Hedefleri yıkmak ve yok etmek!

Hedefleri yıkmak ve yok etmek!

Araştırmacı-Yazar Ahmet Uçar, misyonerlik faaliyetlerinin iki aşamalı olduğuna dikkat çekerek, “Birinci aşamada insanların kafasındaki İslam anlayışını yıkmak, ikinci aşamada ise kendi dinlerini empoze etmektir” dedi

RÖPORTAJ: BERKHAN PARLAK

ABDÜLHAMİD MİSYONERLERE SAVAŞ AÇMIŞTI

Araştırmacı-Yazar ve Tarihçi Ahmet Uçar ile Türkiye ve Konya'daki misyonerlik faaliyetleri, Konya'nın siyasi sürgünleri hakkında konuştuk. Osmanlı döneminde rahat bir şekilde faaliyetlerini sürdüren misyonerlere, II. Abdülhamid'in resmen savaş açtığını belirten Uçar, "II. Abdülhamid tahttan indirildiği zaman misyonerler kutlama ayinleri yaptılar. Onun tahtan inmesiyle misyonerlik çalışmaları hız kazandı. Misyonerler günümüzde medyayı çok etkili kullanıyor" diye konuştu.

KONYA'DAKİ MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

Son dönemlerinde siyasal olaylarla uğraşan Osmanlı'nın misyonerlik faaliyetlerine göz yummak zorunda kalındığını söyleyen Uçar, "II. Meşrutiyet'te gözden kaçan bir çok madde var. Bunlardan birisi de yabancı okulları serbest bırakan maddedir. Böylelikle yabancı okullarda misyonerlik faaliyetleri görüldü. Konya'da da Cenanyan Koleji adı altında misyonerlik faaliyetleri yürüttüler. Günümüzde ise vakıflar aracılığıyla misyonerlik çalışmaları sürüyor" ifadelerini kullandı.

**Öncelikle çalışmalarınızdan bahsedelim. Hangi alanda araştırmalarınız oldu?

-Bir çok alanda araştırmalarım oldu. Ancak Tanzimat sonrası Osmanlı tarihine yoğunlaştım. Bunun dışında 1993 sonrası sürekli başta Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi olmak üzere çeşitli arşivlerde yakın tarihimizle ilgili araştırmalar yaptım. Haftada bir gün araştırma yapıyordum. Şimdi evden ağırlıklı olarak çalışıyorum. Kendi evimde bir kütüphanem var 8 bin tane kitap var kütüphanemde. Çalışmalarımı buradan yürütmeye devam ediyorum. Daha çok Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerini araştırmaya yoğunlaştım. 8 tane kitabım bulunmakta. 2000 yılında yılın araştırmacı yazarı ödülünü almaya hak kazandım. Ödül aldığım kitap '140 Yıllık Miras: Güney Afrika’da Osmanlılar' idi. Sultan II. Abdülhamid ile ilgili kitaplarım oldu. Biliyorsunuz Sultan II. Abdülhamid Avrupa'da bir çok piyesi yasaklamıştır. Şu anda da 'Hedef Mekke' diye, daha çok sahte isimle Mekke'ye giren batılıların maceralarını anlatan bir kitap olacak. Doktoramı da misyonerlik faaliyetleri üzerine yaptım.

AMAÇLARI YIKMAK VE YAPMAKTIR

**Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerini yakından araştırdığınızı söylediniz. Peki Osmanlı'dan bugüne bizlere Türkiye'de misyonerlerin faaliyetlerinden söz edebilir misiniz?

-Misyonerler geçmişte, yani Osmanlı'nın gerileme döneminden yararlanarak Anadolu'ya geldiler ve yerleştiler. Bugünlerde misyonerlik faaliyetleri çeşitli vakıflar aracılığı ile sürüyor. Yine birtakım yabancı okullar ile de faaliyetlerine devam ediyorlar. Onların öncelikli amaçları yıkmaktır. Gençler çabuk fikir değiştirtikleri için kendi kurdukları, dışarıdan masum gibi görünen okullarda çalışmalarını sürdürüyorlar. Benim asıl çalışma alanım Amerika misyonerleridir. 1820'de İzmir rıhtımından ayak basıyorlar ilk kez ve bunların iki temel amacı var. Bu amaçlarını iki kelime ile ifade ediyorlar. Yıkmak ve yapmak şeklinde. Yıkmak kendileri gibi inanmayan insanların kafasındaki tüm düşünceleri, onların yaşam şekillerini onların inandıklarını yıkmak. Onun yerine de kendi inançlarını koymak. Yani bir ateistleştirme politikası var. Önceleri Osmanlı, bu misyonerlerin asıl amaçlarını anlayamıyorlar. Sultan Abdülaziz ilk kez bunların niyetini anlıyor. Fakat tabi onun mücadelesi yeterli olmuyor. Osmanlı'nın zor zamanlardan geçtiği dönemlerdi. Özellikle Fransız devriminin etkili olduğu zamanlardı. Milliyetçilik olgusunun Müslümanlarda yeşerdiği bir dönemdi. Dolayısıyla Osmanlı Devleti'nin başında halihazırda birtakım sıkıntıları bulunmaktaydı. Bu sıkıntıların yanında misyonerler ile mücadeleye zaman ayıramıyorlardı. Ama Sultan II. Abdülhamid bu konuda biraz daha hassas. O, dedi ki: 'Bu yabancı okulları bir kayıt altına almamız gerekir'. Yani kim tarafından kurulmuş, öğretmenleri kim, öğretmenlerin öğretmenlik ehliyeti var mı, okulun kuruluş izni var mı, buralarda hangi kitaplar okutuluyor, işte bunları kontrol ediyorlar.

**Yani II. Abdülhamid ile birlikte misyonerlerle mücadele başladı. II. Abdülhamid neyi öngördü ki, kendinden önceki padişahların aksine misyonerlere savaş ilan etti?

-II. Abdülhamid'ten önce misyonerlik faaliyetleri hat safhada idi. O yüzden artık gizli saklı yapılmıyordu onun zamanına kadar. II. Abdülhamid ileriyi düşündü ve tehlikenin farkına vardı. Osmanlı'da müfettişlik kavramı böylelikle ortaya çıktı. Yani müfettişlik kendi içimizdeki kurumları değil de, yabancı okulları denetlemek amacıyla ortaya çıktı. Sürekli kontrol altında idi yabancı okullar. Buralara çocuklarını gönderen bir çok aile vardı ve sultanın görevlendirdiği kişiler buradaki aileler ile konuşarak onları bu okula göndermemeleri konusunda uyarıyordu. Ancak ikinci meşrutiyet ile bu serbest bırakıldı. İkinci meşrutiyeti Osmanlı'ya kabul ettirmelerinin asıl amacı Anadolu'da misyonerlik faaliyetlerinin önünü açmak idi. Dönemin İstanbul Belediye Başkanı'nın oğlu, Şeyhülislam'ın oğlu, Enver Paşa'nın kardeşi için, misyonerler Robert Koleji'nde özel sınıf açtılar, bu izin sayesinde. Misyonerlerin ikincil kazanımları ise İncil dahil olmak üzere dini kitapları farklı dillerde basıp dağıtma hakkı kazanmışlardı. Eski klasik inciller var. Osmanlı bunlara müdahale etmemiş. Ancak incili kendi anlayışlara göre çevirdikleri zaman müdahalede bulunmuş. Bir de mülk alımındaki değişiklik de önemli. Yani yabancılara mülk satmak, misyoner okulları sebebiyle yasaktı. Bir de Filistin'deki Yahudilik sebebiyle yasaktı. İttihatçıların yaptıkları bir diğer iş de bunları serbest hale getirmiştir ve bu da misyonerlerin önünü açmıştır.

GÜNÜMÜZDE GERİ PLANDA DURUYORLAR

**Peki hocam günümüzde ne tür faaliyetleri var?

-Günümüzde Osmanlı'nın son döneminde olduğu gibi faal değiller ki olamazlar zaten. Çünkü o zamanki rahat ortamları bugün yok. Onlar, Türkiye kurulduğu zaman 'biz çalışmalarımıza devam edelim ancak biraz arka planda olalım' dediler. Şuanda da öyle yapıyorlar. Sadece vakıflar ve kendi kurdukları yabancı okullar aracılığıyla faaliyetlerine devam ediyorlar. Ancak dediğim gibi geçmişe oranla biraz daha pasifler.

**Misyonerler neden Türkiye kurulduğu zaman 'tamam mı, devam mı' kararı alma gereği duymuş olabilirler?

-1924'te Cumhuriyet kurulduğu zaman, misyonerler tamam mı, devam mı kararı almak için toplandılar. Ve 'devam' kararı aldılar. Böyle bir toplantı yapmalarının amacı, kendilerinin yeni Türkiye'de çalışma ortamlarının olmayacaklarına inanmalarıdır. 1929'da yaşanan dünya ekonomik bunalımı ile birlikte Türkiye'deki misyonerler faaliyetlerini azaltma kararı aldılar. Şu anda ise belirli vakıflar aracılığı ile Türkiye'de varlar. Şimdilerde biraz daha 'laik' bakış açısı ile faaliyetlerini sürdürüyorlar. Görüntü olarak biraz daha farklı bir görüntü sergiliyorlar. Misyonerlerin ana kuralı vardır. 'Dönemin şartlarına hep uyalım' derler.

İSLAM DÜNYASININ BELİ KIRILDI

**O dönemde Osmanlı'nın dışındaki Müslüman ülkelerde de bu tür misyonerlik faaliyetleri var mıydı?

-Elbette ki vardı. Ancak benim araştırmalarım daha çok Osmanlı ayağı ile ilgiliydi. Rusya Osmanlı'ya gerileme döneminde 'hasta adam' diyordu. İşin doğrusu Ruslar haklıydı. Osmanlı o dönemlerde resmen bir hasta adam gibiydi. Ülkesini kontrol etmekte güçlük çekiyordu. Bu ortam da misyonerler için bulunmaz bir fırsattı. Yani misyonerler, faaliyetleri sürdürmek için gerekli ortama sahipti o zamanlar. 1911'de şimdiki Hindistan'ın bir şehri olan Lucknow'da bir kongre yaptılar. O kongrede II. Abdülhamid tahttan indikten iki yıl sonra misyonerler şükür ayinleri yaptılar. Diyorlar ki, 'II. Abdülhamid tahttan indi. İslam dünyasının beli kırıldı'. Yani II. Abdülhamid sürekli misyonerler ile bir mücadele içerisindeydi.

**Anadolu'da misyonerler incili ne şekilde Müslümanlara ulaştırıyordu?

-Özellikle Osmanlı'nın yıkılış döneminde, gezici kitapçıları vardı. Böyle bir örgütlenme vasıtası ile incili ulaştırıyorlardı. Bu gezici kitapçılar, Osmanlı'nın yerlisi gayrimüslim olan insanlardan oluşuyor. İncili dağıtan kişiler para ile satmıyordu elbette ki. Hem incili veriyor. Hem de para veriyordu incili verdikleri kişilere. Aslına baktığımız zaman Hristiyanlığı yaymaya çalışanlar gördükleri kişileri maddi vaatte bulunuyorlar. Ancak eskiden bu yöntem işliyordu. Şimdilerde para ile İslam gibi muazzam bir dini terk eden kişi sayısı az.

KONYA'DA DA VARLARDI

**Misyonerlerin Konya ayağı var mıydı peki?

-Vardı tabi ki. Türkiye'nin her köşesinde olduğu gibi Konya'da da bu tür faaliyetler. Konya Canenyan Koleji'nde misyonerlik faaliyetleri yapılıyordu. Onun dışında da Konya'da da vardı bu tür faaliyetler. Şimdilerde bu okulun en son köşk olduğunu hatırlıyorum. Şimdilerde ne halde bilmiyorum.

**Konya'ya olan siyasal sürgünleri yakından araştırdınız. Bizlere biraz da bu sürgünlerden bahseder misiniz?

-Cumhuriyet döneminde Konya'ya olan sürgünler, bir cezadan ziyade bir uslanma amacıyla Konya'ya sürgünler olurdu. Mesela dinden çıkan bir insanı Konya'ya sürgün ederlerdi. Bunun dışında Marksizmin yaygınlaştığı dönemde birtakım komünistleri de Konya'ya sürdüler. Ancak akılları başlarına gelsin amacıyla Konya'ya gönderdikleri kişiler, akıllanmak yerine Konya'daki bazı insanlara da kendi düşüncesini kabul ettirdi. Yani biraz ters tepti diyebiliriz. Hadim'deki Bektaşiler bu olayın bir örneğidir.

AHMET UÇAR KİMDİR?

1960 yılında Mersin'in Mut İlçesi'ne Aşağı Köselerli Köyü’nde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu Diyarbakır İli Silvan ilçesi ve Mersin Mut ilçesinde okudu. 1978′de yatılı okuduğu Mersin Öğretmen Lisesi'ni bitirdikten sonra; bir süre Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne devam etti. Daha sonra okul değiştirerek Konya Selçuk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'ne girdi ve 1985 yılında bu okuldan mezun oldu. 1988 yılında aynı üniversitede Amerikan Misyonerlerinin Türkiye’deki Faaliyetleri (1819-1930) başlıklı tezi ile yüksek lisansını tamamladı. Tarih ve Medeniyet, Tarih ve Düşünce, Toplumsal Tarih, Popüler Tarih, Hürriyet Tarih, Çerçeve, Yedi Kıta Dergileri ve Atlas Tarih Dergileri başta olmak üzere birçok dergide 200 civarında ilmî ve popüler makale yazdı. Yazar günümüze kadar çok sayıda konferans verdi ve birçok sempozyumda da ilmî bildiriler sundu. 1993 sonrası sürekli başta Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi olmak üzere çeşitli arşivlerde yakın tarihimizle ilgili araştırmalar yaptı. Halen bu çalışmalarına devam ediyor. 2000 yılında TYB tarafından “140 Yıllık Miras: Güney Afrika’da Osmanlılar” kitabı ile kendisine Araştırma dalında Yılın Yazarı ödülü verildi. 8 adet kitabı bulunmaktadır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum