Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Evler de İftar

Evler de İftar

Mübarek Ramazan günlerimiz de köşemizi, yine Ramazan yazıları ile doldurarak olumsuzlukları bir kenara bırakıp esenlik içinde olalım düşüncesindeyim.

Bu düşünce içinde daha önce Ramazan karşılanması hareketleri, Ramazan günleri iftar ve sahurda yenecek taamların depolanması ile Ramazan günü iftar saatine kadar Bey ve hanımefendilerin yaşamlarından parçaları, geçtiğimiz yazılarımda sunmuş oldum.

Tabii yıllar olarak 1935 ve en çok ellili yıllara kadar uzanabilen daha sonra teklemeye başlayan Ramazan yaşamlarını, bizzat müşahede ve yaşamımda izlemiş şekli ile sunmaktayım. Şuradan buradan alıntı olmayınca belki eksikliklerim olabilir. Bu hususta affınıza sığınırım.

***

Bu gün de ailelerin iftar zamanı ve sahura kadarki gelişimlerin çoğunlukla nostalji olan iftar davet durumu haricinde ki kısmını ele alalım.

Zamanımız içinde, Apartman havalilerinde olmayabilse de, tek katlı ve bahçeli evleri havi mahallerde devam edebiliyor mu? Bunun muhasebesini de sizlere bırakayım.

Evin aile efradı ki gelenekleri ile ayrılığı benimsemeyip beraber yaşayan oğullar, gelinler ve torunlar evin sofrasında iftar açmak için beklemektedirler.

Babalar, anlattığım gibi hanımların hazırladığı içi sadeyağı ile yağlanmış Maydanoz, Tulum veya Kese peyniri, Bici kıyması karışımı iç ile yapılan dürümleri alarak Cami veya o zamanların her mahallesinde olan küçük Mescid’lere gitmişlerdir.

***

Ramazan karşılamasında da anlattığımız gibi, diğer yiyecek hazırlıkları olarak yapılan çeşitli Reçel, Turşu yanında, Sucuk, Pastırma, çeşitli Peynir, Zeytin, Yoğurt, Bici kıyması ufak tabaklarda iftarlık olarak sofraya dizilirken Dürüm yanında birde Tuz ve Su konulması unutulmazdı. O zamanlar bu günün bol hurması maalesef mafişti. Çünkü Araplarla ticaret işlemimiz yoktu.

Diyeceksiniz ki; Bu krizde bunları kaç aile alabilecek? O da ayrı konu. Ancak şunu belirtmekte yarar var. Bugünlerde maalesef azda olsa kişiler ve kuruluşlarca sessizce ele alınıp yapılırken…

Tamamen siyaset kokan bir reklamcılık içinde, bazı kuruluşlar yanında Belediye başkanlarının yanlarına aldıkları partili ve vekilleri alıp medyanın Basın ve TV’ler de görüntü verme işlemi yapılışı asla düşünülmez, “Yardım gizli olursa sevabı çoktur” düşüncesi içinde yaparlardı…

Daha öncede belirttiğim gibi, Ramazan gelmeden verilen yardımlara ilaveten yine de Ramazaniyelik yardım yapanlar hiç eksik olmazdı.

Bırakın varlıklıları, orta halliler bile gücü yettiğince fakir yakınlarına, komşularına Ramazaniyelik sağlamaya çalışırlar, bu işlemi Ramazanın Bereketi sayar, “Evimize kısmet dolar...” inancı ve özel duygu içinde olunurdu. Bilemem bu usulde olanlar kalabildi ve devamda mı? İnançlı olanlara bilhassa hatırlatmak isterim.

***

Yine önce belirttiğim gibi hanımefendiler iftarda yenecek yemekler olarak, Saç böreği, Su böreği, Kıvrım, Baklava ve diğer tatlılardan hangilerini günün yiyeceği olarak hazırlamışlardır. Tabii sebze, et ve baklagil yiyecekleri de bulunur, çorba ateşte beklemektedir.

Mevlâna türbesi bahçesinden atılacak Fişek ve Alâeddin tepesinden gelecek top sesini duymak için pencereler açılır kulak kesilirdi. Ne güzel ki top sesi şehrin ucu sayılan Sedirler, Araplar Uluırmak vb. uzak semtler de bile duyabilirdi sessizlikten. Şimdi yakından bile gürültü vesilesiyle duyabilen var mı dersiniz?

Camiye gidenler haricindeki ev halkı top atılınca ayaküstü tuz veya su ile orucunu açarken iftariyeliklerden bir iki alıverir beyleri beklerler.

Beyler Namazdan gelince etrafı peşkirle donatılan bakır veya tahta sinide herkes yerini alır İftar, ham’d ve şükür duası sonrası önce iftariyeliklere saldırılır.

Çorbadan başlayan yemek sırası, etli bir yemek, hazırlanan börek ve tatlı çeşidi arkasından Pirinç veya Bulgur pilavının yanında Hoşaf, mevsime göre Karpuz, Kavun, veya Üzüm endam eder. Dikkatinize sunarım. Evvelce hazırlanmış leziz erişte ve şehriye iftar yemeğine değil Sahur yemeği için pişirilir, sahurda tek başına bile çala kaşık giderdi.

Huşu ve sessizlik içindeki yemek sonu yine sofra duası yapılarak önce büyükler olmak üzere yer sofrasından geriye çekilip yün minderlere oturulur ve halı duvar yastıklarına dayanılırdı. Bu arada sofra kaldırılmış olurdu

Bu arada ayrıcalık olan bir işlem var ki. O gün Saç böreği yenecekse, sıcak sıcak sofraya getirileceği gibi, ocak başında hem pişirilir hem yenir ki bunun tadını tadanlar bilir! O gün başka yiyecekler de ihtiyaç kesp etmez.

Yemek sonu evlerinde lavabo olanlar lavaboya. Olmayanlar ki, o zamanlar altmışlı yıllara kadar yüzde altmışına yakın mevcut olmadığından, odaya getirilen üstü kapaklı işlemeli bakırı kalaylanmış el leğenlerinde, küçüklerce ıbrık’la dökülen su ile yıkama işlemi tamamlanır.

Kahveler gelir, abdestler tazelenir ve beylerle arzu eden hanımlar caminin yolunu tutar.

Bu gidişlerin bile neşesi vardır. Hele kız ve erkek çocuklar ayaklarında ki takunya (Nalın da denilir) larını yürürken çıkarttıkları tak tak sesleri ile neşe içinde gülüşe oynaşa gitmelerini gören ebeveynler, daha bir esenlik içinde olurlardı.

Teravi sonu, geceler uzunsa erkekler yakın kahvehanelere gidip sohbet içinde çay içerek, bazıları ise sahura yakın evine döner. Kısa gecelerde evinde çay içip yatmaya çekilebilirdi.

Öyle, Ahmet Rasim ve H. F. Ozansoy’un anlattıkları İstanbul’da eski ramazanlar gibi eğlenceli yerler maalesef Anadolu şehirleri ve Konya’da yoktu. Yakın yıllarda bazı belediyeler eğlence düzenlese de, ilerde inşallah anlatmaya çalışacağım İstanbul Şehzade başı ve direkler arası eğlencelerine uyabilmesi mümkün bile değildir.

Ramazan nostaljisine devam nasibiyle... İftar davetleri konusunu gelecek yazımda izleyelim.

***

Sağlık ve esenlik içinde bereketli iftarlar dileğimle… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi
SON YAZILAR