Sadık Küçükhemek

Sadık Küçükhemek

İstiklal Marşı'nın Kabulü

İstiklal Marşı'nın Kabulü

İstiklal Savaşı sürecinde milletimizin kimliğini ortaya koymak için bir “İstiklal Marşı”nın yazılması istenmiştir. Çünkü diğer devletler, milli marşını yazarak kendilerini tanımlamıştır. Mesela kapitalizmin beşiği olan İngiltere 1740’ta ilk yazıya geçirdiği milli marşı: “Tanrı Kralı Korusun” diye başlamaktadır.
1920 yılında Türk ordusuna bir milli marş arandığında kumandanların ve mebusların aklına ilk gelen, Nisan 1792’de Ren ordusu için yazılan, Fransız devrimini yansıtan ve 1795’de Fransızların milli marşı olarak kabul edilen “Marseyyez” şarkısıdır.
Sultan II. Mahmud, 1826’da Yeniçeri teşkilatıyla birlikte Mehter teşkilatını da kaldırmış ve askeri bandoyu kurmuştur (1). Bunun için Maarif Vekâleti tarafından bir müsabaka açılmış ve müsabakada birinciliği kazanacak zata 500 lira nakdi mükâfat verileceği ilan edilmiştir.
Maarif Vekâleti tarafından açılan İstiklal Marşı müsabakasına 500’den fazla şair katılmış, hiç biri bu milletin kimliğini ortaya koyamamış; duygu ve düşüncesine tercüman olamamıştır. Akif, müsabakada birinciliği kazanacak zata 500 lira nakdi mükâfat verileceği için müsabakaya katılmamıştır. Çevresi katılması için direnince belki de bu yüzden başlangıçta yarışmaya katılmak düşüncesiyle de olmazsa, bu konuda bir şeyler yazmaya koyulmuş; duvarlara yazmış, aklına geldikçe unutmamak için ne bulmuş ise hemen yazmıştır.
Zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi, İstiklal Marşı’nı Akif’ten başkasının yazamayacağını adı gibi bildiği için ona bir mektup yazdı ve mektubunda, İstiklal Marşı için bir mükâfatın verilmeyeceğini ifade etmiştir.
Akif, bu milletin kimliğini temsil etmektedir. Bu kimlik, Osmanlı Devletini üç kıtaya hâkim olmasını sağlayan kimliktir. Hâkimiyet, ilelebet süremezdi. Bu konuda İbn-i Haldun şöyle diyor: “Şahıslar gibi devletlerin de tabii bir ömrü vardır.” Devletler de insan gibi doğar, büyür, ihtiyarlar ve ölür.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Her ümmetin (takdir edilmiş) bir eceli (vadesi) vardır. Ecelleri geldiğinde ne bir saat geciktirebilirler, ne de öne alabilirler” (2).
“Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşması ile (26 Ocak 1699) toprak kaybetti. Birinci Cihan Harbi’nde (1914- 1918) de Anadolu’ya sıkıştırıldı; buradan da emperyalist devletler tarafından sökülüp atılmak istenmiştir!
Bakın, İstiklal Marşı’nın kabulünden ve yayımlanmasından bir müddet sonra bu millet, tarihinin en acı günlerini yaşamaya başlamıştır. 10 Temmuz 1921’de saldırıya geçen Yunan ordusu, 13 Temmuz’da Afyon’u, 17 Temmuz’da Kütahya’yı, Ağustos’ta Eskişehir’i işgal etmiştir.
Halide Edip o günleri anlatırken, “Ankara her an düşebilir” diye kaydeder. Gerçekten Ankara düşmek tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyordu. Ankara halkı akın akın Kayseri, Kastamonu ve Sivas yollarına düşmüştü. Devlet merkezinin bile Kayseri’ye hatta Sivas’a nakli hazırlığı başlamıştı. Akif, bu çözülmeyi önlemek için bu düşünceye şiddetle karşı çıkıyordu. Gerçekten de hiçbir zaman Ankara’dan ayrılmadı (3).
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Mehmet Akif, Maarif Vekil’inden İstiklal Marşı için bir mükâfatın verilmeyeceği taahhüdünü alınca Ankara’nın Siraceddin Mahallesi’ndeki Taceddin Dergâhı’nda bir aya varmadan yazmış ve şanlı ordumuza ithaf etmiştir.
Nihayet 26 Şubat 1337 (1921) Cumartesi günü Maarif Vekâleti’nin tezkeresiyle Meclise getirilen İstiklal Marşı teklifi gündeme alınmıştır.
Meclisin yüz elli yedinci oturumunda konuşmalardan sonra Maarif Vekili Hamdullah Suphi, marşı gür sesiyle meclis kürsüsünden okudu. Nafia vekili Fazıl Paşa, şiir bitince bir daha okunmasını haykırarak rica ediyor. Mebuslar ayakta dört defa dinledi.
Marşın resmen kabulü müzakeresi 11 gün sonra mümkün olabilmiş ve meclisin 12 Mart 1921 günkü toplantısında bu milletin milli marşı olmuştur.
Marş, cephede Mehmetçiğe dağıtılmış, Mehmetçik, büyük bir coşku ve heyecan ile koro halinde okuyor ve dillerinden gece ve gündüz hiç eksik etmiyorlardı.
Arkadaş’ Yurduma alçakları uğratma sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
Beklenilen gün geldi. Karanlıklar yarılarak güneş doğdu. Düşman İzmir’den atıldı ve denize döküldü. İzmir’in meşhur Kadife Kalesi’ne Şanlı Türk Bayrağı dikildi ve o gün halk şenlik yaptı.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakka tapan, milletimin istiklal!
Mehmed Akif, İstiklal Marşı için devletin tahsis ettiği 500 yüz lirayı müslüman fakir kadın ve çocuklarına ve şehit ailelerine iş öğreterek, yoksulluklarına son vermek gayesiyle teşekkül eden Darü’n Nisaiyye’ye armağan etmiştir.
O zamanlar Akif’in bu asil davranışına hayret edenler olmuştur. Zira Akif, o günlerde büyük ihtiyaç içindeydi. Meclis, İstiklal Marşı’nı açıklarken ve gözyaşı arasında kabul ederken cebinde Zonguldak milletvekili Hayri’den borç aldığı iki lirası vardı; sırtında bir pardösü dahi yoktu.
Ankara’da ceketle gezer, pek soğuk ve yağmurlu havalarda bazen Baytar Şefik Beyin muşambasını ödünç giyer ve meclise öyle giderdi…
Akif’in kimliği ve misyonu, Millet fakr u zaruret içerisindeyken 500 lira nakdi mükâfatı alamazdı.
Akif, Harbi Umumi’de kardeşinin evinde çayı şekerle içtiklerini görünce, milletin yemediğini siz nasıl yiyorsunuz, diye tepki göstermiş ve bir müddet kardeşinin evine gitmemiştir.
Allah (c.c) şöyle buyurur: “(Ensar), kendileri zaruret içerisinde bulunsalar bile onları (muhacirleri) kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir” (4).
Akif, İstiklal Marşı’nı Safahatı’na almamıştır. “O benim değil, milletimindir! Diyordu. Yine aynı mevzuda Eşref Edib’in,
—İstiklal Marşı’nı niçin Safahat’a koymadınız sorusu üzerine verdiği cevap ne kadar asil ve incedir:
“Onu millete hediye ettim, artık o milletindir.” Dedi.
Dua edelim. Mehmed Akif’in ifadesiyle, “Allah bir daha bu millete İstiklal Maşı yazdırmasın!” Âmin.
Kaynaklar
1.Bkz. Vatan Türküsü İstiklal Marşı Tarihi ve Anlamı Zeki Sarıhan
2. Araf: 34
3. Bkz. Mehmed Akif ve İstiklal Marşı Muhittin Nalbantoğlu
4. Haşr: 9 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sadık Küçükhemek Arşivi
SON YAZILAR