Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Iramazan-ı Mübarek geliyoo

Iramazan-ı Mübarek geliyoo

Mübarek ligi yanında nefsimizi köreltmeye, kardeşlik içinde kaynaşmaya, sosyal yardımlaşmayı hızlandırmağa katkı sağlayan, bilebilenler için huzur ortamı yaratan başköşemizde ağırlayacağımız misafirimiz geliyor…
Yıllar evveli tek katlı bahçeli evlerin sıralandığı mahallelerde herkes birbirini tanırdı.
Bu tanıklık içinde birbirlerine sevgi büyüklere saygı küçüklere şefkat içinde olmaları gözden ırak olmazdı.
Bilhassa kadınlar kaynaşmayı daha bir başka, tarif edilemeyen bir kaynaşma içinegirerlerdi.
Hele Ramazanın gelişi bunu daha bir bambaşka yapardı.
Konya şivesi ile “Gıy Komşuuu. Iramazan-ı Mübarek geliyo. Giç kalcaz. Ayşabaya gidivirelim bi yol. Sırayı halleyiversin.”
Çağrışımı ile başlayan bir “imece”lik çabası mahallelerin sakinlerini bir nevi ayağa kaldırırdı.
Yıllar evveli her yıl Ramazan gelişinin öncesi şevval ayı içinde olan yardımlaşma ve kaynaşmadan bahsetmek isterim.
***
Bu gün herşeyin hazır olması ile Market vb. yerlerde yapılan alımlarla işlemin günlük sarfa düşmesinin de bir rolü olduğu kadar.
Apartman yaşamında zaten bu oluşumları yapma imkânsızlıkları da unutturmuş olabilmekte.
Toprak ocakların, mangalların yerini aynı lezzetle pişirmese de çeşitli fırınların yer almasıyla evlerden uzaklaşan işlemler, bazı yerlerde imal ve satış yapılmasıyla isteyenlerin hanesine girebilmekte.
Bu çaba belki tek katlı bahçeli evleri olan mahallerde olabilir ama. Bizim kuşağın yaşamının 1965’li yıllarına kadar olan zaman içinde yapılanlara uyabileceğini pek sanmıyorum.
Hele hazır makarna çeşitlerinin bol olması yanında yeni nesil diyebileceğimiz hanımefendilerimiz hazır yufka ve milföy hamuru ile karşılaşınca…
Unutuluverdi desek yeridir.
Yıllar öncesi evin ekonomisi olan erişte ve şehriyelerimizin tadı ve güzelliğini, bu günkü fabrikasyon olan ve sözde taklit gibi yapılmış şehriye ve erişteler o haz’ı veremiyor.
Aslında Anadolu kadınının, birçok şeyde olduğu gibi ev içi ekonomisine de olan katkısı olmaktadır.
Bunu bilen ve tadanlar bilebilir. Zaten o zamanın un ve yumurtasında ki çeşniyi bile bulamazsınız bu gün!
***
Ne imiş? Nasılmış ta üzerinde duruyorsun? Merakınızı giderebilmek için oluşumları bizzat müşahedelerim ve nostalji olarak anlatmış olayım
***
Yıllar evveli“Mübarek misafiri karşılama” çabası, Şaban ayı girince başlardı.
Bu günde bir şeyler olmakta ama o günlerin karşılama şeklinde değil. Alış veriş yaparak hazırlanılmakta.
Tek, çift katlı, arası mabeyinli iki odası olan kamış çelenkli kerpiç yapılı bahçeli evlerin bulunduğu otuz- altmış haneli mahallelerde ki komşuluğu sık kadınlarımızın…
Ramazan karşılamanın bir âdeti ve ananesi vardı. Yukarıdaki çağrışım üzerine “Ayşaba”, “Hatcaba” vb. ye gidilirdi.
“Ayşaba” mahallenin en yaşlı danışman otoriter hanımefendisidir.. Saygı duyulan ve her mahallede çeşitli isimleri olan bu Hanımefendiler mahallenin komşu kadınları saygı içinde sözüne kulak asarlardı.
***
Ayşaba, Hatcaba ve Salaba’lar mahallede kaç hane varsa onar onar bölüştürerek imece usulünü başlatırlardı.
Zengin, Orta halli ve Fakir kimseler asla ayrılmaz ayni eşitlikle işlem görürdü. Çünkü her hususta asla ayrım yapmadan birbirlerine yardım içinde olurlardı…
***
Önce beylerde başlardı hazırlık. Evin hanımı Ramazan içi ihtiyaçlarından evde olmayanları sıralayıp söyler ve süslü zembil veya kapaklı çarşı sepetini tutuştururdu beyefendinin eline.
Kilerli veya izbeli evlerde ki stokları azalmış veya kalmamış Un, Haşhaş, Zeytin ve Kuyruk yağları ile Toz şeker. Evde yapılamamış olan Pastırma ve Sucuk. Kümesleri olmayanlar için Yumurta. Reçeller için gerekli malzeme listesini de veriverirdi.
Önemli bir husus asla unutulmazdı. Varlıklı hatta orta halli evin hanımınca yakın fakir komşuların mahzun kalmayıp Ramazan’ı olsun mutlu geçirmelerini temin için.
İmkân nispetinde aynı malzemeleri alabilme teklifi olarak “Şu fakir komşu içinde gerekli şeyleri alıver” demeyi ihmal etmezdi!
Beyefendi de bunu Zekât, Hayır vb. düşüncesi içinde bütçesi imkân verdiği kadarıyla halletmeye çalışırdı tabii
Komşular için, imece usulü de diyebileceğimiz işlemin gün sıralanması yapılmış herkes ne zaman nereye gidileceğini bilmektedir.
Sırası olan evin hanımefendilerince erkenden, katıksız öğütülmüş buğday unu (ellili yıllardan sonra karışımlı unlar alınmaya başlandı ve evvelki lezzet bulunamadı) elenerek bakır leğen veya hamur teknelerinde gerekli Yumurta, ılık Su ilavesiyle hamur hazırlanır, üstleri örtülerek dinlenmeye bırakılır.
Komşu hanımlar, Yufka açacakları tahta sini ve oklavalarıyla teşrif etmeye başlarlar. İyi Yufka açanlar bilhassa ayrılarak vazife taksimi yaparlar ve grup halinde evin odalarına dağılırlar.
Yufkalar (aslında Şebit denilir.) açılır. Açılan yufkalar yerlere serilmiş örtüler üzerine kıvama gelmesi için serilir. Kıvamı gelen yufkalar dürülerek tahta siniler üzerinde ince, ince kıyılmaya başlanır. Erişte adı verilen bu kıyımlar, evin diğer kapalı yerlerinde serilmiş örtülere yayılır.
Diğer taraftan, Şehriye dökecek olanlar, serili örtülerin etrafında çember yaparak otururlar. Getirilen kıvamlı hamurdan kopararak avuç içinde yuvarlar, sonrada Baş ve Şahadet parmağı arasında bükerek, ufak, ufak taneler şeklinde Şehriyeyi dökerler.
Bu dökülen Şehriyeler de yine örtülere yayılarak Erişteler gibi kurumaya bırakılır.
Bu kurumalar sonrası ileri günler de toprak ocaklarda saç üzerinde kavrularak depolanır.
Bunlar yapılırken hanımlar suskun mu durur? Neler yaparlar?
Herkes sakinlik ve terbiye içindedir. Gençler aniden lafa karışmadan sohbet yapanların yanında, güzel sesleriyle İlahi, Şarkı, Türkü, Mani bilenler bunları okur.
Hatta fıkra bile söylemek suretiyle şen, Şakrak ve esenlik içinde kaynaşırken yaparlar işlerini...
Bu arada yarışmalarda olur!
Yırtık sız ince Yufka açma ve çabuk yapabilme yanında, Şehriye dökme hızı da yarışmaya girer...
Bir yarışmada Şarkı, Türkü, Mani ve Fıkra anlatanlar arasında da olur...
Ekseriya, öğle veya biraz sonra biten işlem sonu, ev sahibelerince hazırlanan çeşitli ve leziz yemek sofraları kurulur.
Yemek sonu ise Kış mevsiminde çeşitli çerezler, izbelerde güzden kalmış Üzüm hevenkleri ve Kavunlar ortaya getirilir, Yaz günleri ise Yaz meyveleri yanında Konya'nın meşhur adı kalabilen Buz Karpuzu ve Araplar, Parsana, Cehennem oğlu ve Uluırmak vb. gibi yerlerin bağlarında yetişen, incecik kabuklu ağzınızda eriyiveren leziz üzüm salkımları konuverir.
Dedikodu yapmadan güzel sohbetler içinde yenilir içilir…
Bu arada, Yarışma da derece alanlara ev sahibesince, Oyalı yazma, işlemeli Mendil ve Bohça örtüsü vb. gibi göz nuru dökülmüş hediyeler verilir...
Acil işi olmayanlar bir müddet daha bu kaynaşmayı devam ettirirler. Ayrılırken ev sahibesine teşekkürle, “Afiyetle yiyiniz...”derler.
Ev sahibesi de onlara şükranlarını sunar, “Elleriniz dert görmesin” derken, Bekâr kızlara da, “ İnşallah senin evinde de Erişte, Şehriye yaparız.” Temennisini unutmazlar.
Ramazana iki veya bir hafta kala biten bu coşkulu kaynaşmalar aynen veya bazı eksikleri ile devam edebiliyor mu bilmiyorum?
Bildiğim bir şey varsa oturduğumuz apartman hayatında birbirimizi tam tanıyamamak!..
Coşkuları görmek yerine anılara dalmak!...
***
Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…
****
Not: Milletvekili Sayın Atilla Kart irdelemem le ilgilenip cep telefonumu bulup bendenize teşekkürlerini sundular. Kendilerine asıl bendeniz teşekkür ederken darısı diğerlerine der bu hususta ileride geniş yazımı sizlere sunarım inşallah.
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi
SON YAZILAR