Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Dünden Bu Günlere Uyan Olaylar

Dünden Bu Günlere Uyan Olaylar

Osmanlı Devleti zamanı ile daha sonra ki devrimizde dün diyebileceğimiz olaylardan bazılarının “Tarih tekerrürden ibaret ama ders alınsa” deyimini hatırlatabilecek pek çoklarından köşemi alabilecek birkaçını sizlere sunmaktayım,

Yorumlarını kendi düşüncelerinize göre sizlere bırakmaktayım.

***

Yavuz Sultan Selim'de Kulluk Şuuru

Makedonya kralı Büyük İskender'in, Mısır'ı işgal ettiği zaman kendisinin Yunanlılar için haşa ilah kabul edilen Jüpiter yıldızından geldiğini iddia ederek, uluhiyet davasında Firavun'u taklit ettiğini. Buna mukabil Yavuz Sultan Selim'in, Mısır tahtına nail olduğu zaman:

“Mülk, Allah'ındır. Şayet benim veya başka bir kimsenin yeryüzünde parmak ucu kadar toprağı olsa bu Allah'la ortaklık değil midir?" diyerek kulluk şuuruyla secde-i şükre kapandığı.

***

Osmanlı Devleti İle Ticaret Yapmanın İmtiyazı

Osmanlı Devleti'nin, kurmuş olduğu muhteşem devlet sistemini, tekke-medrese-kışla sacayağı üzerine sağlam bir şekilde oturtup, doğruluk ve adalet üzerine cihana ışık saçtığını...

Osmanlı tesirinin dört bir yanda hissedildiği bu günlerin birinde Hollanda Ticaret Odası'nda bir karar alınırken, oyların eşit çıkması halinde, ticaret odası başkanının karar verebilmek için:

"İçinizde Türklerle alış veriş eden var mı?" diye sorduğunu ve herhangi birinden "evet" cevabı alınca da onun oyunu iki oy yerine kabul edip kararı neticelendirdiği

Onuncu Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman (1495- 1566) döneminde Sivas vilayetimizin bütçesinin 20 milyon altın olduğu.

Buna karşılık yine aynı dönemde Fransa Birleşik Krallığı'nın bütçesinin 4 milyon altın ve Birleşik İngiltere Krallığı'nın bütçesinin de 3,5 milyon altın olduğu.

***

Bağdat Fatihi'nin Mütevazı Hayatı

Osmanlı padişahlarının en cihangirlerinden olan Sultan lV. Murad'ın savaşa giderken seferlerde, neferler gibi pek sade bir hayat yaşadığını yemek hususunda bile askerinin karavanasına kaşık salladığını ve çok defa kırlarda atını eğerini başının altına yastık yaparak uyku ihtiyacını giderdiği.

***

Bismark'ın Parlamento Anlayışı

Alman birliğinin kurucusu büyük devlet adamı Prens Otto Von Bismark'ın (1815/1898), Sultan  II. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı kapattığını öğrendiğinde, kendisine Padişah adına nişan getiren Ali Nizami Paşa'ya:

“İyi ettiniz de meclisi fesheylediniz. Bir devlet millet-i vahideden (tek bir milletten) teşekkül etmedikçe, parlamento o devlete ve millete yarardan çok zarar getirir..." dediği.

***

Osmanlı'nın Adalet Şemsiyesi

Kurtuluş Savaşı'ndan önceki İstanbul'un işgal yılları sırasında, birçok yerli Rum'un taşkınlıklar yaparak Türk düşmanlığını körüklemesine mukabil, İstanbul’da yıllarca Osmanlı'nın adalet şemsiyesi altında huzur içinde hayat sürmüş hakperest bir Rum olan Alerko Mandacı'nın, elinde tespihi, başında fesi ile dolaşıp :

“Ben bu fesin altında doğdum, bunun altında ölürüm!" diyerek soydaşı diğer Rumlara muhalefet edip onlarla yaka paça mücadele ettiği.

***

İhtisab Ağası

Bugünkü belediye başkanı karşılığı olarak, Osmanlı Devleti'nde de "İhtisab Ağası"nın bulunduğunu ve bu zatın bizzat çarşıları teftişe çıkıp en ufak bir uygunsuzluğa göz açtırmadığını..

Osmanlı'nın son dönem İhtisab ağalarından biri olan Hüseyin Bey'in, Edirnekapı civarında çıktığı teftişlerden birinde üzeri ağır yüklü vaziyette, bağlanmış bir merkebi görmesi üzerine, sahibini arattırıp onu bir kahvehanede kahve içerken bulduğunu ve hayvanı yüklü olarak bırakıp eziyet verdiğinden dolayı, çuvalları hayvandan indirtip adamın sırtına yükleterek bir müddet beklettiği.

***

Batının Pis Parmağı

"Arap Birliği " düşüncesinin, İngilizlerin, Osmanlı Devleti'ni parçalamak için kullandığı bir vasıta olduğunu ve böylece İngilizlerin Arapları, İslam ümmetinden ayırmayı hedeflediklerini...

Nitekim "Baas Arap Milliyetçiliği" fikrinin de bir Hıristiyan olan Misel Eflak tarafından ortaya atıldığı…

Yine Osmanlı'yı İslam âleminden koparmak için ortaya atılan "Pantürkizm" (!) düşüncesinin fikir babasının aslında Vambery isimli bir Avrupalı olduğu.

***

Çatırtı

Fransa İmparatoru III. Napolyon'un, o sırada Paris'te Osmanlı Büyükelçisi olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa'ya: "Paşa, işitiyorum, Osmanlı Devleti çatırdıyor" demesi üzerine, Vefik Paşa'nın gayet vakur bir şekilde:

"İstanbul buraya uzaktır, ses duyulmaz... O duyduğunuz sizin imparatorluğunuzun çatırtısıdır" cevabını verdiği.

***

Bir Mandaya Değişilen Devlet

İstanbul'un batılı emperyalistlerce işgal edildiği yıllarda "Manda" fikrinin hararetli bir şekilde tartışıldığı günlerin birinde, o devrin Zaman Gazetesi’nin başyazarlığını yapmakta olan şair Yahya Kemal'in, kendi köşesinde bir arkadaşının ifadesi olan; "Bu şehre girmek için Fatih Sultan Mehmed'in her topuna doksan manda koşmuştuk. Koca saltanatı bir mandaya değişeceğiz" diye yazması üzerine bu makalesinin sansüre uğrayarak köşesinin beyaz çıktığı.

***

Amerikan Mandası

İsmet İnönü'nün, memleketimizin dört bir yandan düşman tarafından işgal edildiği günlerde kendisinin de Milli Mücadeleci olduğunu daha sonra ilan etmesine karşılık, gerçekte ise Milli Mücadele'ye inanmayıp mandacılık taraftarı olduğunu...

27 Ağustos l9l9'da Kazım Karabekir Paşa'ya yazdığı mektupta: (Mektubun el yazılı kopyası köşemde yayınlandı)

"Bütün memleketi parçalanmadan ancak bir Amerikan mandasına tevdi etmek yaşayabilmek için yegane ehven çare gibidir” diye yazdığı.

***

İstiklal Mahkemeleri

Birinci Büyük Millet Meclisinin unutulmaz imanlı hatibi, Erzurum mebusu Hüseyin Avni Ulaşın, Elazığ İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıp hakkında beraat kararı verilmesi üzerine büyük bir celadetle yerinden fırlayarak: “Bu mahkeme çok namuslu insanları asmıştır. Bizim namusumuzda bir eksiklik mi gördü ki, bizi asmadı” diye haykırması üzerine, Elazığ İstiklal Mahkemesi’nin Hüseyin Avni Bey i ömür boyu sürgün cezasına mahkum ettiği.

***

İstiklal Mahkemeleri’nin Adaleti(!)

Cumhuriyet'in ilanından sonra ikinci defa kurulan ve 1925-1927 döneminde faaliyet gösteren İstiklal Mahkemeleri hakkında Araştırmacı Ergün Aybars'ın: “Kararların temyizi yoktu. Mahkemeler kararlarını vicdanı kanaatlerine dayanarak verirlerdi, Kararın verilmesi için delile gerek yoktu dediğini...”

Bu konu ile alakalı olarak mahkeme üyelerinden Lütfi Müfit Beyin Savcı Süreyya Bey'e:

"Bizim milli bir gayemiz var. O gayeye Varmak için sıra kanunun üstüne çıkarız.” diyerek ne kadar adilane(!) hükümler vererek yüzlerce insanın ölümüne imza koydukları.

***

İnönü ve Karabekir

Başvekil İsmet İnönü'nün, eski silah arkadaşlarından Kazım Karabekir Paşa'nın Erenköy'deki evini polis kuvveti ile bastırıp, Paşa'nın "İstiklal Harbinin Esasları" isimli hatıralarını gasp ettiği.

Bu hadise üzerine Cafer Tayyar Paşa ile dertleşen Kazım Karabekir'in teessürünü ifade ederek:

"Ah İsmet!.. Her türlü insanlık hissinden sıyrılacak kadar haris olacağına, biraz ileriyi görmek hassasına sahip olsaydın, ne olurdu?" dediği.

***

Şapkanın Serencamı

Falih Rıfkı Atay'ın ifadeleri içinde: "Müslümanlar, Hristiyanların iyisine 'makul kefere', kötüsüne 'gavur', beterine şapkalı gavur" denildiği bir dönemde, 25 Kasım 1925 tarihinde şapka inkilabının yapıldığını ve bu inkılaba karşı geldikleri için 57 kişinin idam edildiği.. İngiliz araştırmacı yazar Paneth'in, "Turkey at the Gross roads"ın (Türkiye Yol Ayrımında) isimli kitabında o günler ile alakalı olarak;

“Avrupa şapka imalatçıları altın günler yaşadılar. Gemiler dolusu fötr panama, kasket, ne varsa İstanbul'a gönderildi. İtalyan Borsalino kardeşlerin şapka yüklü gemisi İstanbul limanında idi zaten. Şapkanın gündeme gelmesi ile birlikte, geminin yükü alelacele gümrükten geçirildi. Borsalino kardeşler bu işten büyük kar elde ettiler... İstanbul'da erkeklerin kafalarında kağıt şapkalar hatta kadın şapkaları bile vardı…" diye yazdığını...

Şapka almakta zorluk çeken memurlara hükümetin taksitle borç para verdiğini ve bu ilk devrim hareketini, yine devrimlerin savunucularından biri olan Halide Edip Adıvar'ın:

"Şapka kanunu, devrimlerin en beyhude ve en sathisidir, Bu kanuna sokaktaki adamın karşı çıkması, onu yapanlardan daha batılı bir davranıştır" diye tepki gösterdiği

***

"Öl de Köye Dönme"

l. Cihan Harbi'nin bütün cephelerde devam ettiği, vatanı her tarafından barut ve kan kokusunun yayıldığı 1915 senesi sonbaharının serin ve yağışlı günlerinin birinde, ak saçlı beli bükülmüş, soluk benizli ihtiyar bir ananın Bilecik İstasyonundan "Söğüt'ün Akgünlü Köyünden Mehmed oğlu Hüseyin namlı tazecik oğlunu cepheye uğurladığını...

Uğurlarken de: "Hüseyinim yiğit oğlum benim!., Dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, ağabeylerin Çanakkale'de şehit düştüler, Bak, son yongam sensin. Eğer minarede ezan sesi kesilecekse camilerin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun. Öl de köye dönme!

Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir Fatiha okumayı unutma, Haydi oğul! Allah yolunu açık etsin…” diyerek bağrına basıp uğurladığı

***

Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi
SON YAZILAR