Etten daha çok eğitime ihtiyaç var

Etten daha çok eğitime ihtiyaç var

Kanal 42 Programcılarından Fethullah Hallaç, Cansuyu Derneği’nin kurban organizesi ile Burkina Faso’ya gitti. Hallaç, dünyanın en fakir ülkelerinden olan Burkina Faso’daki çalışmaları ve izlenimlerini aktardı

GEZİ-İZLENİM: Fethullah Hallaç

Cansuyu Derneği’nin Burkina Faso’daki kurban çalışmalarını dünkü yazımızda paylaşmıştık. Bugün ise izlenimlerimizi aktarmaya çalışacağız. İlk olarak şunu aktarmak isterim; Burkina Faso’ya uçacağım gün havalimanında gördüğüm ve beraber uçtuğumuz Burkinalı Rahibeler çok dikkatimi çekmişti. Muhtemel ki Fransa’da ve Türkiye’de bir takım misyoner eğitimlerden geçtiler ya da gezi vs. gerçekleştirdiler ve memleketlerine geri dönüyorlardı.  Yanlarında yine batılı bir adam olduğu halde rahibe kıyafetleriyle bulunmaları dikkatimi çekti ve böyle bir düşünce içerisinde kaldım. Buradaki çıkarımım ise; Katoliklerin Afrika’da misyonerlik çalışmalarını yürütmek için ne kadar azimli ve inançlı oldukları yönündeydi.

HIRİSTİYANLAŞTIRMA ÇALIŞMALARI HIZLI

Burkina Faso’da gördüğümüz en şaşalı en fiyakalı ve çeşitli imkanlara sahip mekanları, binaları ve bölgeleri Hıristiyanlara ait. Kaldığımız şehirde bile en modern imkanlar yine Hıristiyanlara sunulmuş. Fransızlar bölgede o kadar ciddi Misyonerlik çalışması yürütüyorlar ki her şehre kilise, yetimhane, sağlık ocağı, misafirhane, okul vb tesisler kuruyorlar. Yine Gorom Gorom’da konakladığımız yerin hemen yanında okul şeklinde inşa edilmiş bir binada Misyonerler şehirde bulunan çocuklara giysi ve yemek vererek, onları kendilerine çekip sene içerisinde eğitim verip Hıristiyan yapıyor. Ailesi Müslüman olsun ya da olmasın. İlgilendikleri ve önem gösterdikleri en önemli kitle çocuklar… Zaten yoksulluğun zirvesinde olan insanlar ve çocukların kolay kandırılabilir olması onların işlerini kolaylaştırıyor. Buna karşın ise Müslümanların kendi çabalarıyla açtıkları okul ve medreselerin durumuysa içler acısı. Misyonerler giysi,şeker, erzak vb. dağıtımlar yaparak dinlerine insan kazandırırken, Müslümanlar ise adeta tırnaklarıyla kazıyarak kendi evlatlarını zor muhafaza etmeye çalışıyor.

ET GÖTÜRMEKLE ÇÖZÜME ULAŞILMAZ

Yukarıda anlattıklarım doğrultusunda kısaca şunu diyebilirim; biz Türkiye’deki yardım kuruluşları olarak her kurban da, her ramazanda veya başka vesilelerle Afrika’nın hangi ülkesine gidersek gidelim, hangi çalışmayı yaparsak yapalım Afrika’daki insanların sömürülmesine mani olamayız bu şartlarda. Neden böyle düşünüyorum? Bakın ufak bir hesap yaparak bu işi tefekkür edebilirsiniz. Biz Türkiye’den her sene oradaki insanlara yardım götürsek dernekler ve vakıflar olarak; örnek olsun diye söylüyorum her sene 10 yardım götürsek, Avrupa’daki emperyal devletler her gün 100 yardım dağıtır. Dağıtıyor da zaten. Yukarda da belirtim. Fransızlar Burkina Faso’yu sömürüyor. Yer altı ve yer üstü zenginliklerini işgal ediyor. Doğru. Ama o kadar profesyonel çalışıyorlar ki, bir Burkinalı sömürüldüğünün farkında bile değil. Ve sömürü öyle işliyor ki; hem insanlara zulmediyorlar hem de zulümden kurtuluş yolu olarak kendi zihniyetlerine ve inançlarına çekmeye çalışıyorlar insanları. Bundan dolayı biz oraya 10 yardım yapsak onlar 100 yapıyor biz 100 yardım yapsak onlar 1000 yardım yapıyor. Bu şekilde misyonerlik faaliyetlerini canlandırıp insanları Hıristiyanlığa çekiyorlar. O yüzden oradaki insanlara senede bir defa et götürmek çözüm getirmiyor.  Bu faaliyet ile Türkiye’deki hayırseverlerin sevap almasına ve oradaki insanların kursağına senede bir defa et girmesine vesile oluruz. Bu güzel bir amel. Fakat İslam bizden daha fazlasını istiyor. Oradaki insanlar şuur sahibi olup Batı Medeniyeti’nin Kapital ve Emperyal zihniyetine karşı durmazsa bu süreç böyle devam eder gider. İşte burada bizim yapmamız gereken oradaki insanları şuurlandırmak olmalıdır. 

MÜSLAMANLAR SİYASETLE İLGİLENMİYOR

Burada bir başka önemli hususu daha aktaralım; yukarıda da belirttiğimiz gibi halkın yüzde 60’dan fazlası belki de Müslüman. Ama devletin en üst makamı yönetim kademesi Hristiyan. Neden böyle? Merhum Erbakan Hocamızın şu sözü aklıma geliyor: ‘Siyasetle ilgilenmeyen Müslümanları, siyasetle ilgilenen Gayrimüslimler yönetir.’ Evet bu söz burada kalıba oturuyor. Müslüman halk maddi imkansızlıklar neticesinde eğitim alamamış. Eğitim alan Müslümanlarda ya Avrupa’ya gitmiş, ya diğer Afrika ülkelerine gitmiş yada Burkina’da başka Müslümanlara faydalı olmaya çalışmış. Ama siyasetle ilgilenen çok az Müslüman var. Buna göre 36 kişilik bakanlar kurulunda sadece 4 tane Müslüman bakan var. Tabi burada Müslüman yöneti olmakta yetmiyor şuur olmadıktan sonra işbirlikçi Müslüman yöneticiler yokmu tüm İslam Ülkelerinde?  Yine bölgede incelediğimiz kadarıyla;  Burkina Faso’da İslami bir hareket olmadığı gibi buradaki Müslümanları koruyup kollayan, onlara maddi manevi destek sağlayan bir İslam Ülkesi ve İslami Hareket’de yok. Kuveyt ve Suudi Arabistan’da faaliyet gösteren vakıfların bölgede okul ve medrese hamleleri var. Batı ve Kuzey Afrika ülkelerinde etkin olan Ticani tarikatına mensup Müslüman gruplar var. Türkiye’den bölgeye gidip faaliyet gösteren Hüdayi Vakfı ve Süleyman Hilmi Tunahan Cemaati var. Yakın zamanda da resmi olarak Milli Gençlik Vakfı’nı kurarak çalışmalarına başlayacak olan Milli Görüşçüler dışında Burkina Faso’lu Müslüman kesimle ilgilenen başka bir hareket veya ülke yok.

İRŞAD ÇALIŞMALARI EKSİK KALMIŞ

Mevcut hükümetin Müslümanlar üzerinde çok ciddi baskıları olmasa da Müslümanlarını sekülerleştirme ve dininden uzaklaştırma hamleleri söz konusu. Hapiste olan bir İslam alimi yok ülkede mesela. Veya tutuklanan yargılanan baskı altında tutulan Müslümanlar da yok. Ama Misyonerlerin yürüttüğü çeşitli faaliyetler neticesinde Müslüman halk dininden uzaklaştırılıyor. Bizim çalıştığımız partner kuruluşumuzdaki arkadaşların ifadesiyle şuanda sadece Kur’an ve Sünnet üzerine yoğunlaşıp çalışma yürütüyorlar. Ellerinde başka kaynak olmadığından Kuran ve Sünnet yorumu yapıp yaşamlarını tanzim ediyorlar. Yani bu da oradaki Müslümanların İslami ilimler açısından belki 50 belki 100 yıl sonra bizim seviyelerimize geleceğin gösteriyor.  Bundan dolayıdır ki İslam Ülkeleri devletsel açıdan bölgede çalışmalar yürütmediği müddetçe, bizim hocalarımızın imamlarımızın Cuma hutbelerinde, vaazlarda, sohbet vb. programlarda sürekli ağlaya ağlaya, bağıra bağıra anlattığı Yesrib’i Medine yapan Mus’ab Bin Umeyr’i varya, işte Türkiye’deki Müslümanların, özellikle hoca ve imam vasfındaki büyüklerimizin devlet vazifesiyle bölgeye gidip irşad vazifesi yerine getirmesi gerekiyor.  Oradaki insanlara sosyal olarak, siyasal olarak, ekonomik olarak, vb. her açıdan şuur eğitimi ve yardımı yapmazsak buradan ne kadar yardım götürürsek götürelim bu düzeni değiştiremeyiz. Hristiyanların dinleri batıl olmasına rağmen, kendi dinlerinde kendi davalarında o kadar azimli ve istikrarlılar ki, Afrika’yı Hristiyanlaştırmak için adeta canla başla çalışıyorlar. Buna karşıylsa Türkiye’de dahil olmak üzere, hiçbir İslam ülkesinin bir hamlesi olmaması gerçekten Ümmet’in ne kadar dağınık olduğunu, gerçek gündeminden ne kadar uzakta olduğunu ve dünyalığa ne kadar düştüğünü gözler önüne seriyor ve bizleri üzüyor. Bu konuda başta Diyanet İşleri Başkanlığı’na çok vazife düştüğü kanaatindeyim. Yine bir başka örnek olsun diye söylüyorum kimseyi zan ve töhmet altında bırakmak adına söylemiyorum; Avrupa’ya resmi vazifeli olarak koşa koşa giden imamlarımızın aynı hassasiyet ve heyecanla Afrika ülkelerinde vazife yapması gerektiği kanaatindeyim.

YOKLUĞUN EN ÜST NOKTASINDALAR

Bir başka önemli husus ise bölgedeki ekonomik sıkıntılar. Aslında Afrika ülkeleri bizim tabirimiz ile çok fakir doğru. Fakat sömürü düzeni öyle bir işliyor ki; mesela en basit bir gıda malzemesinden bile yoksun olan, hatta ve hatta başını sokacak doğru düzgün bir meskeni bile olmayan insanların bulunduğu köylerde baz istasyonları olması benim çok dikkatimi çekmişti. Cep telefonu mu var ki oralarda baz istasyonunu niye kuruyorlar diyebilirsiniz. Evet neredeyse her gencin eline bir cep telefonu tutuşturmuşlar. Yine bir başka örnek olarak aktarmak isterim; organizasyon gerçekleştirdiğimiz Gorom Gorom şehrinin 90 kilometrekarelik alanında 1 adet muz bulunmuyor. Muz satıcısı olmadığı gibi 90 kilometrekare içerisinde bir tane muz ağacı yok.  Muz Afrika ülkelerinde çok sık bulunan basit bir meyve olduğu için muzu örnek gösteriyorum. Düşünün ki yaşadığınız şehrin ve 90 kilometrekare alan içerisinde bulunan hiçbir yerde bir meyve bulamıyorsunuz. Şehrin sokaklarında yürüyüşe çıkığımızda açıkçası insanlığımızdan tiksindim. Sokaklarda kıyafetsiz dolaşan çocuklar, çinkodan oluşan barakalar ve en iyi şartlarda tuğlayı bir kenara bırakın kumlardan bir araya getirilmiş kısmen kerpiç evler. Kısmen kerpiç diyorum çünkü bizim burada gördüğümüz kerpiç evlerle kıyaslanamaz derecede. Bir eve girdik ve ev hanımı muhtemel ki akşam yemeği pişiriyordu çevreden topladığı odunlarla kurduğu ocakta. İki tencere vardı kapakları kapalı. İkisine de baktık. Birisinde su kaynatılıyor diğerinde ise tam emin değilim ama 2 tane patates ya da soğan pişiyordu. Muhtemelen o ailenin akşam yemeğiydi o.  Buna benzer pek çok tabloyla karşılaştık. Ve bulunduğumuz süre içerisinde orada hep empati ve tefekkür ettik. Acaba bizim çocuklarımızı buraya getirsek ne olur? Acaba burada uzun bir süre kalsak nasıl yaşarız? Bu ülkede terör yok, iç veya dış savaş yok. Buna rağmen harabe gibi binalar, her şeyden mahrum insanlar neden var? Buna rağmen bu yoksulluk, bu sefalet, bu zillet neden var? Vs.vs…

KADDAFİ’NİN ÜLKEDE EMEĞİ VAR

Başkentin durumu biraz farklı. Diğer bölgere göre kısmen daha gelişmiş ve daha düzenli. Enazından 2 katın üzerinde kat sayısı olan binalar mevcut. Yolları düzgün sayılır. İnsanlar biraz daha sosyal vb. Bu arada söz buraya gelmişken bir şeyi belirtmeden geçmek istemiyorum. Organizasyona katılan diğer arkadaşlarımızdan da duyduğumuza göre Kuzey Afrika, Batı Afrika, Doğu Afrika, Orta Afrika’da bulunan pek çok Afrika ülkesinde 2011 yılında vahşice linç edilen Muammer Kaddafi’nin emeklerini gördük şahit olduk. Toparlayacak olursak; başta Müslümanlar olmak üzere tüm insanların İnsanca, İslam’ca ve Müslüman’ca yaşaması zorunluluğunu bir kez daha müşahede etmiş olduk. İnsanlık, Batı emperyalizmi, vahşi kapitalizm ve ırkçı Siyonizm’in iki dudağı arasına bırakılamaz. Biz Müslümanların üzerine o kadar çok iş düşüyor ki… Hakk’ı üstün tutmalı, yeni bir dünyanın kurulacağına tüm zerrelerimizle inanmalı işte bu yüzden yeryüzünde ‘Kur’an nizamı kurulana ve yürütülene dek’ takatimizin sonuna kadar canla başla çalışmalıyız.  Ümmet bilincini tüm ruhumuza işlemeli ve hangi ırktan hangi renkten olursa olsun Müslümanlar olarak birbirimizi Allah için sevmeli ve birbirimize sahip çıkmalıyız…

YAŞANILANLAR SATIRLARA SIĞMIYOR

…Ve bizi görünce heyecandan gözleri parlayan, tebessümlerinde bembeyaz dişlerini gördüğümüz, kucaklaştığımızda ruhumuzda ve tüm hücrelerimizde hissettiğimiz İslam Kardeşliği’yle kimsenin önemsemek istemediği ve ezdiği İnsanların coğrafyasında yaşadıklarımız bu satırlara sığmayacak kadar büyük belki de. Yaşadıklarımı ve düşüncelerimi özet olarak yukarıda aktarmaya çalıştım. İnsanız neticede. Hatamız, eksikliğimiz olduysa affola..

Salat ve selam alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.)’edir. Bu çalışmalarımızın Ümmete ve İnsanlığa faydalı olabilmesi ve akıbetimizin hayrolması için; Başta Efendimiz (S.A.V.) hürmetine, ashabına,ehli beytine, tüm peygamberlere, enbiyalara,evliyalara,sıddıklara,şehitlere ve Türkiye’deki Müslümanları bir araya toplayıp bu teşkilatları kurup ömrünün sonuna kadar malıyla ve canıyla Cihad eden Necmettin Erbakan Hocamız’ın ruhuna, bilhassa da bizleri ‘’yaratan, yaşatan, yöneten, rızık veren, koruyup gözeten’’ Cenab-ı Allah’ın rızası için bir Fatiha ile yazımızı noktalıyoruz.

Selam ve Dua ile…

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.