Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Davet

Davet

Âşıkta keder neyler gam halkı cihanındır 

Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır 

Mahzun idi bir gün dil meyhane i ma'nade 

İnkâra döşenmiştim efkâr düşüp yade 

Bir pir gelüp nagah pend etti alelade 

Al destine bir bade derd ü gamı ver bade 

Şeyh Galip

 

Âşığın algısı başka. Bütün varlıkta Sevgili’nin alametlerini görüyor. O’nu izlemek, O’nunla nefeslenmek, O’nu Bir’lemek. Duyuşunda, görüşünde, duruşunda “O”…

Herhalde zaman, mekân, eşya bir takım kalbî sırlar vermeye başlıyor, sesi kisvesi değişiyor. Neticede dış değil içsel, perdelerini örtülerini kaldıran bir adam/ kadın ortaya çıkıyor.

Musiki de bu fasıldan. Gönül ehlince; şarkılar, türküler farklı yorumlanıp açılıyor, güzergâhı değişerek Yaratıcıy(l)a bağlanıyor.

Profesör, mutasavvıf Mim Kemal Öke’nin Dervişin Seyir Defteri isimli kitabından; konuya ilişkin bir örnek verelim:

“…sıradan hayatta geçen bazı isim/sıfat/deyim ehl-i hal için farklı anlamlar yüklüdür. Mesela ünlü bestekâr Avni Anıl’ın bestelediği Turhan Oğuzbaş’ın şu güftesine bakalım:

‘Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un / Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde / Canım doya doya sarhoş olmak istiyordu.’

Buram buram anason kokan bir gazino şarkısıdır. Sufi bakışla bu şarkıda söz edilen kişi bir yol arayışı içindedir ve o amaçla o gece İstanbul’un bütün dergâhlarını kazan-kepçe dolaşmıştır. Niye? O insan-ı kâmili bulmak için.!.. Kadeh, insan; dudak izleri, nefese tekabül etmekte ise, güftekâr mürşidini veya sakisini bulmak üzere bir gayreti terennüm etmektedir Yolu bir bulsa, o kişi ilahi aşk ile kendinden geçecektir.” (Mim Kemal Öke, Dervişin Seyir Defteri, Sufi Kitap, İstanbul, 2015, sf. 56-57)

Âşık; aşkının derecesine, lütfa, manevî tecrübesine, hal ve bulunduğu makama göre, yaşadıklarına tepkiler veriyor, hayattan aldığı zevk türü değişiyor. Hissiyatı,  sevgisinin tezahürleri, akisleri farklılaşıyor.

Sıra dışı; derin kapılmalarda, sivrilmiş heyecanlarda, olağanüstü duyum, haber gibi vakalarda; algı ve davranış biçimleri de sık rastlanmayan özellikler gösteriyor; büyük coşku, sarhoşluklar devreye giriyor, vecd hâli ortaya çıkıyor.

Bir aşk yansıması oluştu, aşk cevabı geldi mi, hayret ve hayranlıkla ruh taşı(rı)yor. Bazen sema, bazı raksa benzer hareketler yapıyor mesela.

TYB Konya Şubesi’nin düzenlediği “Musikîde İrfan Ruhu” isimli programda Halil Ürün Bey; bir defasında, Tahir Hoca Efendi’nin aşkla şevkle sema yaptığını belirtmişti.

İngiliz asıllı tasavvuf bilimcisi Dr. Martin Lings(Ebubekir Siraceddin), yakın bir olguyu hatırlatıyor bize, Şeyh el- Alevî’den nakille:

“ Peygamberin yakınları arasında kendisine en çok benzeyenin amcasının oğlu Cafer olduğunu söylediği şu sözüyle: ‘Gerek hilkatin gerek ahlâkın yönüyle bana benzersin’ dediğinde Cafer’in sevincini hiçbir şey ifade edemedi ve Hz. Peygamber’in huzurunda raks etti.

Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, Sevgili’nin Sevgilisi” Peygamber Efendimiz’e(S.A.V) muhabbet için de aynı durum geçerlidir. Efendimiz’le meşbû olmak. Yakınlığı, kabulü, atâyı(bağışı, ihsanı) duyumsamak.

“Şeyh el- Âlevî şöyle devam ediyor: ‘Her âşık sevgilisinden bahsedilince titrer… ve eğer aşk iliklerinize kadar işlemişse, en çok Allah’ın anılmasını isteyeceksiniz, hatta bir kâfirden bile onun adını duymak isteyeceksiniz, Âşıklar Sultanı’nın dediği gibi:

“Her sözden tatlıdır benim için o sevgilinin anılması

Hatta içinde beni kınayanların suçlamaları da olsa”. (Martin Lings, Yirminci Yüzyılda Bir Veli, Yeryüzü Yayınları, İstanbul, 1982, sf.128)

Tüm mevcudattan İlâhi bir Davet yükselmekte. Kutsal Çağrı, mesajlar.

Mesele bu çağrıyı duyabilmek, kendisine çeki düzen vererek, yaşamını sürdürmek. Çünkü davet öncelikle insanadır.

“Eyy nefsim!” diyebilmek. Eşyada Hakikati görmek. Anlamı genişletmek.

Bu ahval altında dünya-ahiret dengesi kurmakta, inancın şartlarını yerine getirmekte oldukça zorlanabiliyor insanlar. İman, cila gibi, içe işlemiyor. Uzaklaşma, Haricî(!) çekiciler çok.

Dünya bazı şartlarda, bizi karabasana, çamura, tuzağa sürükler, iterken; Aşk kendine çekiyor, havalandırıyor, üste çıkarıyor.

Sonra bir şarkı yükseliyor:

“Şarkılar Seni Söyler

Dillerde nağme Adın…”

Artık nereden bakarsanız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi
SON YAZILAR