Eğitim açık veriyor

Eğitim açık veriyor

16. Ufuk Turu toplantısı tamamlandı. Toplantının sonuç bildirgesinde, “Eğitim sistemimiz büyük açıklar vermekte, eğitim kurumlarımız bireylere sorumluluk ve ‘iyi insan’ olma hasletini kazandıramamaktadır” denildi

Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu’nun İçişleri Bakanlığı, Konya Büyükşehir Belediyesi, Kayseri Büyükşehir Belediyesi ve Selçuklu Belediyesi işbirliğinde Kayseri'de düzenlediği ‘16. Ufuk Turu’ toplantısı tamamlandı. 24-28 Nisan tarihlerinde Kayseri'de "Sosyal Sorumluluk ve İş Ahlakı" temasıyla düzenlenen programın sonuç bildirgesi Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu Adına İcra Heyeti Başkanı Muhsin Görgülügil tarafından açıklandı. “Bu yılki Toplantılarımız, Platform üyesi 180 sivil toplum kuruluşunun ev sahipliğinde, Türkiye’nin yedi bölgesinin 56 şehrinden 175 ve Konya’dan 250 olmak üzere toplam 425 sivil toplum temsilcisinin katılımı ile başarıyla icra edilmiştir” diyen Görgülügil, “Ana temamız olan ‘Sosyal Sorumluluk ve İş Ahlakı’ konusu, alanında tebarüz etmiş akademisyen ve sivil toplum gönüllüleri tarafından sunulan tebliğler çerçevesinde, çeşitli yönleriyle ve derinlemesine tartışıldı. Sosyal Sorumluluğun Temelleri, Aile ve Eğitimde Sosyal Sorumluluk, Sosyal Sorumluluk ve İş Hayatı ile Yönetim ve Sorumluluk başlıkları altında dört oturum şeklinde gerçekleştirilen toplantılarda toplam 16 adet tebliğ sunuldu. Ayrıca, katılımcıların iştiraki ile gerçekleştirilen ‘Sivil Toplum Çalıştayında’ ülkemizin genel manadaki problemleri ile sivil toplumun meseleleri masaya yatırılmış, bu problemlerin nasıl aşılacağına ilişkin görüşler, somut çözüm önerileri ile birlikte detaylı biçimde ortaya konulmuştur. Bu önerilerin sadece politika belirleyicilere değil, tüm topluma ışık tutacağına, Anadolu irfan ve izanının güncel meselelerimizin izalesinde dikkate alınacağına inanıyor, taleplerimizin takipçisi olacağımızı da ilan ediyoruz! ifadelerine yer verdi.

EKONOMİDEKİ TÜRBÜLANS HALKI ETKİLİYOR

Görgülügil, sonuç bidirgesini şu şekilde açıkladı: “16. Ufuk Turu Toplantılarında şu hususlar tespit edilmiştir; Başıboş ve amaçsız yaratılmayan, başka nesne ve varlıkların kabul etmediği ilahi ve o kadar da ağır bir sorumluluğu yüklenen insanoğlunun attığı her adımın, aldığı her nefesin mutlaka bir hikmet ve gayeye matuf olduğuna inanan bir medeniyetin müntesipleri olarak, bireylere ve topluma sorumluluklarını hatırlatma görevimizin bulunduğunu düşünüyoruz. Üzülerek ifade etmeliyiz ki, toplumumuz sorumluluklarını hem algılama hem de gereklerini yerine getirme hususunda zafiyet göstermektedir. Duyarsızlaşan bireyler, sorumluluklarını aksatan sosyal gruplar ve yabancılaşan insanımız değerlerini ve beslenmiş oldukları kaynaklarını ciddi şekilde ihmal etmektedirler. Sorumluluk fikir ve yeteneğinin aileden başlamak suretiyle, bireyden çeşitli sosyal gruplara, eğitimden farklı toplumsal boyutlara kadar genişleyen bir halka içinde ve topyekûn biçimde değerlendirilmesi gerektiği ortadadır. Ancak bütün bu mezkûr kurumlarımızda mükellefiyet duygusunun gelişemediği de teşhis edilmektedir. Oysa tarih ve kültürümüzde sorumluluk duygusunun icrasına dönük mükemmel örnekler mevcuttur. Hispe, Fütüvvet ve Ahilik kültürüyle müşahhaslaşan uygulamalarımıza dayanak teşkil eden, temel kaynaklarımız olan Kitap ve Sünnet bizlere yol göstermektedir. Kaynaklarımızda ön plana çıkan Meşruiyet ve Ölçülülük çizgisi içinde yürütülmesi gereken sosyal hayat, ekonomik faaliyetler ve siyasi ilişkilerimiz bizleri doğru yönünde teşvik etmek yerine, yönlendirmenin tam da ters istikamette gerçekleştiği görülmektedir. Bugün toplumun hemen hemen tüm katmanlarında ‘kanunilik’ ve ‘helallik’ çizgisinde bir ayrışma olduğu görülmektedir. Akla, vicdana ve inanca makul gelmeyen, fakat dolambaçlı yollarla haksızlıklara ve sömürüye varan uygulamalar ortaya çıkmakta, ‘fırsatçılık’, ‘stokçuluk’, ‘karaborsacılık’ kol gezmektedir. Ekonomideki türbülans, fiyatlardaki orantısız ve makul olmayan artışlar özellikle dar ve orta gelirli kesimlerin hayatlarını olumsuz yönde etkilemekte, toplumsal barış zafiyete uğratılmaktadır. İşini helal dairesinde yürütmeye çalışanlara karşı haksız rekabet durumu ortaya çıkmaktadır.”

 

Sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi:

 

 

  1.  

İş dünyasının zor bir dönemden geçtiği günümüzde, ‘çalışan-çalıştıran’ ayrımı yapmak suretiyle iki ayrı ve birbiriyle rekabet halinde gösterilen gruplaştırıcı ve ayrıştırıcı yaklaşım bir an önce terk edilmeli, iki kesimin birbirine ne kadar bağlı ve bağımlı olduğu bir an önce fark edilmelidir. ‘Et-tırnak’ ilişkisi içinde birbirine ihtiyacı olan iki kesim birbirini anlamak suretiyle, sadece zor günleri atlatma adına değil ama tüm ilişkilerinde sorumlu bir davranış kalıbı sergilemek durumundadırlar.

  1. Ne yazık ki, ailenin temelleri kökünden sarsılmaktadır. Bu en temel kurumumuz ilk çocukluk yıllarından itibaren bireye gerekli sorumluluk duygusunu aşılayamamaktadır. Kadının mutlaka kazanç getirici bir işte çalışmak zorunda olduğu fikri, aile içi rollerin tersyüz edilmesi, evlilik kurumunun temellerinin sarsılması ve sorumluluklarını yerine getirmeyen çiftler çocukların sağlıksız ortamda yetiştirilmesine neden olmaktadır. Sonuçta, helal kazancı önemsemeyen, doğruluk ve dürüstlük kaygısı bulunmayan şahıslar hem kendilerine hem de çevrelerine karşı sürekli olarak problem üreten bir virüs haline gelmektedirler.

  2. Belli ölçüde aileden, yine belli ölçüde çevreden tevarüs edilen bu eksikliği gidermesi beklenen eğitim sistemimiz büyük açıklar vermekte, eğitim kurumlarımız bireylere sorumluluk ve ‘iyi insan’ olma hasletini kazandıramamaktadır. Yıllardır yapmış olduğumuz çağrılara rağmen müfredatta mevcut, bireyciliği ve bencilliği körükleyen dayatmalar düzeltilmiş değildir. ‘Başarı’ kriterini sadece sınavlarda alınan puanlara, rakamlara bağlayan bu pozitivist bakış açısı toplumu iflah olmaz noktalara sürüklemektedir. Sonuçta ailesinden gerekli desteği alamayan, okulda eğitilemeyen bireyler toplumsal dinamikleri baltalamakta, değer ve önceliklerimizi hiçe sayar hale gelmektedirler.

  3. Toplum, en genel manada bir tarağın dişleri gibi birbirini destekleyen ve birbiri ile anlam ifade eden bir bütündür. Bir arada yaşama düşüncesini destekleyen dayanışma fikriyatı ile zenginleştirilen sorumluluk, fedakârlık, diğerkâmlık ve yardımseverlik gibi duygularımızı beslediğimiz durumlarda herkes mutlu olacaktır. Bu duygular inancımızın bize emrettiği zorlayıcı değerlerdir. Toplum olarak inanç ve değerlerimize ne kadar sahip çıkarsak, o kadar sağlıklı olabiliriz. Bu değerler sadece sivil toplum tarafından değil, devlet ve resmi aktörler tarafından da önemsenmelidir.

  4. Sosyal sorumluluk, içinde yaşanan topluma karşı beslenen iyi duyguları, faydalı olma gayretlerini ifade ettiğine göre, sorumluluk fikri geliştikçe ‘iyi insan’ ve ‘iyi toplum’ olma ideali kolayca gerçekleştirilebilir. Bu düşüncenin bir davranış kalıbı ve kalıplaşmış bir tutum olarak hayatımızı yönlendiren bir felsefeye dönüştürülmesi en öncelikli meselemizdir. Toplum olarak bu duygular içinde olduğumuz dönemlerde hangi başarılara imza attığımız, hangi imkânsız gibi görülen meselelerin üstesinden geldiğimiz herkesin malumudur. Sosyal sorumluluk eksikliği, ancak tüm aktörler tarafından önemsenmesi halinde aşılabilecek bir krizdir.

  5. Sorumluluk fikrinin, toplumu ve devleti doğrudan etkileme potansiyeli en yüksek iki kademe olan bürokrasi ve yönetim katlarında yeterince geliştiği de söylenemez. Millete tepeden bakan siyasetçi ve bürokrat düşüncesi halen ortadan kaldırılabilmiş değildir. Tek Parti döneminde ‘Çarıklı’ olarak nitelendirilen insanımız bugün daha farklı ve karmaşık isimlerle aşağılanmaktadır. Kamu yönetimi – toplum – sivil toplum ilişkilerinde bir hiyerarşik kademelenme göze çarpmakta, yönetim tarafı buyurgan dilinden tam olarak vazgeçebilmiş değildir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş sürecinde bu problem halledilemez, Bürokratik Oligarşi ortadan kaldırılamazsa, önümüzdeki dönemde ortadan kaldırılması imkânsız hale gelecektir. Bu nedenle Anayasa başta olmak üzere, yasalar ve sair mevzuat milleti önceleyen ve resmi aktörlerin sorumluluklarını merkeze oturtan bir yaklaşımla yeniden düzenlenmelidir. Sorunların bireyselden çok sistemsel olduğu ortadadır.

  6. Sorumluluk kaygılarımız sadece ülkemize ilişkin bir problem de değildir. İslam dünyasının her köşesinde kan, gözyaşı, hak – hukuk ihlalleri ve soykırımları devam ederken, bizler bu kardeşlerimize karşı olan sorumluluklarımızı da unutmamalıyız. Rahmet ve bereket ayı Ramazan’ı misafir etmek üzere hazırlandığımız bugünlerde, ‘İyiliği emretme, kötülükten men etme’ sorumluluğumuzu Hadis-i Şerifte zikredilen yollardan olan ‘el’, ‘dil’ ve ‘kalp’ üçlüsü içinde bir yerlerde mutlaka değerlendirmek durumundayız.

  7. Toplumda sorumluluk fikrinin geliştirilememesi yalnızca yukarıda sıralanmış olan aile, eğitim, bürokrasi, siyaset, iş dünyası ve çalışma hayatı gibi alanlarla sınırlı değildir. Diğer bütün alanlar bir şekilde olumsuz manada etkilenmektedir. İnanç sistemimizde de ifade edildiği şekliyle, sorumluluk ancak akıl ve iradenin bulunduğu yerdedir. Sorumluluk varsa, tüm ilişkilerin ve toplumsal süreçlerin sağlıklı olması beklenir.

  8. Sivil Toplum gönüllüleri olan bizler sosyal sorumluluk ve iş yapma ahlakı konusundaki çalışmalarımızı devam ettirme kararlılığındayız. Sosyal sorumluluk konusu tüm ilişkilerin ve sorunların kaynağı olması nedeniyle bu duygu ve düşünceyi yerleştirme adına adımlar atmaya kararlılıkla devam edeceğiz; bireyleri, toplumu ve resmi – özel bütün kişi ve kuruluşları bu yönde zorlayacağız.

 

HABER MERKEZİ

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.