diyor barış diyor. Soyut kavramlar. Bunlara karşı çıkacak halimiz yok. Peki bu şifreli metnin arkasında ne var? Bilen var mı? Onu biz bilmiyoruz. 

Hürriyet iyi bir gazetecilik yaptı. 10 maddenin şifrelerini yazdı. Hani özgül ağırlığı olan birisi vardı. Ortak açıklama yok dedi ertesi gün de ortak açıklama yapıldı. Böylece bir grama düşmüş özgül ağırlığı sıfırlanmış oldu. Açıklamayı yaptılar. Benim merak ettiğim bir şey var. Bu açıklama konusunda bir mutabakat var mı? Eğer varsa bu konuların ayrıntıları nelerdir? Bunu bilmek isteriz. Yoksa neden toplantıdan sonra HDP ile AKP birbirini suçlamaya başladı. Nedir bu? Kamuoyu bilmiyor. Açıklamalar yarım ağızla yapılıyor. Şifreli yapılıyor. Siz de destek verin diyor. Barışın karşısında olan kimse yok ki. Bu anlayışla ben barışın geleceğine inanmıyorum. Güvensizlik üzerine inşa edilen bir süreç barış getirmez. 

AKP ile HDP arasında bir seçim işbirliği var ve bu işbirliğini götürmek istiyorlar. İşin Türkçesi bu. Anlaşmaz gibi yapalım böylece sen de zarar görme ben de görmeyim. Yaptıkları budur. 

Peki bu sorun nasıl çözülür? Sorunu çözebilecek tek parti CHP'dir. 

Bir kanun çıkardılar. Bu sorunu çözmek için adres Kandil değil TBMM'dir dedim. Vay efendim siz nerden biliyorsunuz anlamazsınız dediler. Şimdi bu yola yavaş yavaş geldiler. Bir kanun çıkardılar. Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine dair kanun. Ç maddesinde "Bu kanun maddesinde yapılan çalışmalar ile alınan tedbirlere ilişkin kamuoyu zamanında bilgilendirilir". 

Bu konuda hükümetten bir açıklama duydunuz mu? Son yapılan Abdullah Öcalan'ın açıklaması. Hükümet nerede peki? Neden açıklama yapmıyorsunuz? Bu sorunun çözümü için adres TBMM olmak zorundadır. Çözmek isteyenler dört şarta uyacak. Birincisi samimi ve dürüst olacaksınız. Samimi değiller. Gizli ajandanız olmayacak. Gizli kişisel ajandanız olmayacak. iki tarafın da gizli ajandaları var. Üçüncüsü millete izah edemeyeceğiniz angajmanlara girmeyeceksiniz. Öyle angajmanlar var ki açıklama yapmaktan korkuyorlar. Dört, CHP'ye ve diğer muhalefete bilgi vereceksiniz. Söylediğimiz bunlar. Bu şartlara uyulursa sorun çözme konusunda irade ortaya koyulur. 

Bu dört şart uygulanmıyor. Tam bir aldatmaca. Seçim yatırımı. Bütün yurttaşlarım bunu bilsin. Abdullah Öcalan açıklama yaptı. PKK silah bıraktı mı? Bırakmayacağız diyor. Sormak lazım. Silahların gölgesinde bu nasıl yapılacak? 

O nedenle yurttaşlarıma sesleniyorum. Barış ve huzur istiyoruz kavga olmasın istiyoruz. Dürüstçe herkesin düşüncelerini açıklamasını istiyoruz. Ama gizli kapaklı bu olayın çözüleceğine inanıyorlarsa kimse inanmasın. 

Çözüm için başka ne lazım? Gerçekten samimi iseniz, bunun ikinci bir yolu daha var. Yüzde 10 seçim barajını kaldıracaksınız. HDP istiyor mu kaldırılmasını? Ses çıkarmıyor. AKP de ses çıkarmıyor. HDP'nin barajı aşıp aşmaması AKP için sorun değil. O nedenle bütün aydınlara, kendisini solcu görüp etnik kimlik üzerinden siyaset yapanlara sesleniyorum. Bir Türkiye'nin en temel sorununu CHP çözer. Bunu herkes iyi bilsin. Biz samimi ve dürüst olacağız. Seçim barajı demokrasinin önündeki en ciddi engeldir. Kaldırın dediler. Kaldırmıyoruz diyorlar. Arkadaşlara söyledim dedim ki yüzde 10 konusunda kanun teklifi verelim. 3 mü 5 mi 7 mi... Getirin çıkaralım. Şimdi zaman geçti anayasa değişmeli diyorlar. Yüzde 10 barajını indirin Anayasa değişikliği için de size destek vereceğiz söz. Yüreğiniz yetiyorsa gelin. 

Bunları yapmıyorlar kendi aralarında pazarlıklar yapıyorlar. Suçlanacak kişi olarak da CHP'yi görüyorlar. Diyarbakır Hakkari Bitlis Urfa nerede olursanız olun.. İstanbul İzmir... Kürt vatandaşlara sesleniyorum. Demokrasi istiyoruz, inanç ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapmıyoruz. Birinci sınıf demokrasi herkes için gelsin hepimiz için gelsin. 

Bu yasayı bu parlamentodan geçirtmeyeceğiz. Kendisine demorkat diyenlere bakın. Bunlar demokrasi getiremez. Diktatörler demokrasi getiremez. Devleti baskı organı haline getirenler demokrasi getiremez ülkenin sorunlarını çözemez. Kendisi sorun olan bir hükümet sorun çözemez. İçgüvenlik yasasında üç temel var. Cumhuriyet savcısının hakimin yetkisini valiye veriyor. Valiye verilen yetki kolluk kuvvetine veriliyor. Kolluk kuvvetinin müdahale yetkisi artırılıyor. Hani hukuk devleti. İki örnek vereceğim. 

Birincisi polis vazife kanunu var. Bu kanunda değişiklik yapıyorlar. "Polis görevini yaparken direnişle karşılaşırsa bu direnişi kırmak amacıyla zor kullanmaya yetkilidir." Mevcut kanun bunu öngörmüş. "Zor kullanma kapsamında direnmenin mahiyetine göre kademeli olarak artan nisbette bedeni kuvvet maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silah kullanabilir" Bu yetki de var şu anda. Peki silahı ne zaman kullanır? Diyor ki polis silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde dur çağrısında bulunur. İki... Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde. Önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir.  Yine durmazsa... Kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve ölçüde silahla ateş edebilir. Öldürme amacıyla değil. Yakalamak amacıyla ateş edilebilir. Peki karşındaki kişinin elinde silah varsa? O zaman meşru müdafaa halidir. Polis ateş edip etkisiz hale getirebilir. Herşey var kanunda. 

Bunlarsa diyor ki polisin dur demesine ve havaya uyarı ateşi etmesine gerek yok diyorlar. Doğrudan adamı vurup etkisiz hale getireceksin diyor. Hangi vicdan ahlak demokrasi kabul edebilir bunu?

Neleri getirdiklerini bilin diye anlatıyorum. Adamın cebinde çakı var. Eline aldı. Polis çekti silahı ve öldürdü. Tehlike vardı vurdum. Kanun bana bu yetkiyi veriyor. Neyin hakkını arayacaksın. Öyle kanun olmaz. Bugün birisine yarın size gelir bu. Demokrasi hepimiz içindir. Özgürlük hepimiz içindir. 

İkinci örnek... Anayasada var... 20 madde.. Usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça kimsenin üstü özel kağıtları ve eşyaları aranamaz ve bunlara el konulamaz diyor. Anayasal güvence var. Bunlar ise hakim kararı savcı kararı olmadan vali talimatıyla emniyet müdürünün de sözlü talimatıyla git falanca kişiyi arayabilirsin. Çırılçıplak soyabilirsin. Böyle kanun mu olur? Hangi anlayışla olur? 90 yıllık parantezden bahseden biri vardı ya. Yarın dönem değişti diyelim. Birisi seni sokağın ortasında soyun arayacağım derse ne diyeceksin acaba? Biz vatandaşlarımızın güvencesini istiyoruz. Ne diyeceksiniz? Biz bunlara karşı çıkıyoruz. 

Molotof atanları destekliyorsunuz diyorlar. Yahu onun zaten cezası var. Uyuşturucu kullananları savunuyormuşuz. Hiç ilgisi yok. Vatandaşı kandırıyorlar. Aldatmaca Kandırmaca Partisi bunlar. Buna sadece biz karşı çıkmıyoruz. Bütün barolar karşı çıkıyor. STK'lar karşı çıkıyor. 

Bir örnek daha vereyim. Abdullah Gül... Cumhurbaşkanı... Ne diyor? Özellikle polise verilen aşırı yetkiler polisin yetkilerini özellikle dinleme ile ilgili nasıl istismar ettiğini ortaya koyarken şimdi bu konularda daha dikkatli olmak gerekir. Ümit ederim ki arkadaşlarım bütün bunları tekrar gözden geçirir ve düzeltme yaparlar diyor. O bile rahatsız. O bile rahatsız. 

Avrupa Konseyi de rahatsız. Polis devletine gidiyorsunuz diyor. Değerli arkadaşlarım bu kanun bu halde çıkarsa Türkiye uygar dünyadan kopar. Ekonomi zaten kötü daha da kötüye gider. Yabancılar gelip yatırım yapmaz. Türkiye'yi yönetenler için diktatör tanımı yapılır. Diktatörler dünyada alay konusu olur. Zaten oldular. Şimdi son noktaya geldik. 

Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar giderek ağırlaşıyor. Türkiye uygar bir toplum iken şimdi Ortadoğu'nun parçası haline geldi. Terör yuvası haline geldi. Avrupa Türkiye'yi böyle görüyor. Suriye'ye Mısır'a bakın. Mısır açıklama yaptı. 23 Nisan'da Ro-Ro seferlerini iptal edecekler. 8 bin araçlık konvoyumuz var. 10 bin kişi buradan ekmek yiyor. 55 şirket birleştiler anlaşma yaptılar. Ro-Ro ile Mısır'a gidiyorlar. Şimdi iptal edilirse bunların tamamı bitecek. Kimin yüzünden? Kamyon şoförü yüzünden mi? Vatandaş yüzünden mi? İşsizlerin yüzünden mi? Hayır çapsız bir dışişleri bakanı ve çapsız bir başbakan yüzünden oluyor bütün bunlar. 

Ben Davutoğlu'na çapsız demiştim. Mahkemeye vermişti. Mahkemede beni haklı bulmuş. Davayı reddetmiş. Böylece onun çapsızlığı mahkeme kararıyla tescil edildi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.