Filiz Eryaşar

Filiz Eryaşar

Corona misafir

Corona misafir


Her hastalık misafirdir. Vücudumun bir ev olduğunu düşünürüm. Virüsü de vücudumuza giren bir misafir olarak algılarım. Tabi mesele misafiri çağırmak değil ancak bazı negatif algıları yıkmak lazım. Size doğal olarak bu görüş farklı gelebilir ancak benim manevi dünyamı şekillendiren insanlardan ben böyle öğrendim. İyi ki de öğrenmişim çünkü bugün geldiğimiz durumdan size farklı bir pencereden bakmanızı göstereceğim.

**
Virüs hakkında yeterince komplo teorisi okuduğunuzu düşünüyorum. Bu virüs hakkında bilen bilmeyen herkesin bir yorumu var. Nasıl önlem almayız, semptomları nelerdir, ölüm oranı nedir vs vs. Ancak bir noktayı kaçıyoruz. Virüs bize ne öğretiyor? Ben daha çok bu soru üzerine düşündüm. Üst üste gelen bunca felaketler insanlığa bir şey anlatıyor olmalı. Aynı vücudunuzdaki ağrılar veya sancıların size sinyal vermesi gibi. Nerenizde ağrıyorsa vücut size orayı iyileştirmeniz için mesaj verir. Ağrının amacı canınızı acıtmak değildir. Peki biz bu virüs sürecinden ne öğrenmeliyiz? Bence odaklanmamız gereken soru bu. İnsanlar bu soruya odaklanmak yerine tamamen panik havasıyla hareket ediyor. Paniğin yarattığı ekonomik kriz, virüsün kendisinden daha tehlikeli ortam oluşturuyor. Bunun farkına değiller. Neden?

**

Çünkü ölüm oranı ne olursa olsun, ölümün en ufak ihtimalinden bile korkan bir insanlık var karşımızda. Son 50 yılda tüketim temelli materyalist bir dünya oluşturduğumuz için ölüm ile yüzleşmeyi unuttuk. Halbuki dünyadaki tek gerçek varsa o da ölümdü. Bence virüs insanlık alemine çok şey öğretti. İnsanlığın teknolojiye, paraya ve güce olan hayranlığı kırıldı. Batı dünyası muazzam bir ekonomik sistem oluşturdu. Borsalar, şirketler, devlet sistemi derken sürekli büyüdük. Yapay zekayı tartışacak teknoloji seviyesine geldik. Ancak öyle bir gün geldi ki gözle göremediğimiz bir şey, gözle gördüğümüz her şeyi yıkabilecek potansiyelde. İşte aslında bu kadar aciz varlıklarız. Bu ihtimalin olması bile insanlığın bilinç boyutunu çok değiştirdi
Virüsten önce siyasete çok kafa yorduk. Devletlere, coğrafyalara, ırklara, liderlere vs. vs. vs.
Şimdi günümüze dönelim. Kocaman bir balon yaratmışız arkadaşlar. Kendimizi çok bilgili sanıyoruz. Karmakarışık matematik formülleri çözüyoruz, atom bombası yapıyoruz ancak nasıl toprak ile doyacağımızı bilmiyoruz, nasıl toprak ile ev yapacağımızı bilmiyoruz, nasıl toprak ile giyineceğimizi bilmiyoruz. Topraktan uzaklaştık. Bu eğitim sistemi bize doğada yalnız yaşabilmeyi öğretmedi. İnanın ki doğada bir kedi bile insandan daha kolay yaşabilir. O son noktadan sonra insan kibrinin ne kadar absürt olduğunu görebiliyor musunuz? Akademik ünvanı olan profesörlerimizi düşünün. Hani her yere gittiğinde kendini “Ben Prof. Dr. ” olarak tanıtanları hatırlayın. Makam sahibi olanları düşünün. Yanından geçerken “Sayın Müdürüm” dediklerinizi. Milyoner olanları düşünün. Yüzlerce evi olan, arabası olanları. O gün geldiğinde hepsi kocaman bir balon olacak. O son noktada hepsi patlayacak. İşte en çok panik yaratanlar bu kesim. Çünkü ünvanlarının ve parasının kaybolmasından korkuyor. Güce tapanlar korkuyor. Ancak Afrikalı aç bir çocukta bu virüsün korkusunu göremezsiniz. Onun kaybedecek bir şeyi yok. O zaten son noktada yaşıyor.
Düşünmeliyiz arkadaşlar, düşünmeliyiz. Bu virüs bir mesaj veriyor tüm insanlığa. Bir öğretmen. Bence öğretmeden de gitmeyecek. Elimizdeki telefonlara, diktiğimiz gökdelenlere aldanmayalım. 1 günde çökecek kadar aciz varlıklarız işte. Veee en çok aşağıdaki soruları soruyorum bu dönemde.
Peki hakikat ne?
Değişmeyen şey ne?
Her şey elimden alınsa bile beni ben yapan şey ne?
Bana kalırsa her şey gittiğinde elimizde kalan şey; ahlak ve inanç. Farklı cevabınız varsa yorum yazarsanız seve seve üzerinde düşünürüm.
Bence panik yapmak yerine kendi içimizi karantinaya alıp kendi gerçek yüzümüzle yüzleşmeliyiz.
Selam ve dua ile ..
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Filiz Eryaşar Arşivi
SON YAZILAR