İşte Osmanlı'nın ilk karantina merkezi!

İşte Osmanlı'nın ilk karantina merkezi!

Osmanlı İmparatorluğu döneminde bulaşıcı hastalıklarla mücadele için karantina merkezleri oluşturulmuştu.İşte o ilklerden biri...

Osmanlı Devleti’nde ilk karantina uygulaması, 1831 yılındaki kolera salgını sırasında başladı.

Daha önce Rusya’da ortaya çıkan hastalık (muhtemelen ilk kolera pandemisinin uzantısı) üzerine İngiltere, Fransa, Avusturya sefaret tercümanları bu öldürücü hastalığa karşı Rusya’dan Osmanlı limanlarına gelecek gemilere karantina tatbik edilmesini istediler.

İki sene sonra 1831’de kolera salgını İstanbul’a gelince Karadeniz’den gelecek Osmanlı gemilerinin Büyük Liman’da (Sarıyer), diğer devlet gemilerinin İstinye Körfezi’nde beş gün karantina altında tutulması kararlaştırıldı.1835’te Akdeniz çevresini etkileyen kolera dolayısıyla Çanakkale’de karantina çadırları kuruldu, Marmara ve İstanbul’a gidecek gemiler bir süre bekletildi. Daha sonra karayolları güzergâhlarında pek çok karantina istasyonu kuruldu.Osmanlı döneminde "Tahaffuzhane" adı verilen karantina merkezlerinin en bilinenlerinden Tuzla Tahaffuzhanesi, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Denizcilik Fakültesinin de içinde yer aldığı Tuzla liman bölgesinde bulunuyor.

İTÜ'den yapılan açıklamaya göre, yeni koronavirüs salgını karantina uygulamalarını gündeme taşırken, dünyanın çeşitli dönemlerinde yapılan karantina uygulamalarının Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemlerinde bilinen ilk örnekleri Tuzla ve Urla'da yer alıyor.

İTÜ Denizcilik Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Sinan Çakır, 19. yüzyılda bütün dünyayı etkileyen kolera, veba, tifo, tifüs, çiçek, sarıhumma, lekeli humma gibi salgın hastalıkların yayılmasını önlemek için Osmanlı döneminde Tuzla'da ve İzmir Urla'da karantina işlevi görecek iki tahaffuzhane (karantina merkezi) kurulduğunu aktardı.

Tuzla Tahaffuzhanesi'nin, 1892'de tamamlanarak hizmete girdiğini kaydeden Çakır, şu bilgileri verdi:

"Tuzla Tahaffuzhanesi Yunanistan'dan ve Bulgaristan'dan göç eden vatandaşlarımızın ilk ayak bastığı yer olmuş. Lozan mübadillerinin değişim kararı neticesinde gelen vatandaşlarımızın sağlık sorunları burada çözülmüş ve sağlıklı olanlar buradan Anadolu'ya yerleştirilmiş."

Çakır, Denizcilik Fakültesinin bulunduğu Tuzla liman bölgesinin, 1890'dan 1935'e kadar tahaffuzhane olarak hizmet verdiğine değinirken, o dönemde en korkulan salgınlara yol açan veba ve kolera gibi hastalıkları taşıdığından şüphelenilen gemilerin yolcu ve mürettebatlarının, karaya ayak basmadan önce tahaffuzhanelerde muayene edildiğini ve dönemin uygulaması gereği topluca ilaçlandığını anlattı.

Salgın hastalık belirtisi gösteren, karayoluyla veya deniz yoluyla gelen insanların önce tahaffuzhaneye getirilerek doktor kontrolünde, kıyafetleri de dahil olmak üzere dezenfekte edildiğini belirten Dr. Çakır, şöyle devam etti:

"Sadece hastalık belirtisi göstermeyenlerin İstanbul'a giriş yapmasına izin veriliyordu. Eğer hastalık belirtisi söz konusu ise 14 gün karantina süresi sonunda, hastalığın görülmemesi ya da geçmesi durumunda tekrar İstanbul'a giriş yapmalarına izin veriliyordu. Bu bölge o dönem, hastane gibi işlev gören merkezlerden biri olarak tarihe geçiyor."

Fransızlar tarafından yapıldı
Çakır, dönemin en modern teçhizatlarıyla donatılan Tuzla Tahaffuzhanesi'ni Fransızların yaptığını belirtti.

Dönemin ilk çamaşır makinelerinin burada kullanıldığını ifade eden Çakır, gelenlerin kıyafetlerinin dezenfekte edilmesi amacıyla yıkandığını, kişisel temizlikleri için banyo bölümü bulunduğunu, Tahaffuzhane'deki aletlerin çok teferruatlı olduğunun ve yapı olarak son derece aktif şekilde kullanıldığının düşünüldüğünü kaydetti.

Tuzla'daki binada, 130 yıllık geçmişi bulunan İTÜ Denizcilik Fakültesine ilişkin belge, fotoğraf ve eşyalar da sergileniyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum