Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Ayrılık N(için)

Ayrılık N(için)

Ayrılık, genelde sevimsiz bir kelime… Gerçekten; o andan, ortamdan, halden, kişiden vs. kurtulmayı istediğimiz zamanlarda bile, tortusuyla, hayaliyle, biriktirdikleri ve ürettiği basınçla gene güç bir durum.
Çünkü ekseriyetle bir süre de olsa değer verdiğimiz bir şeyi bırakmış oluyoruz ardımızda. Duygu, ben, alışkanlıklar, tecrübe(sizlik), hayat karışıyor arkada kalana. Geriye dönülemiyor. Dönülse bile, (biz dahil) pek çok şey değişmiştir, aynı değildir.
Çeşit çeşit, inkâr edilmez, zoraki zorba ayrılıklar... Şair, “Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan..” diyor. Yaman, çetin iş bırakma, terk...
Çünkü sevdiğiniz, kendinizi ilişkilendirdiğiniz “var saydığınıza” görünmez bağlarla bağlanıyor ve bir çeşit eklemleniyorsunuz. Duyduğunuz ilgi, tutku, muhtelif derecelerde bağımlı kılıyor. Ayrılık, bir anlamda bu ilginin kırılması ve kısmî sekteye uğraması olduğuna göre, sizi üzüntüye gark ediyor. Yerine göre stres ve bunalıma düşürüyor.
Başta egomuz, meselâ bedenimiz, insan olarak varlığımız üzerinde; kendimizi muktedir, hâkim olarak görüyoruz. Cümle sevdiklerimiz, müktesebatımız, maddiyatımız, yeteneğimiz, tabiat, toprak ve hatta zaman bu olgudan nasibini alıyor.
Genellikle yanılgımız; onların muhkem ve kalıcı olduğunu sanmamız; kısa vadede bize verili olduğunu, faniliğini unutmamız... Efendi, köle münasebeti kuruyoruz üzerlerinde gizli, açık. Sahiplik iddiasındayız. İddiayı kolayca kabulleniyoruz da, “süreliliği, sınırlılığı” tam idrakten aciziz. Dolayısıyla hırstan uzak, dengeli, akılcı, dört başı mamur bir iç ve dış hayatı tesis edemiyoruz.
Kayıplar bir ayrılış… Her kaybedişimizde derin yarılışlar, öfke, hüzünler tadıyoruz. Koparılmak, sökülmek, etin tırnaktan ayrılması gibi duygular yaşayabiliyoruz. Çünkü o; doğuştan bizimdir, mülkümüzdür, benimizin sahasındadır.
Üstelik ileri durumlarda; başkalarına sunulan, ona mahsus kılınan, şahsî hayat parçaları, aslında kısa ömürlü variyetler bile, hazımsızlık sebebimiz olacaktır. “Bizden çalınmıştır, esasında hakkımızdır; (başarı, zenginlik, ün, makam) “ötekinin” taşıyabileceği, üstlenebileceği bir durum değildir, çünkü lâyık değildir (üstelik ulaştığı yer tesadüfîdir, sadece şanslıdır vs)”. Neticede, paylaşım, kabulleniş ve teslimiyet güçleşecektir.
...
Ayrılık acısı, anlam yüklemeye, önem atfettiklerimize bağlı olarak azalıp, çoğalabiliyor. Kopuş, zehirli bir lezzet… Eğer ayrılık, uzun süreli ve kavuşmak ümidi yoksa yara kangrenleşebiliyor.
Günümüz insanını; maddî kıymetlerden ayrılık daha fazla sarsarken; bu vakıa “Mânâdan ayrılışın” bariz işaretlerini de taşıyor. Kutsal, anlam kaybederken; ayrılışların katlanmış ağırlığı; tahripkâr bir yük olarak, kalplere biniyor.
Hâlbuki çoğu zaman, irtifa kazanmamız; bu ayrılışları olgunlukla karşılama, gelişen maneviyat gücümüze bağlı oluyor. Çünkü genellikle yerinde, müspet, ölçüleri gözeten her davranış biçimi; bazı meziyetleri kazanmamızı gerektiriyor. Kopuş acısı, sadece gerilim değil, gelişim vasıtasına da dönüşebiliyor.
Ömrümüz, ayrılıklardan geçerken; biz de “Ben’den” geçiyoruz ve taze bir “Ben’le”, yeni bir menzile ulaşıyoruz.
Belki de bütün ayrılık sıkıntılarını bertaraf edecek, her zaman için geçerli olan bir kavramla uğurlamak gerekir firaklı ayrılıkları.
Zaman ve mekânı ayaklar altına seren, bütün ufku kuşatan, semavî derinliklere giden sevgilerde... Ölümün bile düğün, bayram; bir açılım, kazanım, sonsuzluk boyutuna geçme olarak idrak edildiği...
Yüce Mevlâna’nın buyurduğu gibi, Cehennemin dahi kötüler için bir mescit olarak nitelendiği... İlâhi aşkın ilerletici, cihanşümul dinamiğiyle kuşatılmış; kesretten Vahdete giden yollarda...
Herhalde yalnız onlar da ayrılık acısı, korkusu yok. Biricik teselliyi bulmuşlar. Sevgili’yle bütünler, hem haller çünkü. Ayrılık gayrılık falan yok; yeter ki Hak’tan ayrı düşmeyelim. Meseleyi halletmişler.
Başa dönersek; neden ayrılık, niçin, diyemeyiz? Çünkü biz ölümlüler için ayrılık, insaniyetin, “Takdir’in” bir parçası, kaçınılmaz ve elzem.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi
SON YAZILAR