Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Disiplin-2: Disiplin Çocuk Eğitiminin Bir Parçasıdır

Disiplin-2: Disiplin Çocuk Eğitiminin Bir Parçasıdır

‘Her ailenin sevgi ve disiplin anlayışı farklı farklıdır. Çocuk yetiştirmek yemek kitabından yemek pişirmeye benzemez. Yöntemler önemsizdir demek istemiyoruz. Bu işin âdeta bir sanat olduğunu belirtmek istiyoruz.’(Atalay Yörükoğlu, Çocuk Ruh Sağlığı, İst, 1993, s.172-173) Disiplin, davranışı yönlendirmedir. Bu yönlendirme işinde yöntemler ehemmiyet arz eder.  Her anne-baba farklı olduğu gibi çocuklar da farklı farklıdır. Herkese uyan bir gömlek dikmek nasıl mümkün değilse, kurallarda uygulayan-uygulanan dikkate alınarak bazı değişiklikler yapılmalıdır.

Disiplin, evde istikrârı ve adâleti gözeten kuralların konulmasıdır. Disiplin, tehdit ve şiddet değildir. Disiplin çocuk eğitiminin bir parçasıdır. Çocuk gelişimindeki etkisi inkar edilemez. Disiplindeki hedef çocuğa anlaşılır, kesin ve sınırlı olan, güvenli zemini hazırlamaktır. Çocuklarımızın beden ve ruh sağlığı için bu şarttır. Disiplinin diğer bir hedefi de; Çocuğa özdenetim kâbiliyeti kazandırılmasıdır. Başkalarının denetiminde değilken çocuğun kendi kendini denetleyebilmesi özdenetimdir. Yâni öğrendiklerini pratik yaşantısına koyma becerisidir. Evinde veya dış ortamlarda kurallara uyumu devam ettirebilmesi çocuğun bu özelliği aldığının belirtisidir. Anne ve babalarının çocuklarına kazandıracağı en önemli disiplin özelliği özdenetimdir.
Aile içindeki denge ve düzen ortamının oluşmasında disiplin etkin rol oynar. Disiplin kurallarında içinde yaşadığımız toplumun etkileri mevcuttur. Bizim aile sistemimiz disiplin, saygı-sevgi, hoşgörü, sabır, şefkat, kararlılık esasına dayanır. Sevgi-saygı, hoşgörü ve takdir görme ortamında büyüyen çocuklar kendilerinin değerli olduğunu bilirler. Kendilerini kıymetli gören de etrafına değer verir. Birbirlerine sevgi-saygı-hoşgörü ortamında değer verilen insanların oluşturduğu toplumlarda ruhsal yönde sağlıklı ve güvenli toplumdurlar. Toplumda bulunması gereken bu sağlıklı ruhsal dokunun oluşturulmasında ailelerin etkisi büyüktür. Ebeveynler kendileri iç dünyalarıyla barışıklarsa, onlarda çocuklarına dengeli, huzurlu ve mutlu davranış biçimleri ortaya koyarlar. İşte bu ideal ölçülerin, çocuklara ana ve babalar tarafından sağlanması elzemdir.
Çocukları disiplin ederken ailenin davranışları önemlidir. Çocuğun anne ve babası arasındaki uyum ve uyumsuzluk da disiplinde etkin bir faktördür. Problemlere ilk elden müdahale eden anne, disiplindeki konumunu iyi korumalıdır. Meselâ; mutsuz bir anne çocuğuna yanlış disiplin yapabilir. Kızgın bir halde çocuğuna hayat dersi vermeye kalkan baba da hatalı davranış geliştirebilir. Zira kızmak, problemi çözmüyor. Kızmak, öfkelenmenin sonucudur. Öfke de hayatın bir parçasıdır. Anne babalar olarak hiç mi kızmayacağız, hiç mi öfkelenmeyeceğiz? Öfkelenebiliriz ama dengeli ve ölçülü olarak. Çocuklarımıza öfkeyle nasıl yaşanabilir göstermeliyiz. Çocuklarımız bizi kızdırabilir. Evet kızabiliriz. Ancak onların kişilik ve karakterlerine sataşmadan, karşımızdaki varlığın hem bizden küçük hem de bizim bir parçamız olduğunu unutmadan yapmalıyız. Ne yapılacaksa ölçü ve dengeli bir şekilde olmalı. 
Çocuğa sürekli; “sen şöylesin, sen böylesin” gibi hep onu suçlayıcı, rencide edici, hakârete varan sözler sarf edilmesi hiç uygun olmayan disiplin şeklidir. Bu şekilde ki “sen”li ikazlar çocuğu kızdırır, sinirlendirir. Onun söz dinlememesine, karşı gelmesine, size baş kaldırmasına sebep olur. Ebeveyn kızdığı olayla ilgilenmeli. Kızdığı olaydan dolayı çocuğun şahsiyetine saldırmamalı, kişiliğine hakaret etmemelidir. Bu bir davranış sapması ve ayni zamanda davranış bozukluğudur.
Oysa çocuğa “sen”li yaklaşımlar yerine “ben”li yaklaşımlar sergilense daha iyi neticeler alacağımız kanaatindeyiz. Bu şekilde ki yaklaşımda sevgi ve duygu işin içine girer. Duygular açıklanırken bunun ifadelendirilmesi de gayet önemlidir. Meselâ; çok gürültü yapan çocuğunuza, “yapma” demek yerine “yavrum, ben rahatsız oluyorum. Beni üzmek istemezsin sanırım.” Yahut “niçin sen bunu böyle yaptın?” yerine “gerçekten ben onun bu şekilde yapılmasından hoşlanmıyorum, inşallah bir daha ki sefere daha dikkat edersin yavrum.” dense. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Vurgulamak istediğimiz nokta, çocuğumuzu ikaz ettiğimizde veya kızdığımızda ki ifadelerimiz şahsiyeti rencide edici ve “sen”li mesajlar yerine “ben”li mesajlar olmalı. Çünkü ben dili bireylerin o an karşılaştıkları hâdiselerde şahsi tepkiler ve düşüncelerin ürünüdür. Ayrıca “ben”li açıklamalar, başkaları hakkında ki değerlendirmelerimiz değil kendi duygu ve düşüncelerimizin ifadelendirilmesidir. Çocuklarımız duygu yoğunluğunu bizden daha çok yaşarlar. “Ben hoşlanmıyorum, ben rahatsız oluyorum” gibi sözler karşısında çocuk size olan sevgi ve saygısının ifadelendirmesi olarak istemeyerek de olsa o davranışı terk edecektir. Böylece sizi önemseme sorumluluğu geliştirerek hem hatalı davranışından vazgeçecek hem de kendini savunamayacaktır. Ayrıca çocuk olumsuz davranışını unutup onda size yardım etme isteği oluşacaktır. Böyle bir davranış şeklinde kırma, incitme ve saldırı yoktur. Zararsız, faydalı ve daha etkili bir davranış şeklidir.
Sizlere hayırlı cumalar diliyorum. Ayrıca yeni giren Şaban ayınızı da mübârek ediyorum efendim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi
SON YAZILAR