Darbelerin bir mukayesesi

Darbelerin bir mukayesesi

Araştırmca-Yazar Avukat Mehmet Ali Uz, askeri darbeler hakkında önemli tespitlerde bulundu. Uz, "Darbe başarılı olsaydı dikta rejimi devreye girecekti" dedi

Bizim nesil 27 Mayıs darbesinden itibaren bütün darbe ve muhtıralara tanık olmuş ve bugünleri yaşamıştır. 27 Mayıs darbesiyle başlayan darbe ve muhtıralar muhtelif aralıklarla 15 Temmuz Darbe Girişimine kadar devam etmiştir. 27 Mayıs darbesi sırasında yedek subaydım. 80 darbesinde avukat olarak pek çok davayı üstlendim. Her darbe iki üç yıllık bir hazırlık dönemi geçiriyordu. 27 Mayıs darbesinde üniversiteli gençler sokağa döküldü. Basın, iktidar aleyhinde yalan ve iftira kampanyasına girişti. Bir Demokrat Parti ve Adnan Menderes düşmanlığı oluşturulmaya çalışıldı. Bugün AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan aleyhinde oluşturulmaya çalışılan düşmanlık gibi. Zamanın muhalefet partisi ordu içerisinde başlayan bu çalışmalara büyük destek verdi. Gazeteler, utanmadan gençlerin et makinelerinde kıyılarak ve betonla karıştırılarak temellere döküldüğünü yazdı. Oysa bu tarz hiçbir haberin aslı yoktu. 
SAĞ-SOL KAVGASI ÇIKARILDI
1980 ihtilaline gelindiğinde darbenin zeminini hazırlamak için gençler arasında sağ-sol kavgası çıkarıldı. Sıkıyönetim ilan edilmesine rağmen asker bu kavgayı önleyemedi veya bilerek önlemedi. Aynı silahlar hem sağ hem sol ellerde kullanıldı. Darbe zemini işte böyle hazırlandı. İlk darbeciler, darbe zeminin hazırlanmasına çok önem veriyorlardı. Darbe sırasında ve devamında en kısa sürede demokratik sürece geçileceği vaatleri veriliyordu. 
Post modern darbe adıyla meşhur olan 28 Şubat muhtırası da gerçekten silahlı darbeden farksızdı. Bunun onlardan farkı, bir kısım askerin aldığı kararları seçimle gelen hükümete uygulatmış olmalarıdır. Onlar, bu sürecin bin yıldan fazla süreceğini zannediyorlardı. Ama dedikleri gibi olmadı.  
12-eylul-1980-darbesinde-34-yil-geride-kaldi-12-eylul-1980-darbesi-1453437.jpg
KADROLAŞMA EN ÜST SEVİYEDE
Kısaca üç önemli darbeye temas ettikten sonra 15 Temmuz darbe girişimi ile bu darbelerin farklarına geçilebilir. Yukarda ifade ettiğim gibi son darbe girişimi, diğer darbelerden farklı olarak en az 40 yıllık bir hazırlığın sonucunda ortaya çıktı. Daha önce hukuk eliyle yapılmaya çalışılan darbe, 17 ve 25 Aralık olaylarında suiistimal iddialarıyla gerçekleştirilmek istenmiş ve alınan tedbirlerle darbenin eşiğinden dönülmüştür. Muhalefet ve basın bu iddialara sarılmış iktidar ve hedefte bulunan Recep Tayyip Erdoğan suiistimal iddialarıyla yıpratılmaya çalışıldı. Balyoz ve Ergenekon davalarıyla paralel güçler ordudaki kendinden olmayan güçleri tasfiye etme girişiminde bulundu. Paralel güçlerin başta polis, ordu ve yargıda yuvalanmaları veya kadrolaşmaları en üst seviyeye ulaştı. 
DARBECİLER HALKA ATEŞ ETTİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, paralel yapı ile ilgili hassasiyeti hükümetin bu konuda bir takım tedbirlere tevessül etmeye başlaması, YAŞ toplantısının yaklaşması darbecileri henüz tam olarak tamamlayamadıkları bir darbe girişimini ortaya koyma mecburiyetinde bıraktı. Daha önceki darbelerde darbeciler, halk ile karşı karşıya gelmemeye gayret ederken bunlar tanklarla halkın üzerine yürüyüp darbeye karşı gelen halka ateş açmaktan geri durmadı. Meclis, cumhurbaşkanlığı yerleşkesi, Gölbaşı Özel Harekat Merkezi gibi pek çok noktayı bombalamaları gayelerine ulaşmak için katliama girişip 250’ye yakın polis, asker ve sivil halkı şehit etmeleri ve bin 500'ün üzerinde vatandaşı da yaralamaları bu girişimi diğer darbelerden ayırıyor. Dindar geçinen hainler, Büyük Millet Meclisi’nin; “Hilafet TBMM’nin şahs-ı manevisinde mündemiçtir” anlayışını bile hesaba katmayarak bu kutsal çatıyı bombalamaktan, milletin temsilcileri olan milletvekillerini öldürmeye teşebbüs etmekten geri durmamışlardır. Darbe teşebbüsünün önlenmesinde başta Genel Kurmay Başkanı olmak üzere kuvvet komutanları ve diğer askeri erkan, polis teşkilatı, olayın ilk cereyan ettiği andan itibaren meydanları dolduran halkın, televizyon kuruluşlarının ve Cumhurbaşkanının büyük rolü olmuştur. Hepsini şükranla yad etmek gerekir. 
27mayis.jpg
DİKTA REJİMİ GÖRECEKTİK
Eğer bu darbe teşebbüsü gerçekleşmiş olsaydı, nesiller boyu sürecek bir dikta rejiminin başlangıcı olacaktı. Çünkü bu darbeden sonra orduyu, polisi ve yargıyı tamamen ellerine geçirecek, kendinden olmayan insanları çeşitli zulüm, baskı yanında atacakları iftiralarla hapislerde çürüteceklerdi. Darbe girişiminin önlenmesine rağmen tehlike tamamen geçmiş değildir. Orduda, poliste, yargıda ve diğer bütün devlet kademelerinde paralel yapıya hizmet eden kişilerin varlığı hala bu tehlikenin mevcudiyetini ortaya koymaktadır. Pensilvanya’daki zatın halet-i ruhiyesi ve akli melekeleri bilindiğine göre her an çılgın bir emir beklenebilir. Bu zatın emrindeki şerir aveneleri ona öyle değer veriyorlar ki her emrini hipnotize edilmiş gibi yapmaya hazır halde bulunmaktalar. Bu sebeple hazırlıklı olunmalıdır diye düşünüyorum.
80-darbesi-121.jpg
KAFAMI KURCALAYAN NOKTALAR
Şimdi de tekrar gerilere giderek paralel yapı ile ilgili bazı meseleler üzerinde durmak isterim. Yurt içinde ve dışında hoşgörülü görünmek için önce dinler arası diyalog fikri ortaya atılmıştı. Bunu kabul etmek mümkün değildi. Böyle bir fikri kabul için dinler arasında bir eşitliğin olması gerekirdi. Biz hem Yahudilerin hem de Hıristiyanların, inancımız gereği, peygamberlerinin peygamberliğini kabul ediyor ama onlar bizim Peygamberimizin peygamberliğini kabul etmiyordu. Bu şartlar altında dinler arası diyalog nasıl gerçekleşecekti. Bir zamanlar Türkiye’nin ileri gelen fikir ve kültür adamalarından Avukat Ergun Göze bu konu üzerinde çok durmuş ve delilleri ile konunun yanlışlığını ortaya koymaya çalışmıştı.  Ortada bir de bunlara ait olduğu söylenen ses kaydı dolaşıyordu. Bu kayıtta önce Peygamberimiz övülüyor ardından da böyle bir peygamberin peygamberliğini kabul etmeyenler hakkında sadece “La ilahe illallah”, yani Hz. Peygamberin peygamberliğini kabul etmeyenlerin cennete gireceği açıklanıyordu. Bu düşünce açık bir sapıklıktı ve kafaları karıştırıyordu. 
GENÇ BEYİNLERİ YIKIYORLARDI
Cemaate mensup okullardan kızlar, ablalar; erkekler, ağabeyler yanında haftalar süren kamplara alınıyor, burada genç beyinler yıkanarak gençler ailelerinden koparılıyordu. Oysa bizim gelenek ve göreneklerimizde kız olsun erkek olsun yabancı evlerde kalmak yoktu. Kur’an, namaz denildiği zaman akan sular duruyordu. Abdest, namaz ve Kur’an önemli olduğu gibi niyet ve istikamet de bu nispette önemli idi. Tarih boyu hep zehir bakır tasta değil altın taslarda sunulmuştu. Bu husus da halkın hataya düştüğü noktalardandı.  Benim kafamı karıştıran uygulamalardan birisi de buydu. Cemaatin dershanelerinde binlerce genç imtihana hazırlanıyordu. Fakat yöneticiler bunlardan süper zekaya sahip gençleri ayırıyor onlardan ayrı sınıflar oluşturuyor yıl boyu bütün mesailerini bu gençlere tahsis ediyorlardı. Yarış atı gibi sınavlara hazırlanana bu öğrencilerin başarısı sömürü kaynaklarından birini teşkil ediyordu.  Vasat ve vasatın altında zekaya sahip gençlerle ilgilenilmiyor bunlar sadece eğitildiklerini sanıyorlardı. Aileler ve gençlerden çok azı bu durumun farkında idi. Bu öğrencilerle de ilgilenilmiş olsa idi bunlardan başarı gösterenler çıkabilirdi. Bu da benim adalet hissimi rencide ediyordu. 
İŞADAMLARI BASKI ALTINDAYDI
Ben 30-40 yılımı siyasette, dernek-vakıf ve kültür çalışmalarında geçirdim. Türkiye’de hiçbir dernek ve vakıf makbuzsuz para toplayamadığı gibi belgesiz de para harcayamaz. Sadece paralel yapıya mensup kurumlar bundan müstesna idi. Bunların gelir ve giderleri kontrol edilmezdi. Kurslara devam eden bütün öğrencilerin velileri Zaman gazetesine abone olmaya zorlandığı gibi bayramda da kurban paraları toplama kampanyası açılır bunlar da makbuzsuz olarak tahsil edilirdi. Bu paralar kurum adına bir yere yatırılmadığına göre hala şahıslar üzerinde bankalarda muhafaza edildiğini tahmin ediyorum. Zaman zaman yemekli toplantılar tertip edilerek iş adamları çağrılıyor, önce bir konuşmacı örgütün hizmetlerini anlattıktan sonra çek ve senet tahsili faslına geçiliyor. Önce paralel yapı mensupları çok yüksek meblağlarda çek ve senet veriyor paralel yapı dışındaki iş adamlarından da psikolojik baskı altında, büyük miktarlarda teberruda bulunmaları sağlanıyordu. Kulağımıza gelenlere göre örgüt mensupları sonradan verdikleri o çek ve senetleri geri alıyorlarmış. Daha sonra belediyelerden ve iş adamlarından tehditle para toplamaya başlamışlar. Bu da esnaf arasında dolaşan haberlerdendir. 
AMERİKA'NIN UŞAĞI OLDU
1980’li yılların sonlarına doğru Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Özkafa’nın babası sınıf arkadaşım Süleyman Özkafa, KON TV’de bir konuşma yapıyordu. Konuşmasının bittiği sırada seyircilerden birisi, “Fettullah Gülen hakkında ne diyorsunuz” diye bir soru yöneltiverdi. Süleyman Hoca hiç düşünmeden “Amerikan ajanı” cevabını veriverdi. Fettullah Gülen o zamanlar Türkiye’de idi, verilen cevap hayretimi mucip olmuştu. Bu gün her şey ortaya döküldü. Şimdi bunları efendileri Amerika, kendileri de onların uşakları durumunda. Gülen’in iadesi için hala darbe ile ilgili belge istiyorlar. Bu günlerde bir de gazetelerde darbecilerin Amerika’ya askeri üs vaadinde bulundukları açıklanıverdi. Her şey ortada değil mi?
MÜSLÜMANLIKLA İLGİSİ YOK
Geçen yıllarda Cumhurbaşkanının gayreti ile Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Amerika’da bir cami ile yanında kültür sitesi inşa edildi. Cami ve külliye bu yıl Cumhurbaşkanı tarafından hizmete açıldı. Bilindiği gibi Asr-ı Saadette münafıklar tarafından Dırar Mescidi diye bir mescit inşa edilmişti. Durum Hz. Peygambere nazil olan ayetlerle bildirilince Peygamber Efendimiz bu mescidi yıktırmıştı. Amerika’daki cami inşasına başlanacağı sırada Pensilvanya’daki çete önce külliyenin inşasına mani olmaya çalışmış, cami inşa edildikten sonra da bu cami için Mescid-i Dırar iftirasında bulunmuşlar. Oysa bu cami sadece Türkiye için değil bütün bir İslam alemi için bir iftihar vesilesi idi. Caminin açılışında her milletten binlerce insan gözyaşları içerisinde sabah namazını kılmış ve Türkiye’yi takdir etmişlerdi. Buna karşı paralelci yapının tavrının değil Müslümanlıkla insanlıkla bile ilgisi olabilir mi? 
Bunlar benim endişelerimden bazıları idi. Bu konuları çevremdeki insanlara anlattığımda onlar, cemaat, devletin sahip çıkmadığı gençlere sahip çıkıyor, Türkiye’de ve yurt dışında pek çok okul açıyorlar, diyerek beni susturmaya çalışıyorlardı. Bunların çoğu mütedeyyin ve iyi niyetli insanlardı. Demek ki mütedeyyin ve iyi niyetli olmak yeterli olmuyor. Müslümanların aynı zamanda akıllı olması ve yapılan işlerin usulüne ve dinin ruhuna uygun şekilde yapılması gerektiği anlaşılıyor. Onlar hep bu düşünce ve hoşgörü içinde palazlandılar.   
Darbeye kadar Cumhurbaşkanının cemaate karşı düşmanca bir tavır sergilediği pompalanıyordu. Darbe teşebbüsü ile Cumhurbaşkanının ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı.
MÜCADELE SONUNA KADAR SÜRMELİ
Bundan sonra yapılması gerekenleri de şöylece özetlemek gerekir. 
1. Paralel yapı ile mücadele sonuna kadar sürdürülmelidir. 
2. Darbeyle yurt sathında oluşan birlik, beraberlik ve yakınlaşma devam ettirilmelidir. 
3. Bu konuda devletin alacağı tedbirler yurt çapında desteklenmelidir. 
4. Olanlardan ordunun rahatsızlık duyduğu ve moralinin bozuk olduğu muhakkaktır. Ordu ile kucaklaşma zamanıdır. 
5. Meydanlarda ve televizyonlarda yapılan konuşmalarda tahriklerden ve beraberliğimizi zedeleyecek sözlerden şiddetle kaçınılmalıdır. 
6. Paralel yapı ile mücadele edilirken masum vatandaş incitilmemeli, kurunun yanında yaşlar yanmamalı ve bu konuda son derece hassas davranılmalıdır. 
7. Her darbe ülkeyi en az 50 yıl geri bırakmıştır. Buna hayatımız boyunca şahit olduk. Ülkesini seven damarlarında Türk kanı dolaşan hiç kimse darbe teşebbüsünde bulunmamalı, bir daha bunu hatırından bile geçirmemelidir. 
8. Askeri okullarda paralelci yapıya dahil olmayan gençlere her türlü bezdirici baskılar uygulanarak bunların bu okullardan ayrılmaları sağlanıyordu. Bizim çocuklar internetten böyle baskıya maruz kalan bir mağdurun başından geçen olayları okudular. Ağlayarak dinledim. Bu ne zulüm, bu ne insafsızlıktı! Ziya Paşa bir beyitinde, Kur’an’dan mülhem olarak: “Zalimlere bir gün dedirir Kudret-i Mevla/Tallahi lekad âserakellâhu aleynâ.”der. Bu sebeple kimse kimseye zulmetmemeli, hele böyle olağanüstü zamanlarda son derece dikkatli olunmalıdır. 9. Bütün bu olanlardan sonra, örgüt mensuplarının davranışları ile devlete, millete ve halka ne kadar zarar verdiklerini düşünerek, bir nefs muhasebesi yapmaları ve bundan sonraki yol haritalarını buna göre çizmeleri gerektiğini düşünürüm. Türkiye çok büyük bir badire atlatmıştır. Bu sebeple samimi olarak örgütten soğuyan insanlar suç işlememişlerse bunlar dikkate alınmalıdır. Bu menfur ve kalleş darbenin önlenmesinde hizmeti geçen başta Cumhurbaşkanımız, genelkurmay başkanı ile kuvvet komutanlarımız, konuşmalarıyla darbenin önlenmesine büyük hizmeti geçen I. Ordu kumandanımız ve diğer ordu mensuplarımızı, polis teşkilatımızı, halkımızı candan kutluyor, şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Ayrıca OHAL ilanı dahil her konuda hükümete destek veren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tavrı da her türlü taktirin üzerindedir. CHP de darbe teşebbüsüne karşı durduğu gibi OHAL ilanında da aynı desteği vermeli idi. Olağanüstü durumlar olağanüstü tedbirlerle önlenebilir. Allah devletimizi, milletimizi ve vatanımızı korusun ve bir daha böyle badirelerle karşılaştırmasın diyorum. 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.