BalkanlardaTürk olmak zor

BalkanlardaTürk olmak zor

Kosovalı ressam, edebiyatçı-yazar, neyzen ve aynı zamanda şair olan Ethem Baymak, “Balkan milletleri azınlık konumunda olduğu için milliyetçi olmak zorundadır. Biz Türkler bu konuda biraz geç kaldık” dedi

RÖPORTAJ: BERKHAN PARLAK

Kosovalı ressam, edebiyatçı-yazar, neyzen ve aynı zamanda şair olan Ethem Baymak, “Balkan milletleri azınlık konumunda olduğu için milliyetçi olmak zorundadır. Biz Türkler bu konuda biraz geç kaldık” dedi

KOSOVA'DA SAVAŞIN İZLERİ SÜRÜYOR

Kosovalı ressam, edebiyatçı-yazar, neyzen ve aynı zamanda şair Ethem Baymak ile Türk sanatı, Kosova'da savaşın etkileri ve Kosova'daki Türklerin durumu hakkında konuştuk. Baymak, Kosova'da savaşın geride acı ve gözyaşı bıraktığını söyledi. Baymak, “Kosova'da savaş bitti ancak orada savaşın zararları yeni yeni anlaşılmaya ve hissedilmeye başladı” dedi.

21-3.20140609093828.jpg

YABANCILAR BİZDEN ÇOK ŞEY BEKLİYOR

Birçok uluslararası resim sergisine katılan Baymak, yabancı sanatçıların ve sanatseverlerin Türk sanatçılardan beklentilerinin büyük olduğunu söyledi. Türk sanatının altyapısının çok sağlam olduğunu vurgulayan Baymak, “Yabancı sanatçılar ve sanatseverlerin Türk sanatçılardan beklentileri büyük. Ancak maalesef belirtmek isterim ki, yabancılar Türklere özgü sanatları tanıma konusunda sıkıntı yaşıyor” diye konuştu.

 

**Öncelikle sanatçı yönünüzü ele almak gerekirse, sanata nasıl başladığınızı bizlere aktarır mısınız?

-Kosova'da yaşayan bir Türk iseniz sanat zaten sizi içine çekiyor. Sanata başlamamda ailemin de etkisi olduğunu söyleyebilirim. Kendimi sanatçı olmak zorunda hissettim. Çünkü bakın, Kosova'da Osmanlı'nın izlerini yok etmek isteyenler var. Ve maalesef başarılı olduklarını da söyleyebilirim. Osmanlı'dan kalan birçok eseri yıktılar. Ben de resimlerimde bu yıkılan eserleri çiziyorum ki bundan yıllar sonra Kosova'da yapılanları görsünler. Eğer ki ben bu resimleri çizmezsem benden sonra gelecek nesiller bu eserlerin varlığından bihaber olacaklar. O yüzden sanata başladım diyebilirim. Edebi anlamda eserlerim var. Şairlik de yapıyorum. Bir çok kolda ilerlemeye çalıştığım zaman ister istemez kendinizi alanınızda istediğiniz yerde bulamayabiliyorsunuz. Mesela soyut resim yapmayı istiyorum. Ancak birinci önceliğim Kosova'da yaşayan biz Türkleri tanıtmaktır. O yüzden istediğim değil asıl yapmakta zorunlu olduğum alana yöneliyorum.

 

KONYA'DA HUZUR BULUYORUM

**Konya'ya daha önce de gelmiştiniz. Geldiğiniz yıllardaki Konya ile bugünkü Konya'yı kıyasladığınız zaman ne gibi değişiklikler gördünüz?

-Konya'da bulunmak benim için olağanüstü bir olay. Konya huzur veren, koşarak geldiğim bir şehir. Bir Kosovalı olarak, savaş halinden çıktıktan sonra Konya'da huzur buluyorum. Konya'ya imkan buldukça gelmeye çalışıyorum. Konya, sessiz, sakin bir şehir. İnsanları gerçekten çok misafirperver. Bunu laf olsun diye değil, gördüğüm için söylüyorum. Konya'yı hızla gelişen bir şehir olarak görüyorum. Binalar hızla yükseliyor. Resim çalıştaylarını bahane ederek Konya'ya geliyorum. Asıl amacım çalıştaya katılmak değil, Konya'ya gelmek. Şaka bir yana uluslararası düzenlenen çalıştaylar ve sergiler gerçekten çok verimli geçiyor. Sanatçılar ve dolayısıyla milletlerin sanatı birbiri ile bir etkileşime geçiyor. Konya'nın kıymetini bilmek lazım.

 

**Uluslararası sergilerden bahsetmişken, yabancı ülkelerdeki sanatçıların ve sanatseverlerin Türk sanatına ve sanatçısına bakış açısı nasıl?

-Uluslararası sergileri anlatmaktan önce Türk sanatından bahsetmek gerekiyor. Türk sanatı denildiği zaman maalesef yabancıların aklına bir sanat dalı gelmiyor. Nasıl 'soyut resim' denildiği zaman İtalya ve İtalyan sanatçılar geliyorsa hat sanatı denildiği zaman, ebru sanatı denildiği zaman akla Türk sanatçılar gelmektedir. Bu bir süreçtir. Türk sanatının da bu sürecin içinde olduğunu düşünüyorum. Yabancıların aklına Türk sanatını yerleştirmek kolay değil, dolayısıyla zaman alacaktır. Sorunuza gelecek olursak, yabancı milletlerin sanatçıları Türk sanatçılardan beklentileri gerçekten çok büyük. Beklentinin büyük olmasını da gayet doğal buluyorum. Çünkü Türk sanatının büyük bir geçmişi ve çok sağlam bir altyapısı var. Ebru, hat, seramik, minyatür, bezeme sanatlarının bir sentezi olarak ortaya müthiş bir resim sanatı çıkarılabilir. Ancak malesef bunu yapamıyoruz.

 

**Peki bizlere biraz Kosova'yı ve Kosova'daki savaşın sanata etkisini anlatır mısınız?

-Kosova çok zor günler yaşadı. Aslında Balkan ülkeleri zor günler yaşadı. Balkanları her zaman kaynayan bir kazan olarak görüyorum. Savaşlar oldu. Göçler yaşandı. Acımasız bir savaş Bosna ve Kosova'yı çok derinden etkilemiştir. Kosova genç bir ülke. Umarım kendini toparlar ve uluslararası statüsünü yükseltir. Türkiye temeli sağlam bir ülke. Türkiye'de yaşayan insanların o yönden avantajları var. Kosova'da barut kokuları yok ama savaşın verdiği ekonomik sıkıntılar mevcut. Savaşın zorluğunu şimdi hissetmeye başladık. Devlet olmak kolay bir iş değil. Türkiye devlet olarak varlığını çok iyi bilmesi gerekmektedir. Umarım Kosova çabuk bir şekilde kendini toparlayarak, Avrupa Birliği'ne girerse işi daha kolay olur. Savaş elbette ki sanatı etkiliyor. Kosova'da yıkım olmasaydı belki de ben başka türlü eserler verecektim. Ancak savaşın etkisi ile kaybolan eserleri çizmek benim ana görevim. Türk milletinde eğer ki 'biz' duygusu olursa çok iyi işler başaracağımıza inanıyorum.

KOSOVA TÜRKİYE'NİN BİR PARÇASIDIR

**Kosova'da yaşayan Türkleri ele alırsak, Kosovalı Türklerin Türkiye'ye bakış açısından söz edebilir misiniz?

-Kosova halkının Türkiye'ye bakış açısı elbette ki önemli bir konudur. Bence Kosova Türkiye'nin bir parçasıdır. Kosova ne kadar Balkanlarda olsa bile gelenek-göreneğiyle, adetleriyle, yaşama tarzıyla ve hatta Türkçesi ile bağlılığını her zaman sürdürmektedir. Kosova'da biz Türklerin sayısı azınlık konumunda. Bir avucuz ama Türk kültürünü ve sanatını yaşatmaya devam ediyoruz. Ebrusuyla, hat sanatıyla, minyatürüyle orada biz varız diyoruz. Türkler ordada 1912'den beri yani bir yüzyıldır mücadele verdi. Türkçesini kaybetmemek için, Türk bayrağını orada muhafaza etmek için büyük mücadeleler verdi. Vermeye de devam etmektedir. Türkiye güçlü bir ülke. Türkiye'nin güçlü olması bizim de yararımıza olacağını düşünüyorum. Kosova'da Türk dernekleri mevcuttur. Kitaplarımız yayınlanıyor. Yeterli mi? Elbette ki yeterli değil. Yapılacak daha çok işimiz var. Türk sanat festvalleri düzenliyoruz. Bu festivalin de sorumlusu benim. Bu tür festivallerle Türk kültürüne Arnavutlara, Boşnaklara, Sırplara yansıtmak ve aktarmak için elimizden geleni yapıyoruz. Kosovalı sanatçılar bir noktada avantajlıdır. Avrupa kültüründen etkilenip, Türk kültürene aktarma şansları doğuyor. Türk resmine modern bir çizgi kazandırabilir ve kazandırması gerekmektedir. Bence Kosovalı sanatçıların da görevi budur. Bunun örneklerini tarihte de görüyoruz. Avrupalılar çocuk edebiyatına çok önem verirler. Çocuk edebiyatının Türk kültüründe yer bulması bunun bir örneğidir.

TÜRKÇE BİZİM BAYRAĞIMIZ KADAR KIYMETLİDİR

**Peki Balkanlar'da Türkçe'nin varlığı ne konumda?

-Bir kitabımda 'Türkçem Rumeli'nin onur bayrağıdır' demiştim. Onurdan öte bir olgu olsa gerek. Rumeli insanın özünde Türkçe yatar. Bunu bütün Balkan toplulukları bilir. Bir bayrak gibi kutsaldır orada Türkçe. Kutsal olduğu kadar da gurur kaynağıdır. Milli kişiliğimizin bir meşalesidir Türkçemiz. Türkçemizle yatar, Türkçemizle kalkarız. Türkçe'nin oralarda bu kadar kıymetli olmasında, Balkanlarda yaşamak, ana ülkeden uzak kalmak, bir bakıma unutulmaya terk edilen Türkler olmak yatar. Osmanlı'nın Avrupa-Balkanlar'dan yavaş yavaş çekilmesi ve bizim oralarda kalmaya karar kılmamızla başlar Rumeli insanımızın yazgısı. Burada yaşamaya bir bakıma mahkûm olanların ilk işi, Türkçelerini korumaktır. Dilimiz bir kişiliktir, Türkiye dışında yaşayanlar için. Bir kişilikten ötedir. Sanırım Türkçeyi, Rumeli insanı kadar sevene hiçbir yerde rastlayamazsınız. Çünkü Karacaoğlan'ın dediği, "dilleri var dilimize benzemez" Yani, gün 24 saat yabancı dillerin egemenliğinin etkisindesin. Televizyon, gazete, alış-veriş derken, hep yaşadığın ülkenin dil sömürüsüne mahkûm kalmaktasın. İster istemez o devletin kanunlarına uyacaksın. Devlet dillerine saygı göstereceksin. Peki, Türkçemize ne olmaktadır? İşte onu koynumuzda taşımaktayız. Yüreğimizin ta derinliklerinde. Durum böyle iken, şairlerimiz bir başka türlü Türkçelerine bağlanmaktadırlar. Zaten, yazarlarımızın tek silahı Türkçeleridir. Ve biz de güzel Türkçemizle ilgili yazılan dizelerde durmak istiyoruz. Biz varoldukça Türkçe'de varolacaktır.

ETHEM BAYMAK KİMDİR?

1952'de Kosova'nın Prizren şehrinde doğdu. İlk, orta ve lise öğretimini burada tamamladı. Doğup büyüdügü şehirde Yüksek Pedagoji Okulu'ndan mezun oldu. Priştine Radyosu Türkçe Yayınlarında gazeteciliğe başladı. Bir süre sonra kültür yayınları sorumlusu görevine geldi. Türkçe'ye büyük önem veren Baymak, edebiyatçı, şair ve aynı zamanda ressamdır. 20'nin üzerinde özgün kitabı, 30 kadar da kişisel sergisi mevcuttur. Kendini Balkanlar'daki Türklerin kültür ve dil varlığının sürdürmesine adayan sanatçı bu yönde kitaplar yazdı ve resim eserleri verdi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.